1963 yılından bu yana Baas rejimi, 1970 sonrasında ise Esed ailesi tarafından yönetilen Suriye, bir azınlık diktasının nasıl yıkıcı bir karaktere sahip olduğunu bütün ayrıntılarıyla göstermiştir. 1963 sonrasında İhvan’a yönelik başlatılan tedhiş, zamanla bütün muhalefeti kapsama alanına almış ve bugüne kadar Hama başta olmak üzere birçok katliamlara imza atılmıştır. Esed ailesinin zamanla nüfuzunu artırdığı Suriye’de, güvenlik aygıtları aracılığıyla bir istihbarat devleti teşekkül ettirilmiş ve
1963 yılından bu yana Baas rejimi, 1970 sonrasında ise Esed ailesi tarafından yönetilen Suriye, bir azınlık diktasının nasıl yıkıcı bir karaktere sahip olduğunu bütün ayrıntılarıyla göstermiştir. 1963 sonrasında İhvan’a yönelik başlatılan tedhiş, zamanla bütün muhalefeti kapsama alanına almış ve bugüne kadar Hama başta olmak üzere birçok katliamlara imza atılmıştır. Esed ailesinin zamanla nüfuzunu artırdığı Suriye’de, güvenlik aygıtları aracılığıyla bir istihbarat devleti teşekkül ettirilmiş ve bu yapı bütün muhalefeti bastıracak bir güce erişmiştir. Arap Baharı’na kadar olan dönemde birkaç toplumsal muhalefet denemesi olmuş fakat rejimin baskıcı karakteri bu tür hareketleri sindirmiştir. Özellikle Arap Baharı sürecinde Suriye’yi bir iç savaşa sürükleyen bu tutum, her geçen gün artarak devam etmiş ve Suriye, müttefik devletler aracılığıyla, iç savaşın rejim lehine devam etmesini sağlamıştır. Bu süre içerisinde muhalefet eden toplum kesimleri, birçok uluslarası örgütün de tescil ettiği gibi ağır işkencelere maruz bırakılmıştır. O dönemde protestolara katılan kadınlara yönelik ne tür işkenceler yapıldığı üzerine tartışmalar yapıldığında, bazı kesimler Suriye’deki rejimi aklama adına pozisyon almışlar ve rejimin karanlık yüzünün görülmesini istememişlerdir. Halbuki 2017 yılında, rejimi bütün boyutlarıyla karakterize eden Sednaya Hapishanesi, muhaliflerin işkencelerle öldürüldüğü bir yer olarak tescil edilmişti bile. Bütün bu tartışmaların bittiği ve rejimin karanlık yüzüne dair muhasebenin net biçimde yapılabildiği bu günlerde, Sednaya Hapishanesi 21.yüzyılın trajik bir yüzünü yansıtıyor adeta. Binlerce insanın yıllardır türlü işkencelere maruz bırakıldığı Sednaya Hapishanesi, yoğun bir mühendisliğe dayanan inşa süreci ve elektronik olarak tahkim edilmiş yapısıyla bir tür toplu katliam mekanı. İçerisinden çıkan cesetlerin yanı sıra betonlarla örülü yapısı, modern bürokratik aklın bir katliama nasıl öncülük ettiği gerçeğini de açığa çıkarıyor. Tıpkı Eichman ve diğer SS subaylarında olduğu gibi Esed rejiminin asker ve istihbaratçıları da Sednaya’da kendilerine verilen emirleri sorgulamaksızın yerine getirdiler ve bir katliamın parçası oldular. Peki 21. yüzyılda bütün insanlığın gözleri önünde cereyan eden bu terör neden sadece Suriyelilerin bir problemi gibi görüldü. Bu sadece Esed rejiminin mi bir sorunuydu? Hiç kuşkusuz, başta rejimin destek aldığı bölgesel aktörler olmak üzere bütün dünya Sednaya Hapishanesi’nde olanlardan sorumlu. Tıpkı 20. yüzyıldaki Holokosttan dünyanın bir kısmının sorumlu olduğu gibi. O nedenle Bauman “Modernite ve Holokost’’ adlı kitabında “Holocaust bizim modern akılcı toplumumuzda, uygarlığımızın yüksek sahnesinde ve insanoğlunun kültürel zaferinin zirvesinde doğmuş ve uygulanmıştır ve bu nedenle toplumun, uygarlığın ve kültürün bir sorunudur“ demişti.
Bauman’ın Holokost için söyledikleri bugün Sednaya için de geçerli diyebiliriz. O nedenle Sednaya Hapishanesinin de günümüz uygarlığının bir sorunu olarak görülmesi gerekiyor, sapması değil.
Suriye ve Filistin’de olanlar Holokost gibi acı tecrübelerden bir farkla ayrılıyor hiç kuşkusuz. Bir yanda Batı’nın haklı olarak nedamet getirdiği bir soykırım diğer yanda ise henüz uluslararası bir müdahalenin olmadığı trajediler. O sebeple bugün Suriye’de açığa çıkan ve her türlü uyarıya rağmen engellenmeyen bu tablo, insanlığın bütünü açısından büyük bir soruna işaret ediyor. Sistem krizinin enine boyuna ele alındığı bu günlerde, Suriye ve Gazze örnekleri üzerinden farklı tartışmalar yapmanın tam zamanı. Bir yanda bu tür tartışmalar yapılırken diğer yandan da birleşik bir Suriye için bütün aktörlerin çaba sarf etmesi gerekecek. Parçalı yapıların ne tür istikrarsızlıklar ürettiği gerçeği dikkate alındığında, bu konunun hayati öneme sahip olduğu görülecektir. Diğer yandan da Suriye’deki mevcut demografiyi dikkate alan ve herkesin temsil edildiği bir düzlemin teşekkülü birincil öncelik olmalıdır. Aksi takdirde Suriye benzer bir başarısızlık örneği olarak tarihe geçebilir.
Türkiye’nin 2011 Mart’tan bu yana Suriye’ye yönelik projeksiyonu ile ilgili çeşitli tartışmalar yapıldı. Başta dış politikadaki yansımaları olmak üzere sığınmacılar üzerinden de iç politikayı baskılayacak bir vasat oluştu. Bugün Türkiye’nin tarihin doğru tarafında pozisyon almasının tescil edilmesi önemli. Bu bağlamda Türkiye Suriye’nin yeniden inşası ve rehabilitasyonuna da büyük bir katkı sağlayacaktır. Son olarak Suriye’deki gerçeklik bize, diplomasinin saha gücü ile birleşmediğinde bir çıktı üretmediği gerçeğini de göstermiş oldu.
#Suriye
#Baas Rejimi
#Beşar Esed
#Sednaya Hapishanesi