Resmen açıklanmasa da, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın akıbeti bellidir. Artık, cesedinin nerede olduğu bulunmaya çalışılıyor.
Kaşıkçı, 2 Ekim’den bu yana kayıp: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “Olayın, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolduğu gün 16.40’ta Hatice Cengiz tarafından Levent Polis Merkezi’ne bildirilmesi üzerine derhal soruşturma başlatıldığını” dün açıkladı…
İstanbul polisi; ancak 13 gün sonra başkonsolosluk binasında, ardından da konsolosun konutunda arama gerçekleştirebildi: Savcılık, Suudi yetkililerin olay yerinde kriminal inceleme yapma taleplerine ancak 15 Ekim’de izin verdiklerini beyan etti!
Böylesi bir gecikme, Suudi’lerin “delilleri karartma” gayreti içinde olduklarını gösteriyor.
Oysa…
Geçen hafta bu sütunda hatırlattığımız gibi “Mükemmel cinayet diye bir şey yoktur!”
*
En başından beri “seri kuşkulu davranışlar” sergilemiş olan Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu El Uteybi’nin Türkiye’den ayrılması yeterince düşündürücüdür.
Cemal Kaşıkçı’nın Suudi’ler tarafından infaz edildiğine dair başlangıçtaki kuvvetli şüpheler; aradan geçen iki hafta zarfında giderek zirveye çıkmış, artık netliğe kavuşmuştur.
Burada “odaklanılması, irdelenmesi” gereken temel husus “katledilme planının kimlerin işi olduğu ve bunu neden yaptıkları” sorusudur!
Tam da burada…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun; “ABD medyasında olayla alakalı ses kayıtları olduğuna dair bazı iddialar yer aldığına” ilişkin bir soruyu “Amerika üzerinden bana bir değerlendirme yaptırmayın. Kendimi Amerika’ya karşı zor tutuyorum. Hasımlığımız söz konusudur!” diye cevaplaması pek dikkat çekicidir!
Cemal Kaşıkçı’nın yazılarının yayınlandığı “Washington Post” gazetesi, geçen hafta “Suudi yetkililerinin Kaşıkçı’yı yakalama planı üzerindeki görüşmelerinin CIA’in/Amerikan istihbaratının dinlemesine takıldığını” yazmıştı…
Haber medyamızda “ABD planı biliyordu” başlıklarıyla öne çıkarıldı.
Burada “ABD neden bu bilgiyi kendisine sakladı ve de olayı önleyebilmek için herhangi bir çaba sarf etmedi, kılını dahi kıpırdatmadı?” sorusu akıllara gelmişti…
Dikkat edilecek olursa; olayın gerçekleşmesini “itina ile sabırla ve pür dikkat” bekleyen bir CIA vardır!
Washington Post’taki haberden hareketle “Suudi’lerin denilen planın, aslında ABD’nin planı olduğunu; Kaşıkçı’nın üzerine gidilirken Washington’a çalışan Suudi’lerin istihdam edildiğini” görebilmek, söyleyebilmek hiç de zor değildir.
*
Cemal Kaşıkçı’ya yönelik hunhar operasyon, özellikle Türkiye’de gerçekleştiriliyor:
Böylelikle, hem “Türkiye ile Suudi Arabistan’ı karşı karşıya getirmenin” hesabı yapılıyor; hem de “Türkiye güvenli bir ülke değildir” algısı inşa edilmek üzere “Ankara zan altında bırakılmak” isteniyor.
Bunu yapan da, Haydut Devlet ABD’dir!
Haydutluk, kan dökücülük, canilik, gaddarlık, zalimlik, düzenbazlık, kahpelik Amerikan Devleti’nin hayat tarzıdır.
Laikçi Hürriyet’in önceki günkü sürmanşetinde “Ata’nın Alyansı” sürmanşetini okuduk…
“Atatürk’ün Latife Hanım’a taktığı nişan yüzüğünün fotoğrafını yazar İpek Çalışlar’ın gün yüzüne çıkardığından” bahseden sürmanşette platin yüzüğün fotoğrafı da yer aldı.
“Mustafa Kemal Atatürk, yüzükleri Lozan görüşmeleri için İsviçre’de bulunan İsmet Paşa’ya ısmarlamış; Lozan’daki toplantılar kesintiye uğrayınca Türkiye’ye dönen İnönü de yüzükleri getirmiş! Atatürk’ün taktığı işte bu yüzük, Latife Hanım’ın 1975 yılındaki vefatından sonra özel kasasından çıkmış!”
Hepsi tamam da…
Uzun yıllardır üzerinde “yayın yasağı” bulunan Latife Hanım’ın günlükleri ve Atatürk’e yazdığı mektuplar ne olacak, peki?
Son olarak, 2005 yılında bu tartışma bir kere daha gündeme gelmiş, neticede “Latife Hanım’a ait belgelerin yayınlanmaması” kararı güncellenmişti!
Atatürkçü Hürriyet’in 2005’teki o tartışmalar sırasında, Latife Hanım Belgeleri gün ışığına çıkacak diye adeta “ödü kopmuştu! Belgelerin açıklanmasını “uzunca bir süre daha erteletmeyi” başarmışlardı!
Sahi, neden bu kadar korkuyorlar, acaba?
Belgeleri unutturdular; onun yerine sürmanşetten “Alın size nişan yüzüğünün öyküsü; neyinize yetmiyor!” diyorlar!
Meşhur tarihçi İlber Ortaylı “Bayrağını tutması, İnönü’yü Amerikancı yapmaz” diye konuştu…
Oysa, nedir?
Bu sütunda 10 Ekim’de çıkan “İsmet de İsmet, Kısmet de Kısmet” başlıklı yazıda yer alan bilgi ve belgeler; İnönü’nün “Amerikancı olduğunu kanıtlamaya” fazlasıyla yeter!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.