Sadece Türkiye’de değil dünyanın bütününde ilgiyle takip edilen bir süreç olan ABD Başkanlık seçimlerine bir gün kaldı. Kimin başkan olacağı ile ilgili anketlere bakıldığında, Harris ve Trump arasındaki mücadelenin kıyasıya sürdüğü söylenebilir. ABD’deki seçim sisteminden kaynaklı olarak, seçimin sonucunu belirlemede ağırlık merkezini oluşturan salıncak eyaletler, bu yarışın kaderini de belirleyecek gibi. Özellikle Michigan’da, Demokratların İsrail’e verdiği destek nedeniyle rahatsız olan Müslüman
Sadece Türkiye’de değil dünyanın bütününde ilgiyle takip edilen bir süreç olan ABD Başkanlık seçimlerine bir gün kaldı. Kimin başkan olacağı ile ilgili anketlere bakıldığında, Harris ve Trump arasındaki mücadelenin kıyasıya sürdüğü söylenebilir. ABD’deki seçim sisteminden kaynaklı olarak, seçimin sonucunu belirlemede ağırlık merkezini oluşturan salıncak eyaletler, bu yarışın kaderini de belirleyecek gibi. Özellikle Michigan’da, Demokratların İsrail’e verdiği destek nedeniyle rahatsız olan Müslüman ve Arapların Trump’a yönelme ihtimali, seçimin galibini belirlemede etkili olabilir. Nitekim Harris ve Trump’ın münazarasında da görüldüğü üzere, Harris’in Başkan seçilmesi durumunda, İsrail politikasında herhangi bir değişiklik olmayacağı görülüyor.
Trump’ın dış politikaya ilişkin yaklaşımlarına bakıldığında, seçilmesi durumunda, ağırlık merkezini Çin’e kaydırması öngörülüyor. Özellikle Çin’e yönelik, dünya pazarını etkileme olasılığı olan ek vergileri gündeme getirmesi ve Çin’i teknoloji konusunda baskılaması gibi seçenekler masada olacaktır. Huawei ve TikTok örneklerinde de görüldüğü üzere Trump’ın Başkan seçilmesi durumunda, Çin ile mücadelenin boyutuna ilişkin yeni tartışmaların çıkacağı aşikar. Bir diğer tartışma konusu ise ABD’nin müdahaleci tarzında bir değişiklik olacağı beklentisi. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşındaki bu tutum, Trump’ın başkan olması durumunda büyük ölçüde değişecektir. Nitekim Trump, Rusya’nın çevrelenme stratejisinin bir parçası olan Ukrayna savaşına destek vermenin ABD açısından büyük bir askeri ve finansal zorluk çıkarttığı kanaatinde. Harris ise seçilmesi durumunda, bu konuda Avrupa ile yakından çalışmaya devam edeceği ve Ukrayna’ya desteği sürdüreceğini ifade etmektedir. Her iki adayın dış politikaya ilişkin bu tutumlarının Türkiye ayağının nasıl şekilleneceği ise ayrı bir soru işareti.
Harris ve Trump’ın münazaralarında doğrudan bir tema olarak Türkiye bahsi geçmese de, her iki ismin de bağlı bulundukları partilerin Türkiye’ye ilişkin bir bakış açısına sahip oldukları bilinmektedir. Bu nedenle, Trump’ın 2016 ve sonrasındaki başkanlık deneyiminden hareketle yapılan çıkarımlar ve o dönem başkana yakın çalışan isimlerin açıklamaları ile Harris’in muhtemel dış politika ekibi, Türkiye ile ilgili senaryoları daha da belirgin hale getir-mektedir.
Harris’in seçilmesi durumunda, Demok-ratların genel çizgisinde bir değişiklik olmayacağı kuvvetle muhtemel. Dolaylı biçimde de olsa Harris’in İsrail’e yönelik desteği sürdürecek olması, ikili ilişkileri belirlemede etkili olacaktır. Harris’in kendisinden ziyade, seçilmesi durumunda dış politikada kendisine eşlik edecek olan diplomat ve siyasetçilerin Türkiye tutumları daha belirleyici olacaktır. Harris’in muhtemel başkanlığında, Demokrat hükümetler döneminde süregelen bazı kronik sorunlar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik tutumda da bir değişiklik olması çok olası değil.
Türkiye’nin özellikle Gazze konusundaki tutumu da ikili ilişkiler açısından önemli. Her iki adayın da İsrail politikası birbirine benzer olduğu için var olan sorunlar ve bunların yönetilmesi noktasındaki İsrail etkisi, ikili ilişkilerin niteliğine etki edecektir. Benzer bir durum Rusya-Ukrayna savaşında da geçerli. Bildiğimiz gibi, arabulucu rolüne rağmen Türkiye’nin yaptırıma tabi tutulmasını isteyen birçok senatör, Türkiye’yi Rusya’nın karşısında konumlanmaya zorlamaktadır. Mevcut ilişkiler dikkate alındığında, Türkiye’nin bölgesel rolünü etkileyebilecek her türlü olasılığın da yeni dönemde hesaba katılması gerekecek.
Son günlerde kasetler ve ses kayıtları üzerinden ortaya çıkan tartışmalara bakıldığında, her türlü kartın masada olduğu bir seçim dönemindeyiz. Pop kültürün önemli temsilcileri, sosyal medya ve geleneksel medya şirketlerinin sahiplerinin pozisyonları ve teknoloji şirketlerinin tutumları. Her biri kendi içerisinde etkili olan bu aktörler seçimin kaderinde etkili olacaktır hiç kuşkusuz.