Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama kararı, birçok açıdan tartışma konusu. Karar, failler nezdinde soykırımın işlendiğine yönelik yeterince delili çok somut biçimde ortaya koyması açısından simgesel bir anlama sahip. Bu yönüyle UCM’nin kararına gerekçe teşkil eden, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmak başta olmak üzere, sivillerin doğrudan hedef alınması ve Gazze halkının temel yaşam koşullarından mahrum bırakılmak suretiyle bir soykırıma tabi tutuldukları gerçeği önemli ölçüde tescillenmiş durumda.
Bir diğer tartışma konusu ise bu kararın uygulanabilirliği. Roma statüsüne taraf olan ülkelere Netanyahu’nun seyahat etmesi durumunda, ilgili ülkelerin tutuklama kararının uygulamaları beklentisi ön plana çıkmaktadır. İtalya, Hollanda ve İspanya’yı paranteze alırsak, yapılan ilk açıklamalarda, etkili birkaç ülkenin bu karara yönelik tepkisel bir tutum takındıkları ve kararı eleştirdikleri görülmektedir. Özellikle Almanya ve statüye taraf olmayan ABD’nin tutumuna bakıldığında, karara yönelik mesafe eleştirellik ön plana çıkmaktadır.
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarındaki terörünü meşrulaştırmaya dönük bir söylem ürettiği görülmektedir. İsrail lobisi ve medyasının desteği ile, özellikle Batı’da, İsrail’in terörle mücadele ettiği ve bu mücadelenin sekteye uğratılmaması gerektiği ifade edilmektedir. Batı’da çıkan her eleştiri ve protestoyu, antisemitik olmakla itham eden Netanyahu ve İsrailli yetkililer, UCM’nin kararı sonrasında da bu kartı kullanmaktan imtina etmediler.
Netanyahu’nun karara tepki verirken kullandığı ifadelerde dikkat çeken bir husus daha var. Netanyahu UCM’nin kararını, Yahudi Fransız subay Alfred Dreyfus’un antisemitik önyargı nedeniyle haksız yere vatana ihanetten mahkum edildiği tarihi Dreyfus davasına benzetti ve kendisini modern bir Dreyfus olarak konumlandırdı. Antisemitizmin zirvede olduğu Batı’da, Fransa ordusunda yüzbaşı olarak görev almış bir Yahudi olan Dreyfus, casusluk ithamıyla yargılanmış ve haksız yere hapse atılmıştı. Dreyfus’a yöneltilen suçlama, o dönemde Batı’da yaygın olan antisemitik önyargıdan kaynaklanıyordu. Sahte delillerle yargılanan Dreyfus’un rütbesi elinden alınmış ve Şeytan Adası’nda ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Geniş bir entelektüel topluluğun seferberliği ile suçsuzluğu kanıtlanan Dreyfus serbest bırakılmış ve bu olay Dreyfus davası ismi ile tarihselleşmiştir.
Başta ABD olmak üzere Almanya’nın da UCM’nin kararına yönelik tepkileri, uzunca bir süredir devam eden liberal dünya düzeni eleştirisinde yeni bir perdeye işaret ediyor. Bu düzen aracılığıyla kurulan uluslararası örgütlerin kararlarını tanımayan ve buradaki soykırıma her türlü desteği veren ülkeler açısından bu karar bir turnusol niteliğinde. 7 Ekim’den bu yana bu sınamalardan başarısız biçimde çıkan birçok ülkenin bu tutumu, sistem krizinin geldiği noktayı göstermesi açısından da önemli bir gösterge. Bu sistem krizine ek olarak, Netanyahu’nun kendisini modern bir Dreyfus olarak konumlandırması ise olsa olsa ironinin zirve yaptığı bir durum olarak kayda geçecektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.