Abdi İpekçi Suikastı’nın kırkıncı yılındayız. İpekçi, geçtiğimiz hafta (1 Şubat’ta) Zincirlikuyu’daki kabri başında anıldı. Anma etkinliğinin ikinci kısmında ise meslektaşlarınca hatırasına dair konuşmalar yapıldı.
Adı, Milliyet’le özdeşleşmiş bir gazeteciydi…
Genel Yayın Müdürlüğü’nü ve Başyazar’lığını yaptığı Milliyet gazetesi; İpekçi için “40 asır geçse de unutulmayacak” başlığını attı.
Peki ya, aradan geçen bu 40 yılda Milliyet; İpekçi Suikastı’nın aydınlatılabilmesi için ne yaptı? Suikastın derin gerçekleriyle yüzleşebildi mi?
Asıl sorular, bunlar veya benzerleri olmalıdır!
Şimdi, 40 yıl öncesine gidelim: Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet’te (27 Kasım 1979) ne yazdığına bakalım:
“İpekçi’nin öldürülmesinden katil sanığı Ağca’nın askeri cezaevinden kaçırılmasına kadar geçen süre, bu olayın üzerindeki kuşku bulutlarını yoğunlaştırmıştır.
Mehmet Ali Ağca’nın kaçışıyla, Abdi İpekçi Olayı sanıldığından daha koyu ve giz dolu karanlıkların içine gömülmüştür…
Ve ne acıdır ki, Milliyet gazetesi bu karanlığı yırtmak için en küçük bir çaba harcamamakta, üstelik İpekçi’nin kemiklerini sızlatırcasına olayları göz ucuyla izlemekle yetinmektedir. Abdi İpekçi’yi öldüren örgüt bu kez de katil sanığını kaçırmıştır…”
*
Acı, ama gerçek…
Uğur Mumcu’nun, “Mehmet Ali Ağca’nın Kartal Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırılmasından iki gün sonrasında” kaleme aldığı işte bu yazısındaki satırlar tam 40 yıldır geçerliliğini koruyor!
Milliyet, istisnasız her yıldönümünde İpekçi’yi saygıyla anıyor ve “Asla unutmayacağız” diyor; ama bunca senedir ihtimamla derin suikastın arka planına seyahat edemiyor! Etmiyor!
Yani? “Göz ucuyla izlemeye” devam ediyorlar!
Abdi İpekçi Suikastı, Türkiye’yi 12 Eylül darbesine “koşturan” en dramatik kilometre taşları arasında yer aldı. Perde arkasında, Türkiye’deki Gladyo vardır!
Seçilen tetikçinin (Ağca) tanımlanan malum siyasi etiketi, hedef şaşırtmaya yönelikti: Bir başka söyleyişle, suikastın arkasındakileri (derin karargâhı) perdelemek içindir.
Abdi İpekçi cinayetine karar veren, organize eden ABD’ye bağlı bu güç odağı; 12 Eylül Darbesi’ni Evren ve generallerine yaptırtan Derin Kompradorlardır!
Yani? Abdi İpekçi’den on dört sene sonrasında da Uğur Mumcu’yu “öldürtenlerden” bahsediyoruz!
1 Şubat 1979’daki İpekçi Suikastı’nın en önemli sonuçlarından birisi de Milliyet’in el değiştirmesine yol açmasıydı.
Abdi İpekçi, Milliyet’in satılmasına karşı idi…
Hayatını kaybettiği o akşam, patronu Ercüment Karacan’ın evine gidecekti: Bu “satış” meselesi, bir kez daha konuşulacaktı. Olmadı!
Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden birkaç ay sonra, Ercüment Karacan Milliyet’i elinden çıkardı! Ercüment Bey’in oğlu Ömer Karacan yıllarca sonra (2007) aynen şöyle konuştu:
“Babam, Milliyet’i satmaya mecburdu. Abdi Amca öldürülmüştü. Hayattaki en yakın arkadaşıydı. Çok kırıldı. Devamlı öldürüleceğiz, kaçırılacağız endişesiyle yaşıyordu. Milliyet’i satmasındaki en büyük neden bizi öldürmelerinden korkmasıdır!”
Haşim Akman’ın Güngör Uras ile söyleşisinden oluşan “Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu” adlı kitapta, 1979 yılındaki satışla ilgili olarak şu satırları okuyoruz:
“Bir gün Ercüment Karacan Fransa’dan İstanbul’a döndü. ‘Güngör, ben gazeteyi Aydın Doğan isminde bir işadamına sattım. Onu bana İnan Kıraç tanıttı. Sen de tanı. Bugün Kalyon Oteli’nde seninle tanışmaya geliyor’ dedi. Otele gittim. Aydın Doğan’la tanıştım…”
*
1979 yılının sonbaharıydı: O dönemde basında hiç tanınmayan Aydın Doğan’ı elinden tutarak Milliyet’in başına getiren İnan Kıraç, Vehbi Koch’un damadıdır!
Uzun yıllar boyunca Milliyet’te yazarlık yapan merhum Güngör Uras, zamanında TÜSİAD’ın Genel Sekreteri idi…
Senelerdir Komprador Burjuvazi’nin “Kırmızı Atkılı Devrimcisi!” rolünde sahne alan Yalçın Küçük, Güngör Uras’ı “Vehbi Koç’un Gecikmiş Mürebbiyesi” diye tarif ediyor! Fevkalade manidardır!
Aydın Doğan, 1979 sona ermeden Milliyet’i satın aldığında; gazetenin yüzde 25 hisse ile ortağı Erdoğan Demirören idi!
Demirören, sonradan bu hissesini Yurttaş Kane’e pardon Doğan’a devretmişti!
Aradan uzun seneler geçti: Şubat 2012’de, Aydın Doğan Milliyet’i Demirören’lere sattı!
Mart 2018’de ise Yurttaş Doğan’ın -başta Hürriyet olmak üzere- medyasını yine Demirören’ler satın aldı!
Önce Milliyet, altı yıl sonra da Hürriyet: Doğan Ailesi’nden Demirören Ailesi’ne geçmesi, Hürriyet’in Derin Misyon’unu değiştirmedi. Değiştirmez de!
Derin Mekanizma, “Bir elimden aldım, diğer elime verdim” hesabıyla çalışır!
Hürriyet’in o Batıcı/Amerikancı yayın politikası her hal ve şartta “usulca” bazen de “sinsice” sürer…
“Ağır tonajlı gemiler” gibi yayın seyahatine devam eden Milliyet ise “siyasi konjonktüre uyumlu” rolünde oynayıp, medyamızda rölanti’de yüzüyor…
Her yılın 1 Şubat’ında da “göz ucuyla” İpekçi’yi anıyorlar!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.