Okulsuz eğitim

04:0031/12/2020, الخميس
G: 31/12/2020, الخميس
Turgay Polat

Pandemi dönemi hepimize hayatımızdaki ezber kavramları gözden geçirme ve yeniden tanımlama şansı verdi. Bu açıdan benim için en önemli kavram ezber bir sistem olan “okul” ve onun yarattığı düzenekti. Bu açıdan bu dönemde bu kavramı yeniden tanımlama şansı yakaladım. Cesaret edip yazamıyordum ama dün okuduğum bir makalede “Artık eğitim okula sığmıyor. Zamandan ve mekândan bağımsız eğitimi konuşmak durumundayız. Artık eğitim hibrit olacaktır” diye bir yaklaşım okuyunca ben de bu konuyu yazmaya karar

Pandemi dönemi hepimize hayatımızdaki ezber kavramları gözden geçirme ve yeniden tanımlama şansı verdi. Bu açıdan benim için en önemli kavram ezber bir sistem olan “okul” ve onun yarattığı düzenekti. Bu açıdan bu dönemde bu kavramı yeniden tanımlama şansı yakaladım. Cesaret edip yazamıyordum ama dün okuduğum bir makalede “Artık eğitim okula sığmıyor. Zamandan ve mekândan bağımsız eğitimi konuşmak durumundayız. Artık eğitim hibrit olacaktır” diye bir yaklaşım okuyunca ben de bu konuyu yazmaya karar verdim. Yıllardır hayranı olduğum ve içinizden birilerinin de okuduğunu bildiğim ama birçok klasik eğitimcinin karşı çıktığı John Taylor Gatto ve büyük üstat Paulo Freire’nin “Eğitim okuldan büyüktür. Eğitimi okula sığdıramazsınız” tanımlamaları bugünlerde hayat buluyor. Benim kafamdaki en önemli soru şu; pandemi sonrası bizler cesaretimizi toplayıp bu döneminin bize kazandırdığı yenilikleri eğitimde uygulayabilecek miyiz?

Bahsetmeye çalıştığım durum tam olarak okulun öğretim merkezi değil bir yaşam alanına dönüşmesi gerektiğidir. Bunu biraz daha açmaya çalışayım. Eğer bize yüzyıllardır söylendiği gibi “okul olmadan eğitim olmaz” kavramı doğru olsaydı bugün birçok farklı kaynak kullanılarak yapılabilen öğretim olmazdı. Ama öğretim devam ediyor. Demek ki okulu ve onun fiziki varlığı tanımında yer alan okul; öğretim merkezi, ders yapılan yer veya çocuklarımızın sürekli gidip geldikleri bir formal yapıdır anlayışından çıkarıp yaşam alanına dönüştürme şansımız var. İşte Bali’de Green Scholl veya Norveç’in duvarsız okulları hatta biraz daha çizgiyi aşağıda tutup İsveç’in Life Scholl’larına bakmanızı tavsiye ediyorum.

Biz eğitimciler artık şunu bilmek durumundayız; sıkıcıyız, okul sıkıcı ve çocuklar okulu sevmiyor. Gelin çocukları topladığımız ve her günün bir öncekinin aynı olduğu, formal (düzenlenmiş ve planlanmış) sıkıcı okullar yerine yaratıcı, üretken yani hibrit bir yapıya dönüştürelim okullarımızı. İşte bu hibrit yapı; çocukların her ortamda her koşulda öğrenme süreçlerini destekleyen ve bu desteği gerek online gerek yüz yüze verebilen yapılar olsun. Bugünlerde okula gidemeyen birçok çocuğa sormanızı tavsiye ederim. Sorunuz: “Okulu özledin mi? Eskisi gibi okula gidip gelmek ister misin?” Cevap bence sizi pek mutlu etmeyecektir. Hemen hemen tamamına yakını klasik okul sisteminden hoşlanmıyorlar, pandemi süreci okulu her gün 5 saat ve online senkron derslerle eve taşıdı, çocuklar derslerine bu yolla devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir yakınımın çocuğuna sordum; “Okulu özledin mi? Şu an yapılan devam etsin mi, yoksa okula mı gitmek istersin?” Bana cevabı aynen şöyle idi; “Öğretmenlerimi her gün görüyorum ve dersleri her gün yapıyoruz. Dersler böyle çok güzel ama bir şeyi özledim; arkadaşlarımla oynamayı” dedi. Aslında bu çocuk olması gerekeni tanımlıyor. Kendi istediği doğasına uygun olanı istiyor. Derslerin her türlü yapılabileceğini ama okulda geçirdiği ve çok sevdiği sosyalleşme ve beceri öğrenmesi eksik kaldığının farkında.

Okullar verimsiz, zaman boşa geçiyor. Çocuklarımız mutsuz, kaynaklar heba oluyor. Aslında pandemi olmasa idi biz bu sorunla uzun yıllar yüzleşmeyecektik. Ancak ne kadar reddetsek de bu sorun yıllardır var. Gelin okulları yeniden yapılandıralım. Az ders çok uygulama ve sosyalleşme yaratalım. Derslerin bir kısmını online ortama taşıyalım. Böylece çocuklarımızın okulla olan büyük sorununu çözmüş oluruz. Okul hayattan kopuk durumda olmasın. Okul kendini ifade edebilen, proje yapabilen, karar verebilen ve en önemlisi düşünebilen çocuklar yetiştirebilmeli. Bugün bunların hiçbiri yok okullarımızda. Çocuklarımız iletişim becerisinden yoksun, proje ve inovasyon bilmeyen, kendi başına karar veremeyen bireyler oluyor mezun olunca. Okullar bunları yapabilir hale gelmeli. Peki, bunlar yoksa okullarımız ne işe yarıyor. Çocuklarımıza LGS’den 500 aldırabiliriz. YKS’ de derece yaptırabiliriz. Öğrencilerin notlarını yükseltip yüksek puan almalarını sağlayabiliriz. İyi de şöyle bir geriye dönüp bakalım elimize ne geçti? Velileri kandırıp hayatta her şey LGS’imiş gibi gösterirseniz öğrencilerin yetkin bireyler yapmak yerine korkan ürken, içe kapanık, üretmeyen insanlar haline getirirseniz sonuç bu olacaktır.

Sonuçta “okul” çok önemlidir. Ama bu ülkenin okulları ve eğitimcileri olarak çocuklarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getiremez haldeyiz. Çünkü okulun misyonu geleceği yönetecek, kendini keşfetmiş bireyler yetiştirmektir. Gelin bu fırsatı değerlendirelim Enver Yücel’in dediği gibi; “Geleceğimiz için tek çare eğitimdir. Ekmeğimiz, suyumuz her şeyimiz eğitimdir. Oradaki sorunları çözelim.”

#Okul
#Eğitim