İsrail’in 7 Ekim’den bu yana çıplak ve sorumsuz biçimde uyguladığı şiddetin fiziksel boyutları üzerine birçok tartışma yapıldı. Özellikle bugüne kadarki süre içerisinde katledilen insanların zaman zaman istatistiki bir veriye dönüşme riski olmasına rağmen oluşturduğu sayı aklın rasyonalize edebileceği eşiği çoktan aşmış durumda. Konvansiyonel medyanın yanı sıra sosyal medya aracılığıyla da geniş kitlelerin farkında olduğu bu katliamın boyutları, yakın tarihin en büyük trajedilerinden birisi olarak
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana çıplak ve sorumsuz biçimde uyguladığı şiddetin fiziksel boyutları üzerine birçok tartışma yapıldı. Özellikle bugüne kadarki süre içerisinde katledilen insanların zaman zaman istatistiki bir veriye dönüşme riski olmasına rağmen oluşturduğu sayı aklın rasyonalize edebileceği eşiği çoktan aşmış durumda. Konvansiyonel medyanın yanı sıra sosyal medya aracılığıyla da geniş kitlelerin farkında olduğu bu katliamın boyutları, yakın tarihin en büyük trajedilerinden birisi olarak tarihe geçti. Her geçen gün farklı bir olaya tanık olmamıza rağmen bu trajediyi sonlandıramıyor oluşumuz da süreci bizler açısından daha da netameli hale getirmektedir.
İsrail’in bahse konu tedhiş ve terörü hiç kuşkusuz sadece 7 Ekim’le mukayyet değil. 1948’e kadar terör örgütleri 1948 sonrasında ise devlet aygıtı üzerinden sistematik biçimde bir ayrımcılık rejimi ihdas eden İsrail, Filistin topraklarında sadece fiziksel bir tahribat yaratmamaktadır. Toprakların işgali üzerinden uygulanan yayılma politikası ve binlerce insanın katliamı ile sonuçlanan eylemler, Filistin kültür hayatını da ciddi biçimde tehdit etmektedir. Başta
Filistin diasporası olmak üzere Batı’da Filistin’i destekleyen bilim ve sanat insanlarının hem Filistin hem de Batı’da karşılaştıkları ayrımcılıklar, doğrudan Filistin’in kültürel hayatını da tehdit altına almaktadır.
Özellikle ABD kampüslerinde İsrail aleyhinde başlayan protestolara katılan Filistin asıllı öğrenci ve hocaların İsrail lobileri tarafından tehdit edilmeleri, Filistinlilerin sadece fiziksel olarak hedef alınmadıklarını göstermektedir. Edward Said’in yaşadıklarını bugün kitlesel olarak deneyimleyen Filistinliler, kamusal alanın bütününden dışlanmaktadırlar. Protestolara katılan öğrenci ve bilim adamlarının üniversitelerinden uzaklaştırılmaları ile başlayan sürecin Filistin’deki yansıması ise bilim ve sanat insanlarının canlarına mal olan bir hedef almayı beraberinde getirmektedir.
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana doğrudan Gazze’deki bilim ve kültür hayatını da hedef aldığı
acı bir gerçek. Özellikle üniversite alt yapısını ortadan kaldırmaya dönük bombalamalar, kültürel hayatın şekillendiği fiziksel ortamların yok edilmesini hedeflemektedir.
Bunun yanı sıra yapılan bombardımanlarda yaşamını yitiren bilim adamlarının varlığı, İsrail’in nasıl bir terör ürettiği gerçeğini de açıkça göstermektedir. Kendisi de doğrudan bu saldırılardan etkilenen Asem al-Jerjawi’nin Middle East Eye’de yazdığı makale, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana ürettiği terör bilançosunu ortaya koymaktadır. Jerjavi’nin de belirttiği gibi İsrail’in Filistinli bilim insanlarını hedef alması 7 Ekim’de başlamadı. Hatırlayacak olursak Beyrut’ta arabasına MOSSAD tarafından yerleştirilen bir bombayla öldürülen Ghassan Kanafani’den bu yana Filistin kültür hayatı açısından büyük önem arz eden birçok isim ya suikastlar aracılığıyla ya da doğrudan katledildi.
Örneğin Filistin kültür hayatı açısından önemli bir isim olan Refeat Alaeer Aralık ayında İsrail devletinin bombalaması sonucunda hayatını kaybetti. Gazze İslam Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olan Alareer, Filistin’de genç bilim insanları açısından bir rol model olmanın yanı sıra onların yetişmesinde de önemli işlere imza atmıştı. İsrailli gruplar tarafından sıklıkla hedef gösterilen Alareer’in katledilmesi, İsrail’in sadece fiziksel bir yıkım peşinde olmadığını göstermektedir.
Sesiyle ve yazdıklarıyla Filistin hikayesini küreselleştiren Alareer’in İsrail şiddetini bütün dünyaya duyurma çabası, nihayetinde bir katliamla sonlandırıldı.
İsrail’in yüzlerce üniversite öğrencisi, onlarca doktor ve akademisyeni hedef alan saldırıları, dünyanın gözü önünde devam etmekte. Sadece 7 Ekim’den bu yana 100’ün üzerinde gazeteciyi katleden İsrail’in dünyanın kalanından tecrit edilmesi yerine koşulsuz biçimde desteklenmesi, gelecek nesiller açısından bir soykırımın dünyanın gözü önünde ve hiçbir müdahale olmaksızın nasıl gerçekleştirildiğini göstermek açısından ayrıksı bir örnek teşkil edecektir. İsrail terörünü dünyaya duyurmaya çalışan bilim insanları başta olmak üzere gazetecilerin de hedef alınması, herhangi bir yaptırımla da karşılaşmamaktadır. Batı’nın koşulsuz desteği ile terörün ivmesini artıran İsrail, Filistin topraklarında ve hafızalarında on yıllarca sürecek bir iz bırakmaktadır.
Hiçbir yaptırım ve engelle karşılaşmayan İsrail’in şu anda olduğu gibi Filistin topraklarında yaptığı şey sadece fiziksel alandaki tahribatla sınırlı değil. Doğrudan Filistin kültür ve bilim hayatının da sistematik olarak tehdit edildiği günümüzde, İsrail’i dizginleyebilecek bir mekanizmadan yoksun oluşumuz işleri daha da kötüye götürmektedir.
müdahale edemeyen bizlerin
en azından tarih yazımına katkı anlamında yazdığımız bu vesikalar, umulur ki İsrail’in bir gün yargılanması ve cezalandırılması adına vesika teşkil eder.
#Soykırım
#Filistin
#Gazze
#İsrail
#Turgay Yerlikaya
