Bilgi ve iletişimin merkezde olduğu bir küresel sistemin varlığı, dijital platformların güç temerküzünün de bir sonucu olarak okunabilir. Nitekim milyarlarca kullanıcının, oligopol medya mantığının dayattığı enformasyon mekaniğine tabi olması, sınırlı ve bağımlı bir iletişim ortamına neden olmaktadır. Her ne kadar bu tür platformlar ifade ve düşünce özgürlüğü üzerinden geniş ve farklı kitlelere alan açtıklarını söylese de gelinen noktada demokratik olmayan müdahaleler üzerinden tartışılmaktadır. Son dönemde seçimlere müdahale, gündem oluşturma ve yalan haber üzerinden tartışılan dijital platformların gelinen aşamada demokrasi açısından bir tehdit olarak algılandığı açık.
Son yıllarda regülasyonların yanı sıra siyasi yönüyle de gündem olan sosyal medya platformları oldukça sığ bir biçimde tartışılmaktadır. Son olarak Instagram’ın katalog suç kapsamındaki taleplere uymadığı gerekçesiyle uyarılması ancak platformun bu talebe karşılık vermemesi bir erişim engeli uygulamasını gündeme getirdi. Fakat tartışmanın bununla sınırlı olmadığı platformun İsmail Heniyye ile ilgili taziye mesajlarına bile tahammül edemediği, kişi ve kurumların bu minvalde yaptığı paylaşımlara sansür uyguladığı ve dünyadaki muhtelif örneklerde de görüleceği üzere anti-demokratik mekanizmalarla enformasyon akışını yönlendirdiği görülmektedir.
Peki yarın Türkiye’deki herhangi bir parti ya da siyasetçinin Batı tarafından benzer bir muameleye tabi tutulması durumunda bu tür platformlar nasıl bir politika izleyecek? Hiç kuşku yok ki kendi çıkarları aleyhine oluşabilecek her durumda doğrudan ya da sofistike yöntemlerle engellemeleri gündeme getiren bu platformlar, demokratik olmayan modellerle bir siyasi baskı uygulaya-bilmektedirler. Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı gibi operasyonlarda Türkiye’nin haklı tezlerini sosyal medya üzerinden haberleştiren kurum ve kişilere yönelik kısıtlamalar getirildiği, son yıllarda bazı önemli siyasetçilere paylaşımları gerekçesiyle ikazlar yapıldığı ve bu paylaşımların sansürlendiği bilinmektedir.
Türkiye açısından bir güvenlik tehdidi olan terör örgütleri için mümbit birer alan haline gelen dijital platformların tek taraflı bir terör tehdidi algısı olduğu açık. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’nın ABD ve Avrupa’daki enformasyon ağının karşılaştığı durumla Türkiye ve diğer bazı ülkelere yönelik tavır mukayese edildiğinde nasıl bir yönelim içerisinde olduğu da açıklığa kavuşmuş olacaktır. 2022 sonrasında Russia Today ve Sputnik gibi haber mecralarına erişim engelinin yanı sıra Youtube başta olmak üzere Facebook ve Twitter gibi mecralarda Rusya’ya karşı takınılan tutum ortada. Sadece Türkiye değil ABD örneğinde olduğu gibi Trump’ın 2020 seçimleri öncesinde hem Facebook hem de Twitter hesaplarının askıya alınması göz önünde bulundurulduğunda, bu platformların siyasete müdahale mekanizmaları olarak da kullanıldığı gerçeğini görmüş oluruz.
Bu noktada dikkate alınması gereken önemli hususlar söz konusu. Birinci olarak piyasayı domine ederek rekabeti olağan seviyelerin altına indiren oligopol piyasa mantığı ve buna paralel olarak ortaya çıkan bağımlı ilişki. Diğer bir sorun ise bu platformların siyasileşmesi sonucunda ortaya çıkan kısıtlayıcı eğilimler ve sansür mekanizmasının varlığıdır. Burada önemli bir soru var. Peki bu platformların demokratik olmayan usul ve yöntemlerine ilişkin nasıl bir strateji izlenmeli? Burada iki yönelim ağır basmaktadır. Bir tanesi regülasyon mantığını işletmek ve yasal yükümlülüklerini artırmak diğeri ise korumacı eğilimler. Türkiye’nin isteğe bağlı platformlar ve dijital ağlara yönelik regülasyonları yeterli olmasa da önemli bir seviyeye ulaşmıştır. ABD, Avrupa Birliği ve Hindistan’da TikTok örneğinde karşımıza çıkan korumacı perspektif ise güçlü devletlerin birbiriyle rekabeti içerisinde gerçekleşen eğilimler. Türkiye’nin buradaki temel motivasyonunun hem regülasyon alanındaki gelişmeleri takip ederek güncellemesi hem de alternatif mecralar çıkartabilecek bir konuma erişmesi olmalıdır. Her iki modeli eşgüdümlü biçimde takip etmek uzun vadede dijital platformlardan kaynaklı riskleri minimize edeceği gibi bu alandaki rekabette Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Bu nedenle konuyu özgürlükler üzerinden daraltan tartışmalar yerine egemenlik gibi bir üst boyuta taşımak ve bu aladaki tavizleri bir egemenlik sorunu olarak gören anlayışa ihtiyaç var.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.