Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim’den bu tarafa kayıp: Bu satırların yazıldığı sırada dahi “öldürüldüğü” kesinleşmiş değil; buna mukabil “yaşadığına” dair de hiçbir belirti yok.
“Vahşice katledildiği” haberlerine “Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye gelen 15 kişilik ekipte yer alanların, Kaşıkçı’nın cesedini özel bir testere ile kestikleri” yolundaki dehşet verici iddia da eklendi!
İngiltere’de yayınlanan “Daily Mail” gazetesi ise “Cemal Kaşıkçı’nın hayatta olduğunu; Türkiye’den özel bir jetle kaçırılarak Suudi Arabistan’da esir alındığını” ileri sürdü!
Üst düzey bir Emniyet yetkilisine göre “Kaşıkçı, yüzde 99 yaşamıyor!” (Milliyet’in dünkü haberi)
Aynı haberde “Soruşturmada, Riyad’tan gelen on beş kişilik ekibin Suudi istihbaratına mensup olduğunun tespit edildiği ve Kaşıkçı ile aynı zaman diliminde konsoloslukta bulunan bu timin cinayeti işlediği” iddiası da yer alıyor…
Söz konusu istihbarat timinde Suudi Arabistan Adli Tıp Başkanı’nın da bulunduğu ileri sürülüyor! Ki, bu haber akla “delillerin itina ile karartılması” hususunu getiriyor.
***
Tam da bu noktada yazımızın başlığına yani “Adli Tıp dilindeki en çarpıcı tabire” dönelim!
“Mükemmel cinayet yoktur” demek…
On gündür üzerinde tartışılmaya devam eden sırlarla dolu hadise bağlamında, “Şayet Kaşıkçı katledilmişse; bu cinayeti işleyenler mutlaka bir iz bırakmışlardır ve eninde sonunda yakayı ele verirler” anlamına geliyor.
“Kusursuz Cinayet Yoktur” kitabının yazarı olan Adli Tıp uzmanı Sevil Atasoy “Cesedi parçaladıklarını sanmıyorum. Eğer böyle yapmışlarsa çok iz bırakır” diyor…
“Konsoloslukta silahla öldürdüklerini” de düşünmüyor:
“Bu durumda da ortalık kan içinde kalır. Kan izini yok etmek mümkün değildir. Türk polisinin elinde bu imkânlar var” diye ekliyor! “Bir insanı iz bırakmadan öldürmenin çok zor olduğunu” söylüyor. Dahası? “İmkânsızdır!”
“Konsolosluktan kaçırıldıktan sonra götürüldüğü yerde öldürülmüş olma ihtimali” de var, elbette…
“Olay Yeri İncelemesi” yapıldığı vakit; konsoloslukta neler “yaşanıp, yaşanmadığını” zaten öğreneceğiz. Gizemini koruyan hadisenin siyasi ve diplomatik boyutuna geçelim…
ABD’nin; Washington Post’un yazarı Cemal Kaşıkçı ile gelişmelerden yahut planlardan haberdar olduğu ortaya çıktı!
Washington Post gazetesi “Suudi yetkililerin Cemal Kaşıkçı’nın kaçırılmasına ilişkin konuşmalarının Amerikan İstihbaratı’nın (CIA) dinlemesine takıldığını” yazdı.
İşte bu nokta çok dikkat çekicidir! Yani, “zurnanın zırt dediği” yerdir! Çünkü, burada akla “ABD, neden bu bilgiyi kendisine sakladı ve hadiseyi önleyebilmek için kılını dahi kıpırdatmadı?” suali geliyor!
Haydut Devlet’in Başkan Yardımcısı Pence’in “ABD her şekilde yardıma hazırdır. İstanbul’daki konsolosluğa FBI’ın teknisyenlerini gönderebiliriz” demesi de ABD’ye yönelik kuşkuları iyice artırıyor.
Kahpe Pence’in hadiseyi Türkiye’nin üzerine yıkmaya yeltendiğini de görüyoruz! Ezcümle, ABD’nin “oyun içinde oyun” diye tanımlanabilecek Kaşıkçı Olayı’nın derininde yer aldığı anlaşılıyor.
Kaşıkçı hadisesinin aydınlatılması için “ABD’den medet umanların” alayı; ABD’nin “işin içinde” veya “tam ortasında” olduğu hususunu asla unutmamalıdır! Yardım istedikleri bu haydut devlet, zaten tüm senaryoyu yazmışsa -aydınlatmak ne kelime- olayın perde arkasını gizler, her türlü “delillerin karartılmasına” yardımcı olur!
CIA vaziyetten haberdar, işin içinde ve Türkiye’ye -hiç kimseye- haber vermeden olacakları bekliyor:
Buna bir de; Kaşıkçı’nın hem Washington’daki hem de Londra’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği tarafından İstanbul’a yönlendirilmiş olduğu hususunu da ekleyelim!
Yani, nedir? Faturanın Türkiye’ye çıkarılmak istendiğini görmek hiç de zor değildir…
Kaşıkçı Olayı üzerinden Türkiye ile Suudi Arabistan’ı karşı karşıya getirmek, bir başka deyişle iki ülke arasındaki müspet ilişkileri baltalamak/bitirmek gayesi ile hareket edildiği anlaşılıyor!
Bugün, Ajan Brunson Davası’nda kritik gün…
“Genç gazeteci arkadaş sana hayat bilgisi dersi: En başta şüpheci olacaksın. En olmayacak gibi görünen soruyu bile sormaktan çekinmeyeceksin” diye köşelerinden “akıl veren” Hürriyet’çiler, “Brunson’ın bir din adamı değil de bir CIA ajanı olabileceğinden” HİÇ ama HİÇ kuşkulanmadılar! (Sahi, neden acaba?!)
Dahası, onu ABD’nin tezlerine paralel bir biçimde “din adamı” olarak tanımladılar ve tahliye edilmesi için ısrarlı bir biçimde “gözbağcı” bir propaganda yaptılar…
En çok da “en taze devşirme” olanı çabaladı! “Garson” olanı daha çok “Rahip Barometresi” tuttu: Yüzde 60’lardan; dün “Yüzde 99, serbest bırakılacak” noktasına varmıştı…
Eh, Ankara kulislerinde de bu yöndeki kanaat hâkim!
***
Bu sütunda hep yazdığımız gibi: Eğer Brunson serbest bırakılırsa; böyle bir karar, 15 Temmuz’daki 251 şehidimizin kemiklerini sızlatacaktır! Brunson, darbe girişiminde işin içindeydi: Onun Papaz maskeli bir CIA ajanı olduğu gerçeği ise -karar hangi yönde olursa olsun- değişmeyecektir!
Yargı’dan Brunson lehinde bir karar çıkarsa; Fetullah’ın iadesini “unutturan” ABD, üstüne bir de “ajanını geri almış olacak!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.