Paralel evrenlerde 7 Ekim

04:0010/10/2024, Perşembe
G: 10/10/2024, Perşembe
Turgay Yerlikaya

Sosyal ve siyasal gerçekliğimizi şekillendiren, ana amil içerisinde bulunduğumuz toplumsal çevredir. Kendi öznelliğimizi ve karakterimizi şekillendiren bu çevre, sosyal hayattaki olguları anlamamızı ve yorumlamamızı etkilemektedir. Öyle ki sosyal ve siyasal hayatta gerçekliği idrak seviyemiz, bulunduğumuz çevreden yalıtık gerçekleşemez. Dijital dünyanın kesif etkisiyle bu duygu, zamanla hakikatin algılanma biçimlerine de etki etmekte ve her birey ya da topluluğun kendi hakikat algısı olabilmektedir.

Sosyal ve siyasal gerçekliğimizi şekillendiren, ana amil içerisinde bulunduğumuz toplumsal çevredir. Kendi öznelliğimizi ve karakterimizi şekillendiren bu çevre, sosyal hayattaki olguları anlamamızı ve yorumlamamızı etkilemektedir. Öyle ki sosyal ve siyasal hayatta gerçekliği idrak seviyemiz, bulunduğumuz çevreden yalıtık gerçekleşemez. Dijital dünyanın kesif etkisiyle bu duygu, zamanla hakikatin algılanma biçimlerine de etki etmekte ve her birey ya da topluluğun kendi hakikat algısı olabilmektedir. O nedenle aynı anda ve mekanda yaşadığımız bir sosyal gerçekliğe verilen tepkilerin olağanüstü derecede farklılaşması paralel evrenlerde yaşadığımız hissini verebilmektedir.

7 Ekim’den bu yana yakıcı bir biçimde hissettiğimiz Filistin gerçeği de paralel evrenlerde yaşanıyor hissi vermektedir.
İçeride zaman zaman yaşanan politik gerginliklerde de hissedilen bu konu, bu kadar yakıcı bir meselede bile çok farklı düşünülebildiğini gösteriyor. Fakat esas turnusol, 7 Ekim ve sonrasına ilişkin çerçevenin Batı’nın önemli başkentlerinde sadece 7 Ekim ile sınırlandırılmasıdır. Birkaç gözlemden hareketle ayrıntılandırdığımızda konu daha net anlaşılacaktır.

Örneğin Türkiye’de ana akım medya 7 Ekim’i ve sonrasında yaşananları önemli ölçüde 7 Ekim parantezinde görmeyi tercih etmedi. 7 Ekim’e giden koşullar başta olmak üzere bir bütün olarak Filistin konusu ve İsrail şiddeti üzerine yorumlar yapıldı. Dünyada alternatif medya diyebileceğimiz önemli kuruluşlar, Filistinlerin yaşadığı dramı rakam ve görseller üzerinden geniş kitlelere ulaştırdı. Filistin halkı ile dayanışma adına çeşitli etkinliklere imza atıldı ve geniş kitlelerin Filistin halkının acısını paylaştığı hissi uyandı.


Fakat aynı anda ABD ve Avrupa’da yaşananlar olayın nasıl da tek taraflı bir algılama ve gerçekliğe indirgendiğini bizlere gösterdi. Örneğin ABD’de Başkan Biden’ın 7 Ekim yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada, antisemitik dalganın devam ettiğini ve 7 Ekim’in de bu nefretin ürünü olduğunu ifade etmesi dikkat çekici idi. Biden’ın metninde dikkat çeken en önemli detaylardan bir diğeri de 7 Ekim sonrasında Batı basınının İsrail eliyle dolaşıma soktuğu iddiaların devam ettiriliyor oluşuydu. Biden’a göre, 7 Ekim aynı zamanda Hamas’ın cinsel şiddetine konu olmuş bir vakıadır. Biden’ın madalyonun diğer tarafına tekabül eden açıklamaları ise sadece sivil kayıplardan duyduğu üzüntü ve ateşkes için çabaladıkları iddiası.

Resmin diğer tarafında Demokratların İsrail’i yeterince savunmadığını iddia eden Trump var. Trump da 7 Ekim anmalarında New York’un Queens şehrindeki Haham Menachem Mendel Schneerson’ın mezarı başında Kippa takarak dua etmiş ve 7 Ekim’i başkanlık yarışında bir araç olarak değerlendirmekten geri durmamıştır. Trump’ın hemen her fırsatta kendisi olsa 7 Ekim’in yaşanmayacağını iddia ederek, tarihin en kötü dış politikasının Biden döneminde olduğunu söylemesi de oldukça dikkat çekiciydi.

7 Ekim’den bu yana İsrail’e uluslararası ölçekte en fazla destek veren ülkelerden birisi olan Almanya’da benzer bir durum söz konusu.
Berlin’deki bazı tarihi yapıları İsrail bayrağı ile aydınlatan Almanlar, Şansölye düzeyinde İsrail’le her daim müttefik olduklarına dair bir mesaj verdi ve konunun Almanya açısından ifade ettiği öneme vurgu yapt
ı. Brüksel’de bir sinagogda yapılan anma etkinliklerine katılan Ursula von der Leyen ise Avrupa’da antisemitizm tehdidinin yükselişe geçtiğini ifade ederek kıta genelinde Yahudilerin yaşamlarının garanti edilmesi adına daha fazla kaynak harcanacağını taahhüt etti. Benzer bir antisemitizm çağrısı yapan İtalya Başbakanı Meloni de anma etkinlikleri için Roma’daki bir sinagoga gitti ve İsrail halkına desteğini ifade etti.

7 Ekim’den bu yana çok açık bir İsrail desteği sergileyen Fransa’da da benzer sahnelere konu olmuş ve Cumhurbaşkanı Macron Yahudi topluluğunun düzenlediği anma etkinliklerinde rehine aileleri ile bir araya gelmiştir.

Dünyanın gözü önünde cereyan eden bir soykırımı sadece 7 Ekim parantezi üzerinden okuma çabası hiç kuşkusuz sosyal gerçekliğin algılanma biçimleriyle yakından ilişkilidir.
Birkaç istisna dışında, Batılı devletlerin paralel bir evrende yaşadığımız gerçeğini hissettirecek şekilde tek taraflı bakış açıları sunmaları, bir topluluğun neden ve nasıl yankı odalarında yaşadığını da bizlere göstermektedir.
Bu yazıdaki itiraz, Batı’da olayların 7 Ekim ile başladığı inancı ve onun üzerinden üretilen anlatılara yöneliktir. Hiç kuşkusuz, Filistin’de katledilmiş olan 40 binin üzerindeki çocuk, kadın ve masumlar kadar 7 Ekim’deki siviller de anılmayı hak ediyor. Fakat bir cümlenin içerisine sıkıştırılan sivil kayıplardan
endişe duyuyoruz açıklaması ile geçiştirilen bu yakıcı gerçeklik, şairin ifadesiyle “Beyoğlu Tepinirken Ağlar Karacaahmet” şiirini hatırlatmakta ve aynı anda farklı dünyalarda yaşadığımız gerçeğini de bütün çıplaklığıyla bizlere göstermektedir.
Bu nedenle Holokost’un ağır yükü ile uzunca bir süredir mücadele eden Avrupa’nın 7 Ekim ve sonrasına dair imtihanı da şaşırtmadı.
#7 ekim
#politika
#Turgay Yerlikaya