“İbn Suûd’la olağanüstü ilginç bir gün geçirdik. Kendisi, benim tanıştığım en çarpıcı şahsiyetlerden biri. Oldukça görkemli bir görünüşe sahip, boyu iki metrenin üzerinde. Çok asaletli ve soğukkanlı. Düzensiz birliklerin lideri olarak cesaretini kanıtladı ve askerlikle devlet adamlığını şahsında bir araya getirdi.” Ünlü İngiliz ajan, seyyah ve kâşif Gertrude Bell, 27 Kasım 1916 günü Irak’ın Basra bölgesinde şahsen tanışıp sohbet etme imkânı bulduğu, geleceğin Suudi Arabistan Kralı Abdulazîz İbn
“İbn Suûd’la olağanüstü ilginç bir gün geçirdik. Kendisi, benim tanıştığım en çarpıcı şahsiyetlerden biri. Oldukça görkemli bir görünüşe sahip, boyu iki metrenin üzerinde. Çok asaletli ve soğukkanlı. Düzensiz birliklerin lideri olarak cesaretini kanıtladı ve askerlikle devlet adamlığını şahsında bir araya getirdi.”
Ünlü İngiliz ajan, seyyah ve kâşif Gertrude Bell, 27 Kasım 1916 günü Irak’ın Basra bölgesinde şahsen tanışıp sohbet etme imkânı bulduğu, geleceğin Suudi Arabistan Kralı Abdulazîz İbn Suûd’u bu cümlelerle anlatıyordu. Çölde gerçekleşen o buluşma, Ortadoğu yakın tarihinin en önemli sahneleri arasına girecekti.
Şerif Hüseyin ve müttefikleri, 1916’nın haziranında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Hicaz merkezli bir ayaklanma başlattığında, İngilizler Arap Yarımadası’nın diğer bölgelerinde de kontrolü ellerinde tutmak istemişti. Bu sebeple, İngiltere’nin Bağdat’ta bulunan yüksek komiseri Sir Percy Cox, Londra’daki üslerinden aldığı emir üzerine, Abdulazîz’i Basra Körfezi kıyısındaki Ukayr’de bir görüşmeye davet etmişti. Zahrân’ın 70 kilometre kadar güneyinde yer alan Ukayr’in seçilmesinin nedeni, İngiliz diplomat ve ajanların kolayca ulaşabileceği bir noktada yer almasıydı. 11-12 Kasım 1916’da Sir Percy Cox ve beraberindeki heyetle görüşen Abdulazîz, İngiliz muhataplarından, 23 Kasım’da Kuveyt’te düzenlenecek bölgesel bir toplantıya katılma daveti almıştı. İngilizlerin himayesinde ve Kuveyt Emiri Câbir bin Mubârek es-Sabâh’ın ev sahipliğindeki toplantıda, Körfez’in bütün önemli kabile şefleri hazır bulunmuştu. Sir Percy Cox’un Arap liderleri Kuveyt’te toplama amacı, Şerif Hüseyin ayaklanmasına destek vermelerini sağlamaktı. İbn Suûd -biraz gönülsüz de olsa- isyana desteğini açıkladı, ancak aslında hedeflediği şey, bu minik adımı karşılığında Kuveyt-Arabistan sınırının istediği biçimde çizilmesinin teminiydi.
Kuveyt’ten sonra Basra’ya geçen İbn Suûd, Gertrude Bell’in de katıldığı 27 Kasım tarihli toplantıda sınır meselelerinin müzakeresini beklerken, İngilizler Arap muhataplarına bölgedeki askerî güçlerini sergileyerek onu “Britanya” üstünlüğünü kabullenmeye zorlama peşindeydi. Nitekim Percy Cox, Abdulazîz için cepheleri ve ordunun manevra sahalarını kapsayan bir ziyaret programı hazırlamıştı. Zannedildiğinden çok daha zeki bir lider olan Abdulazîz, İngiliz yetkililerle yaptığı sohbetler sırasında, Kuveyt’e verileceğini duyduğu genişçe bir sahayı kendi ülkesi için istediğinde şu cevapla karşılaşmıştı: “Orada petrol olduğunu düşünüyoruz.” İngiliz planı açıktı. Kadîm Basra limanını by-pass ederek, Dicle ile Fırat’ın birleştiği Şattu’l-Arab’ın çıkışına Kuveyt’i kocaman bir kapan gibi gereceklerdi. Hem Kuveyt’in oradaki varlığı hem de Kuveyt’in sahip olduğu devasa petrol yatakları, sonraki on yıllar boyunca bölgede sürekli krizlerin yaşanmasına yol açacaktı.
Sınırlar, sinir uçlarıdır. Büyük Britanya İmparatorluğu, vaktiyle hâkim olduğu veya sözünün geçtiği her coğrafyada, bu sinir uçlarının sürekli uyarılacağı ve yaraların hiç kapanmayacağı düzenlemeler yapmaya özen göstermiştir. Ortadoğu’dan Asya’ya İslâm coğrafyasında nerede sınır ihtilafı varsa, bakın, orada illa bir İngiliz izi göreceksiniz.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ve haritalar çizilirken, “Mîsâk-ı Millî” dediğimiz hakiki sınırlara riayet edilememesinin arka plandaki sebebi de yine İngiltere’nin baskısıdır. Çiçeği burnunda Irak Hâşimî Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, Kerkük ve Musul’u sınırımızın bu tarafına dâhil edebileceğimiz bir mutabakata varılamaması, Londra’nın marifetidir.
Türkiye’nin doğu ve güneydoğu sınırları çizilirken, ileriki yıllarda buralarda filizlenecek birtakım çatışmaların raylarının döşendiği açıktır. Ortadoğu’nun en önemli su kaynaklarına ve yeraltı zenginliklerine ev sahipliği yapan bir bölgenin emperyalist güçler tarafından ihmal edileceğini düşünmek, abesle iştigaldir. İçinden geçtiğimiz şu sancılı dönemde, Türkiye üzerine tasarlanan projelerin giderek yoğunlaşacağını hesap ederek, gözlerimizi dört açmak ve tarihte yaşanan acı tecrübelerin tekrarından korunmak için her türlü tedbiri almak durumundayız.
#Irak
#Basra
#Gertrude Bell
#Taha Kılınç