Direniş ve devrim: Özgür Suriye’ye doğru

04:009/12/2024, Pazartesi
G: 9/12/2024, Pazartesi
Turgay Yerlikaya

2010 yılının sonunda Tunus’ta başlayıp kısa süre içinde mücavir bölgelerde etkisini hissettiren toplumsal hareketlerin temel motivasyonu, uzun süredir devam eden tek adam rejimlerini devirmekti. Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali ve Mısır’da Hüsnü Mübarek gibi, on yıllardır iktidarı gasp eden ve meşruiyetleri sorunlu olan aktörlerin devre dışı bırakılması, bir bahar havası yaratmış ve direniş devrimlerle sonuçlanmıştır. Benzer bir durumun yaşanması beklenen Suriye’de ise İran ve Rusya gibi aktörlerin

2010 yılının sonunda Tunus’ta başlayıp kısa süre içinde mücavir bölgelerde etkisini hissettiren toplumsal hareketlerin temel motivasyonu, uzun süredir devam eden tek adam rejimlerini devirmekti. Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali ve Mısır’da Hüsnü Mübarek gibi, on yıllardır iktidarı gasp eden ve meşruiyetleri sorunlu olan aktörlerin devre dışı bırakılması, bir bahar havası yaratmış ve direniş devrimlerle sonuçlanmıştır. Benzer bir durumun yaşanması beklenen Suriye’de ise İran ve Rusya gibi aktörlerin müdahalesi, süreci rejim lehine şekillendirmiş ve toplumsal talepler göz ardı edilerek tedhiş dönemine girilmiştir.

Aslında Suriye de tıpkı diğerleri gibi on yıllardır toplumsal muhalefetin bastırıldığı bir siyasal ekosisteme sahipti.
Arap Baharının hemen öncesinde MENA bölgesinde yapılan araştırmalarda, Suriye’nin, huzursuzluk endeksinde, Yemen ve Libya gibi ülkelerin hemen ardından geldiği ve ciddi bir toplumsal muhalefetin olduğu bilinmektedir.
Rejim bu aşamada toplumsal talep ve huzursuzlukları ortadan kaldırmak yerine kendi iktidarına odaklanmış ve her türlü muhalefeti sindirme stratejisi benimsemiştir. Nitekim İhvan üzerinden ilerleyen baskıcı siyaset, 1970’de Hafız Esed ile görünür olmuş ve bu baskı Hama gibi yerlerde geniş kitleleri içerisine alan katliamları doğurmuştur. 2000 yılında babasının ölümü ile koltuğu devralan Esed de benzer bir yöntemle, İran ve Rusya sponsorluğunda kendi halkına işkenceler eden ve onların taleplerini yok sayan bir otokrata dönüşmüştür.

İKTIDAR VE DIRENIŞ

İran’daki devrimi de yerinde gözlemleyen Foucault’nun sıklıkla vurguladığı “iktidarın olduğu her yerde direniş de vardır” sözü, bu tür iktidarların devrilmesi sürecinin kavranmasına da fayda sağlamaktadır. Zira farklı formlarda süregelen direniş, tüm koşullar mümkün hale geldiğinde bir devrimin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Uzun süreli otoriter rejimlerde direnişin ne kadar maliyetli olduğunu tescilleyen Suriye örneği, her şeye rağmen direnen kitlelerin sonunda bir devrim yapabileceklerini göstermiştir. Bugün Suriye’de olan, sponsorlarından gelen desteğin sürdürülebilir olmadığını gören bir rejimin tefessüh ettiğidir. Bir başka deyişle, toplumsal meşruiyetini bütünüyle yitirmiş bir aktörün muhatap olduğu gerçeklik, on yılın üzerinde devam eden bir direnişin galip gelmesidir.


DIRENIŞ VE SÖYLEM ALANLARI

Direnişin söylem kodlarına bakıldığında, söz konusu hareketliliğin iletişim alanını da kapsayan bütünlüklü bir süreçle ele alındığına dair ciddi karineler var. Özellikle HTŞ üzerinden dile getirilen değişim hikayesi ve liderinin CNN aracılığıyla dünya kamuoyuna verdiği mesajlar, üzerinde durulması gereken hususlar. Bir diğer nokta ise rejim kuvvetlerinden arındırılarak geri alınan yerlerde yaşayanlara yönelik kullanılan kapsayıcı dil. Muhalif grupların bütününde görülen bu dil, Suriye gerçekliği üzerine ısrarla vurgu yapan ve Suriye’nin geleceğinde Suriyelilerin söz sahibi olacağını vurgulayan bir yoğunluğa sahip.

Bir diğer söylem ise direnişi bulanıklaştırmaya ve meşruiyetini tartıştırmaya çalışan bir dilin varlığı. Özellikle İran ve Rusya üzerinden oluşan bu dilin temel amacı, Suriye’deki direnişin birtakım aktörler eliyle yapıldığı tezini dolaşıma sokmak. ABD ve İsrail gibi aktörlerin müdahalesini vurgulayan bu dilin, Türkiye’yi de aynı çizgide resmetme çabası, hiç kuşkusuz kendi çıkarları zedelenen aktörlerin bir imaj yönetimi olarak okunmalıdır. Özellikle Suriye sahasını, yayılmacı politikalarının bir mevzi olarak gören İran’ın son dönemde Hizbullah ve İsrail üzerinden aldığı darbeler de düşünüldüğünde, bu söylemlerin ne amaçla kurgulandığı da görülecektir.

Her alanda devam eden direnişin medya ve söylem alanındaki yansımaları da savaşların değişen doğasına ilişkin çok şey söylemektedir. Savaşın sadece cephede olmadığı cephe dışındaki söylem üstünlüğünü de ele geçirmenin oldukça önemli olduğu bir dönemdeyiz. Bu nedenle, direnişin her aşamasında cephenin gerisinde devam eden bir söylem savaşına tanıklık ettik ve gelinen noktada muhalif gruplar Şam rejimini bertaraf etti. Hiç kuşkusuz bu direniş sonucunda ortaya çıkan devrimi söylemsel düzlemde çerçevelemek ve amacına ilişkin bir projeksiyon ortaya koymak, bundan sonraki sürecin en önemli konularından birisi olacaktır.

Her şeye rağmen, bir halkın meşru taleplerinin karşılık bulduğu bu direniş sürecine odaklanmanın önemli olduğu kanaatindeyim.
2011 yılından bu yana tarihin doğru tarafında konumlanan ve bir halkın özgürlük mücadelesine destek veren Türkiye’nin, yakın ve orta vadede Suriye’nin bütünlüğüne vurgu yaparak, geçiş dönemine ilişkin çizdiği tablonun Suriye için mümkün olması en önemli beklentidir.
Suriye halkının kendi geleceğine karar vereceği bir zeminin inşa edilmesi, yarım kalan devrim sürecinin de tamamlanması anlamına gelecektir. Bir gecikme ile de olsa, zorlu ve yıpratıcı koşullarda süregelen bu devrimin hangi koşullarda gerçekleştiği gerçeğini her aşamada hatırlamakta fayda var.
#Suriye
#direniş
#devrim