İnanmadım, ama yine de yazıyorum

00:0014/12/2010, Salı
G: 4/09/2019, Çarşamba
Taha Kıvanç

“Adamlara çıkış kapısı bırakmıyorsun" dedi dostum. ''Adamlar'' sıfatıyla kimleri kast ettiğini açıklayınca müthiş şaşırdığımı itiraf etmeliyim.Dediği şu dostumun: "Uzunca bir süredir ''Hep yanlışa oynadılar ve kaybettiler'' tespitini tekrarlayıp duruyorsun. Sonunda kaybettiklerini anladılar işte. Her biri kendi başının çaresine bakıyor. Eski ittifaklar çatırdıyor, yerine yenileri kuruluyor... Bu sürecin doğru bir zemine oturması için adamlara yardım etsene..."Her şirket yapılanmasında en önemli

“Adamlara çıkış kapısı bırakmıyorsun" dedi dostum. ''Adamlar'' sıfatıyla kimleri kast ettiğini açıklayınca müthiş şaşırdığımı itiraf etmeliyim.

Dediği şu dostumun: "Uzunca bir süredir ''Hep yanlışa oynadılar ve kaybettiler'' tespitini tekrarlayıp duruyorsun. Sonunda kaybettiklerini anladılar işte. Her biri kendi başının çaresine bakıyor. Eski ittifaklar çatırdıyor, yerine yenileri kuruluyor... Bu sürecin doğru bir zemine oturması için adamlara yardım etsene..."

Her şirket yapılanmasında en önemli ittifak ''patron'' etrafında kurulur. Patron kiminle iyi, kime ters bakıyor; etraf buna göre tavrını alır, kendisini öyle konuşlandırır. Her örgütlenmenin merkezinde ''patron'' yer alır, ondan sonra da patrona en yakından başlayarak diğerleri...

"Eskiden" dedi dostum, "Doğal olarak en önem verdiği kişiyle arayı hep iyi tutmaya çalışırdı ''patron'', elinin onun elinin üzerinde olduğunun bilinmesini isterdi. Eskiden en önem verdiği kişi şimdilerde patronun yüzünü bile göremiyor. Geçen gün yazdığı ''Beni de yanınıza alın'' diye özetlenebilecek yazısını herhalde fark etmişsindir..."

Fark etmediğimi anlayınca ipad cihazının ''Instapaper'' programında sakladığı yazıyı ekrana getirip son paragrafı okuttu. Sizler de okuyun diye buraya
:

"Türkiye''de bundan 20-30 yıl önce, muhalif aydın tipi pekâlâ ''müesses düşünce nizamının'' önemli bir tipi olabiliyordu. Hatta müesses nizamı daha çok sol aydınların oluşturduğu bile söylenebilirdi. Başka bir deyişle, desteklediği siyasi akımlar hiçbir zaman iktidara geçemese bile, o aydın, düşüncenin müesses nizamında yer alabiliyordu. / Türkiye''nin ''yeni müesses nizamı'' bu aydın imtiyazını tarihe gömdü. (..) Yeni müesses nizam, papyonla kravatı ve koyu renk takım elbiseyi barıştırdı. (..) O fotoğraf, eski müesses nizamın ölümünü, yeni statükonun doğumunu anlatıyordu. Netice; her toplum, hak ettiği müesses nizama sahip oluyor."

Yazının şu bölümünü gülerek okudu dostum: "Diyeceksiniz ki, ''müesses nizamda'' yer almak çok mu matah bir şey? Cevap vermem. Sadece ''müesses nizamın'' daha demokratik bir aile fotoğrafına sahip olmasını tercih ederdim. Siz buna, o kareye girememenin yarattığı kıskançlık da diyebilirsiniz…"

Konumuzla ilgisiz olduğu için iki cümleyi atladım; geri kalan, yazarın demek istediğini iyi özetliyor çünkü. Arkadaşıma göre, "Beni de alın aranıza, ne olur" talebi bu satırlar...

Aslında dostum, dün
eleştirdiğim tavrı da aynı noktaya bağlama eğiliminde. "Patron" dedi bana, "Dün eleştirdiğin yazar aracılığıyla kendisini yeni bir yere konuşlandırma çabasında, sen ise takdir etmek yerine, yazarın kişiliğinden hareketle çabaya topyekün karşı çıkıyorsun... ''Kemalât kem âlât ile olmaz'' sözüne ben de inanırım, ama ciddi bir gelişme bu..."

Dostuma göre, ''patron''un bu yeni yaklaşımı kabul görürse, ''medyadan çekilme'' kararı gözden geçirilebilirmiş...

Bir daha okudum dikkatimi çektiği satırları: "Biz burada iktidar düşmanlığı yapmıyoruz; ''Ülke karışsın, anarşi çıksın'' diye çırpınmıyoruz. Biz muhalefet partisi falan da değiliz. Tuzak kurmuyoruz, düşmanlık yapmıyoruz... Biz burada sadece gazetecilik yapıyoruz. Belki bazen büyüterek dozu kaçırıyoruz, bazen küçülterek... Ama sonuçta yaptığımızın adı gazeteciliktir."

Verilmek istenen mesaj şuymuş: "Biz artık sadece gazetecilik yapmaya karar verdik. Geçmişte bazı ufak olayları büyüterek, bazı büyük olayları da küçülterek gazetecilik-dışı reflekslerle hareket ettik; hatta tuzak kurmuş, düşmanca davranmış da olabiliriz. Şimdiyse farklı bir tavır takınmak niyetindeyiz. Belki her denileni onaylamayacağız, ama her yapılana da düşmanlık etmeyeceğiz. Bizim yerimiz bu ikisinin tam ortası..."

Ne yapacağımı bilemedim bu sözleri dinleyince, sadece inanmayan gözlerle muhatabıma baktığımı hatırlıyorum...

Geçmişte de iktidarlarla ters düşen medya grupları, gazete sahipleri, yayın yönetmenleri, temsilciler, yazarlar olurdu; sonunda ya birileri arayı bulur, ya da sorun öyle pek göze çarpmayan ortamlarda ve ''gizlice'' çözülürdü. Yakın tarihimizde bunun onlarca örneği var.

Herkesin okuyabileceği bir yazıyla böyle bir mesajın verilmek istenmesi galiba bir ilk teşkil ediyor: ''Patron'' ile ittifakının bozulduğunu anlayan ''eski muktedir'', gelişmelere artık farklı gözle baktığını bir yazıyla duyuruyor; onun bu girişiminden birkaç gün sonra da, patron, grubun sahip olduğu değerleri elinden çıkarmadan önce, son bir uzlaşma zemini arayışına giriyor...

Dostumun çizdiği tablo bu.

"Mesajı iletmesine yardımcı olacak başka birini bulamadı mı?" diye sorduğumda, dostumdan şu cevabı aldım: "Dediklerimi yazarsan esas aracılığı sen yapmış olacaksın..."

Artık ne demekse...