Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile tartışmaya açılan hakikat olgusu, medyanın dijitalleşmesi ile bambaşka bir boyuta taşındı. Önceleri televizyon üzerinden, hakikatin dolayım-lanması üzerine tartışmalar yapılırken bugün sosyal ağların da etkisiyle hakikatin ortadan kalktığı ya da sübjektif hakikat algılarıyla gerçeğe ilişkin bilgimizin parçalandığını söyleyebiliyoruz. Herkesin içerik üretimine imkan tanıyan sosyal ağlar, bireylerin kendi hakikat algıları ile de birleşince ortaya parçalı
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile tartışmaya açılan hakikat olgusu, medyanın dijitalleşmesi ile bambaşka bir boyuta taşındı. Önceleri televizyon üzerinden, hakikatin dolayım-lanması üzerine tartışmalar yapılırken bugün sosyal ağların da etkisiyle hakikatin ortadan kalktığı ya da sübjektif hakikat algılarıyla gerçeğe ilişkin bilgimizin parçalandığını söyleyebiliyoruz. Herkesin içerik üretimine imkan tanıyan sosyal ağlar, bireylerin kendi hakikat algıları ile de birleşince ortaya parçalı bir hakikat ya da parçalanmış bir gerçeklik çıkarmaktadır.
Bu dönüşüm üzerine çokça kafa yoran Baudrillard, televizyonun egemen olduğu dönemde, TV-Hakikat kavramını ortaya atmış ve bu kavramla, ciddi bir anlam karmaşasının yaşandığını anlatmaya çalışmıştır. Baudrillard’a göre, olgunun hakikati ile televizyonun hakikati arasında ciddi bir fark vardır ve televizyon kendi gerçekliğini yaratarak anlamın bulanıklaşmasına veya ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Bugün bu düşünceleri dijital ağlara teşmil ettiğimizde, anlamın yaşadığı karmaşanın bir tür kaosa evrildiğini de söylemek mümkün.
Son günlerde kamuoyunu çokça meşgul eden adli olayların medyatikleştirilmesi yani medya üzerinden dolayımlanarak hayatımıza dahil olması noktasında ciddi sorunlar söz konusu. Özellikle soruşturmanın gizliliğinin ihlali sonrası ortaya çıkan enformasyon karmaşası ve birtakım aktörlerin konuları medya mantığı üzerinden ele alarak her türlü etkileşim uğruna hakikati saptırması, içinden çıkılması güç bir durum yaratmaktadır. Örneğin bir kız çocuğunun katledildiği olay sonrasında, medyanın ürettiği gerçek ile olayın gerçekliği arasında ciddi tenakuzların söz konusu olduğu görüldü. Olayın ilk anından itibaren konuyu kamuoyuna aktaran ve bu anlamda karmaşaya yol açan bilgi kirliliğinin ciddi sonuçları olmaktadır. Özellikle sosyal medyada, yoğun bot kullanımı sonrasında ciddi bir dezenformasyonun yaşandığı bu olay, bize medyanın kendi gerçekliğini nasıl ürettiğini de göstermektedir.
Bir diğer bahis de özellikle bazı davaların aşırı medyatize edilişi ve kamuoyunda o dava ile ilgili beklenti oluşturulması. Bu durum öyle bir hal alıyor ki davalara konu olan delil ve yargılamanın dışında, medya kendi düzleminde bir soruşturma ve paralel bir dava süreci yönetebiliyor. Bu durum, adli makamların işlerini yapmasını zorlaştırdığı gibi, çıkacak sonuçla medya mahkemesinin aldığı sonuç arasında fark olması durumunda, adalete ve kurumlara olan güvenle ilgili de ciddi tartışmalar yapılmasını beraberinde getirmektedir. En nihayetinde sosyal medya adaleti ya da sosyal medya mahkemesi gibi kavramlarla izah edilmeye çalışılan durum ortaya çıkmakta ve adaletle ilgili kaygılar da artmaktadır.