Eric Hobsbawm 20. yüzyılı aşırılıklar çağı olarak tanımlıyordu. Birinci Dünya Savaşının başlangıcı olan 1914 yılını yüzyılın miladı olarak kabul eden Hobsbawm Sovyetlerin çöküşü ile çağı nihayete erdiriyordu. Hobsbawm’a göre 1914 ile başlayan, katliam ve soykırımlarla milyonlarca insanın kaybına yol açan 20. yüzyıl tarihi bütünüyle bir savaş tarihidir. 20. yüzyıl bu anlamda yazılı kültürün gördüğü bir kesintisiz savaş dönemi olarak kabul edilmiş, Avrupa ile başlayarak Soğuk Savaş döneminde etki
Eric Hobsbawm 20. yüzyılı aşırılıklar çağı olarak tanımlıyordu. Birinci Dünya Savaşının başlangıcı olan 1914 yılını yüzyılın miladı olarak kabul eden Hobsbawm Sovyetlerin çöküşü ile çağı nihayete erdiriyordu. Hobsbawm’a göre 1914 ile başlayan, katliam ve soykırımlarla milyonlarca insanın kaybına yol açan 20. yüzyıl tarihi bütünüyle bir savaş tarihidir. 20. yüzyıl bu anlamda yazılı kültürün gördüğü bir kesintisiz savaş dönemi olarak kabul edilmiş, Avrupa ile başlayarak Soğuk Savaş döneminde etki alanını genişletmiştir.
Tıpkı modern Batı’nın Doğu’yu medenileştirme misyonuyla yaptığı işgal ve katliamlarda olduğu gibi bugün İsrail de Gazze’de Barbarlara karşı bir savaş verdiğini iddia etmektedir. O sebeple Netanyahu kendisini dinleyen senatör ve Temsilciler Meclisi üyelerine hitabında “bizim savaşımız sizin savaşınız” ifadelerini sıklıkla kullandı ve ABD’nin bu koşulsuz desteğini neden sürdürmesi gerektiğine dair bir çerçeve çizdi. ABD’de kabul gören klasik İran retoriğini de kullanan Netanyahu, İran’ın İsrail’i yenmesi durumunda bir sonraki adımın ABD olacağını söylemesi, bu anlamda önemli idi.
Bir örnek daha vermek gerekirse; Netanyahu çok yakın bir zamanda Fransa Devlet Televizyonuna canlı bağlantı gerçekleştirmiş ve programda, İsrail’in savaşını Medeniler ile Barbarlar arasındaki bir mücadele olarak yorumlamıştır. Netanyahu’ya göre aslında bu, Hristiyan-Yahudi Medeniyeti ile barbarların bir mücadelesiydi ve Fransa bu anlamda İsrail’in yanında idi. Netanyahu Washington’daki temaslarını sürdürdüğü esnada Cumhurbaşkanı Herzog’un Fransa’da Macron ile görüşmesi de bu bağlamda dikkate değer. Elysee Sarayı’ndaki görüşmenin ardından Herzog’un, antisemitizmle mücadele noktasındaki desteklerinden ötürü Macron’a teşekkür etmesi ve Macron’un hemen her seferinde İsrail’e yönelik açık desteğini göstermesi, fotoğrafı tamamlayan göstergeler.
Amerikan Kongresinde Netanyahu’nın yaptığı bu konuşma hiç kuşkusuz dünya tarihine bir utanç vesikası olarak not edildi. Bazı vicdanlı siyasetçilerin protestosuna rağmen ABD siyasetinden güçlü bir destek gören Netanyahu’nun bu konuşması aşırılıklar çağı olan 20. yüzyılın ilk dönemiyle büyük benzerlikler arz etmektedir. Fakat bir farkla; birinde demokrasi diğerinde ise otokrasinin baskın siyasetine rağmen iki farklı fotoğrafın yüzyıl içerisinde tekrar edebilmesidir. Siyasi desteğe paralel biçimde ilerleyen teknoloji ve sermaye desteği de İsrail’in soykırımını gerçekleştirmesinde doğrudan etkili olmaktadır. Kongredeki siyasi desteğin yanı sıra teknoloji alanındaki baskın karakteri ile temayüz eden Elon Musk’ın da alkış tufanlarına eşlik etmesi trajik tablonun en netameli görüntülerindendi. Musk’ın Netanyahu’nun özel davetlisi olarak bu programa katılması ise bambaşka bir tartışmayı hak ediyor.