Türk modernleşmesinin din ile kurduğu sorunlu ilişki ve ona atfettiği anlam, dinin medyatik temsiline de sirayet etmiştir. Erken cumhuriyetten bu yana matbuat dünyasına ilişkin yapılan çalışmalara bakıldığında, dinin, arkaik ve modernleşmeye engel bir olgu olarak çerçevelendirildiği görülmektedir. Sadece Türkiye’de değil benzer modernleşme süreçlerinin yaşandığı Mısır, İran ve Tunus gibi ülkelerde de gözlemlenen bu olgu, kurucu elitlerin din ile kurduğu ilişkide saklı. Türkiye’de son dönemlerde
Türk modernleşmesinin din ile kurduğu sorunlu ilişki ve ona atfettiği anlam, dinin medyatik temsiline de sirayet etmiştir. Erken cumhuriyetten bu yana matbuat dünyasına ilişkin yapılan çalışmalara bakıldığında, dinin, arkaik ve modernleşmeye engel bir olgu olarak çerçevelendirildiği görülmektedir. Sadece Türkiye’de değil benzer modernleşme süreçlerinin yaşandığı Mısır, İran ve Tunus gibi ülkelerde de gözlemlenen bu olgu, kurucu elitlerin din ile kurduğu ilişkide saklı. Türkiye’de son dönemlerde bu durum kısmen tadil edilse de dinin medyatik temsilleri konusunda sorunlu örneklerin devam ettirildiği görülmektedir.
Son günlerde bazı popüler diziler üzerinden tartışılan bu temsil olgusu da erken dönemde şekillenen din algısının bir devamı olarak kendisini gösteriyor. Fakat söz konusu diziler üzerinden tartışılan bu sorunlu temsilin bugün daha fazla etki alanına ulaşması hiç kuşkusuz dijitalleşme ile ilişkili.
Gazete, radyo ve televizyon gibi tek yönlü enformasyon aktaran konvansiyonel araçların yerine, interaktif etkileşimi mümkün kılan ve herkesin içerik üretebildiği mecralar olan yeni medya araçları, din olgusunu da dönüştürmektedir.
Örneğin bir dizideki herhangi bir sekansın sosyal medyada yer alması sonucu yapılan tartışmalarda, cepheler oluşmakta ve herkes kendi zaviyesinden konuyu yorumlamaktadır. Bu nedenle dinin teorik alanına ilişkin de tartışmaların yapılabildiği bu zeminlerde herkesin içerik üretimini mümkün kılan dijital alanlar, farklı çatışma alanlarının oluşumuna da katkı sağlamaktadır.
Yıkıcı Cemaat Algısı ve Tekfir
Hiç kuşkusuz dijitalleşen dünya, dinin kendisini anlatabilmesi ve daha geniş kitlelere ulaşma noktasında da fayda sağlar. Fakat son dönemde her
topluluğun kendi gerçeklerini mutlak hakikat olarak dayatmaya çalıştığı ve bu hakikatin dışında kalanları tekfir ettiği bir dijitallik de söz konusu. Richard Sennett’in yıkıcı cemaat (Destructive Gemeinschaft) olarak tanımladığı bu topluluklar, din olgusunun kamuoyu nezdindeki algısına da olumsuz etki edebilmektedir.
Yıkıcı cemaatlerin kendi hakikatlerini dayatma sorunu, son günlerde oldukça fazla yaygınlaştı. Geniş kitlelerin anlayamayacağı teorik sorunları bir tartışmadan ziyade, kaybedenin infaz edileceği bir mücadele olarak kabul eden bu gruplar, sanal dünyada kendilerine tabi olan toplulukların din algısını da bu yönde şekillendirmektedirler. Nihai kertede, dini topluluklar her türlü gayri meşru ilişkilerin kotarıldığı bir suç organizasyonu olarak görülmekte ve bütüncül bir yaklaşımla bu yapılar toplumsal alanın dışına itilmektedir.
Sosyolojik bir ihtiyacı da karşılayan dini toplulukların bu şekilde ötekileştirilmeleri ve sorunlu alanlar üzerinden tartışılması, dijital dünyada dinin temsili üzerine de geniş bir tartışma yapılmasını icbar etmektedir.
Aksi takdirde, var olan bu çarpık duruma ek olarak diziler üzerinden de yaygın bir izleyiciye ulaştırılan sorunlu temsillerin din algısına yapacağı olumsuz etkiler kalıcı olacaktır.
Dini toplulukların dijital alanlarda varlık göstermesi kaçınılmaz bir zorunluluk mudur? Her topluluk dijital alanda var olmalı mıdır? Bu tür soruların cevabı hiç kuşkusuz o toplulukların amaçları ile yakından ilişkilidir. Nihayetinde dini anlatmak üzere kendilerini sorumlu gören bu yapılar, dijital dünyadaki insanlar ile de etkileşim kurmakta ve onların ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu anlayış üzere, dijital ortamlardan yararlanan ve bu alanı etkili biçimde organize eden topluluklar da söz konusu. Fakat buradaki esas sorun, kendi din algılarını dinin özü olarak sunan çevrelerin yarattığı tahribat. Bu sebeple
online ortamlarda, takipçileri ile sembolik bir etkileşim alanı yaratan toplulukların, daha rafine ve vasata yönelik kuşatıcı bir dil geliştirmeleri gerekmektedir.
Ne yapmalı sorusuna verilebilecek bir diğer cevap da şikayet edilen popüler diziler yerine çatışmacı olmayan ve kutuplaştırma dilini benimsemeyen yapımlara destek verilmesidir. Kamu yayıncılığı dışarıda bırakıldığında, bu destek ve ilginin oldukça sınırlı olduğu söylenmelidir. Kendisini muhafazakar olarak konumlandıran medya gruplarının bu alanda yeterince hassas olmadıkları gerçeği de dikkate alındığında, sorunun çok boyutlu olduğu da anlaşılacaktır.
Buradaki temel mesele, dijitalleşen dünyanın imkanlarından yararlanılarak yeni bir din dili kurmanın yolları üzerine düşünmek. Dijitalleşmeyi kategorik olarak reddetmek yerine bu alandaki etkileşimi ortalama insanın anlayabileceği içeriklerle şekillendirmek oldukça önemli olacaktır. Kurumsal kapasiteyi dijital alanı da kapsayacak şekilde genişletmek ve bu alandaki din ihtiyacını karşılamak üzere bir seferberliğin başlatılması elzemdir. Aksi takdirde, sığ gündem ve tartışmaların içerisinde sorunlu din algısını tahkim edecek bir dijital dünyanın esiri olunacak ve bu alandaki tahribat da engellenemeyecektir.
#toplum
#din
#Turgay Yerlikaya