7 Ekim sonrasında İsrail devletinin Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında uyguladığı soykırım bütün dünyanın günde-minde. Dünya kamu-oyunun temel tartışma konuların-dan birisi olan bu konu devletler ve kamuoyu gibi iki farklı düzlemde ele alınıyor. Nitekim özellikle Batılı birçok devletin İsrail’i her alanda desteklemelerine rağmen ilgili ülkelerin kamuoyunda aynı duygu ve düşünceler paylaşılmamaktadır. Türkiye gibi hem kamuoyu hem de devlet düzeyinde İsrail’e yönelik pozisyon alan ülkeler
7 Ekim sonrasında İsrail devletinin Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında uyguladığı soykırım bütün dünyanın günde-minde. Dünya kamu-oyunun temel tartışma konuların-dan birisi olan bu konu devletler ve kamuoyu gibi iki farklı düzlemde ele alınıyor. Nitekim özellikle Batılı birçok devletin İsrail’i her alanda desteklemelerine rağmen ilgili ülkelerin kamuoyunda aynı duygu ve düşünceler paylaşılmamaktadır.
Türkiye gibi hem kamuoyu hem de devlet düzeyinde İsrail’e yönelik pozisyon alan ülkeler ise sınırlı bir etki alanına sahip olmakla birlikte sembolik ağırlığı olan işler yapmaktadırlar.
Bu açıdan bakıldığında hiç kuşkusuz 7 Ekim’den bu yana sembolik anlamdaki en önemli katkı Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanına İsrail aleyhine açtığı davadır. Türkiye’nin de geçtiğimiz günlerde bu davaya müdahil olma talebi, her ne kadar Filistin konusunda sonuç alınması anlamında radikal bir değişiklik yaratmasa da önemli katkıları olduğu aşikar. Türkiye 7 Ekim’den bu yana hem insani yardım hem de diplomatik kanalların işletilmesi suretiyle sonuç alınması noktasında ciddi işler yapmaktadır.
Türkiye’de iç politikanın da bir konusu haline gelen iktidarın Filistin konusundaki tutumuna ilişkin son dönemde yapılan tartışmalar, Mahmud Abbas’ın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşması ile başka bir evreye taşındı.
7 Ekim sonrasında hükümetin Filistin konusuna ilişkin pozisyonu üzerinden yapılan siyasi tartışmalar, Türkiye’nin bütün olarak Filistin konusunda aynı hassasiyetleri taşımadığı hissini uyandırıyordu. Hiç kuşkusuz olaylara bakış ve özellikle dış politika perspektifi açısından da ciddi ayrılıklar söz konusu idi. Fakat Gazze’de bütün dünyanın gözü önünde bir soykırımın işleniyor olması, bu konuda bir birliğin tesis edilmesinin mecburi olduğunu gösteriyordu.
Abbas’ın 15 Ağustos günü parlamentoda yaptığı uzun konuşmada siyasi partilerin genel başkan düzeyinde temsil edilmeleri ve konuşma sürecindeki tavırları Türkiye’de Filistin duyarlılığının geldiği noktayı göstermesi açısından önemli idi.
Etkinliği mecliste takip eden biri olarak Abbas’ın konuşmasının parlamentoda ciddi bir etki uyandırdığını söyleyebilirim. Özellikle Abbas’ın ilk defa dile getirdiği hususlar hem mecliste hem de uluslararası basında geniş bir yer buldu. Fakat buradaki en önemli husus, hükümetin bir irade olarak Filistin konusunda aldığı tavrın millet meclisinde geniş katılımlı bir etkinlikle protesto edilmesiydi.
15 Ağustos öncesinde her ne kadar Mahmud Abbas’ın siyasi kimliği ve Filistin tarihindeki yerine ilişkin eleştiriler olsa da Abbas’ın meclisteki konuşma-sında önemli başlıklar ortaya çıktı. 7 Ekim’den bu yana yaşanan trajedinin dayanılmaz olduğunu dile getiren Abbas’ın suikast sonrası şehit edilen İsmail Heniyye’ye atıf yapması salondan ciddi bir destek gördü. Abbas’ın konuşmasındaki diğer önemli detay ise ABD’nin İsrail’e yönelik koşulsuz desteğiydi. İsrail’e hem savunma hem finans hem de siyasi alanda koşulsuz bir destek örneği gösteren ABD’nin bölgedeki istikrarsızlığın ana sebeplerinden birisi olduğu açık. Abbas’ın sıklıkla vurgu yaptığı hususlardan birisi de başta Erdoğan olmak üzere Türkiye’deki birçok siyasinin Filistin konusuna verdiği destekti. Bu durum, marjinal birtakım söylemlere rağmen Türkiye’nin Filistin konusundaki bütüncül tavrını göstermesi açısından oldukça önemli.
Abbas’ın konuşmasındaki en önemli detay ise bütün diplomatik adımların sonuçsuz kalması nedeniyle kendisi başta olmak üzere birçok siyasinin Gazze’ye gideceğini açıklamasıydı.
edeniyle kendisi başta olmak üzere birçok siyasinin Gazze’ye gideceğini açıklamasıydı. Abbas’ın ilk defa dile getirdiği bu konu, ifade edildiği andan itibaren bütün dünyanın gündemine düştü ve tartışıldı. Sonuçlarından bağımsız biçimde bu eylemin yapılacak olması bile siyasi irade açısından bir meydan okuma olarak tarihe geçebilir. Sınırlı imkanlarla Gazze’nin savunulduğu düşünüldüğünde, bu tür eylemlerin farklı devletlerin siyasetçileri ile desteklenmesi durumunda önemli sonuçlar doğuracağı kuvvetle muhtemel.
Türkiye’nin Filistin konusundaki tutumunun meclisteki geniş katılımlı etkinlik aracılığıyla tahkim edilmiş olması oldukça önemli. Türkiye’nin son dönemde en üst düzeyde dile getirdiği bölgesel pakt olmak üzere birçok adım, Filistin’in geleceği açısından oldukça önemli. Bu bağlamda Türkiye’nin Suriye ve Irak ile yürüttüğü müzakerelerin sonuç vermesi söz konusu paktın gerçekleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Nitekim bölgedeki parçalı yapı, kritik durumlarda sonuç alınmayı güçleştirmekte ve yaşanan krizlerin derinleşmesine neden olmaktadır.
Bölge açısından birincil bir tehdit halini alan İsrail’e yönelik ortak mekanizmaların ihdas edilmesi, cari ve olası tehditlerin önlenmesi noktasında önemli bir işlevi yerine getirecektir.
#Mahmud Abbas
#Filistin
#Turgay Yerlikaya