Restorasyon

04:0014/12/2024, Cumartesi
G: 14/12/2024, Cumartesi
Taha Kılınç

Suriye’de 61 yıllık gaddar Baas diktatörlüğü sona erdiğine göre, şimdi sırada her alanda kapsamlı bir restorasyon süreci var. Savaşın izlerinin silinmesi ve ülkenin fiziksel açıdan ayağa kaldırılması, bu süreçte ilk akla gelen madde elbette. Türkiye’nin bu noktada elindeki bütün imkânları kullanacağını ve komşusunun ayağa kalkması için tüm gayretini ortaya koyacağını söylemeye bile gerek yok. Dolayısıyla, restorasyonun en kolay kısmının fiziksel görünümün onarılması olduğu söylenebilir. Ancak bir

Suriye’de 61 yıllık gaddar Baas diktatörlüğü sona erdiğine göre, şimdi sırada her alanda kapsamlı bir restorasyon süreci var. Savaşın izlerinin silinmesi ve ülkenin fiziksel açıdan ayağa kaldırılması, bu süreçte ilk akla gelen madde elbette. Türkiye’nin bu noktada elindeki bütün imkânları kullanacağını ve komşusunun ayağa kalkması için tüm gayretini ortaya koyacağını söylemeye bile gerek yok. Dolayısıyla, restorasyonun en kolay kısmının fiziksel görünümün onarılması olduğu söylenebilir. Ancak bir de “manevî, kültürel ve sosyal restorasyon” ihtiyacı var ki, orada daha geniş çaplı planlamalar ve yoğun çabalar gerekiyor.

8 Mart 1963’te bir askerî darbeyle başlayan Baas Partisi iktidarı, 1970’de Hâfız Esed’in kendi arkadaşlarına karşı düzenlediği iç darbeyle yeni bir aşamaya geçti. Suriye resmî tarihinin “Tashih Hareketi” olarak adlandırdığı bu dönem, ülkenin en kanlı ve acı dolu yıllarının da başlangıcıydı. Katliam, hapis, işkence vb. yöntemlerin yanında ulemâ sınıfından bazı isimlerin rejim safına geçmesiyle Suriye toplumunda kök salan Nusayrî azınlık yönetimi, sıradan halkın hayatını cehenneme çevirdi. 1982’deki Hama Katliamı’nın toplumsal bilinçaltında meydana getirdiği travma o kadar derindi ki, çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlar, Arap Baharı sürecine kadar yönetime herhangi bir şekilde karşı çıkma cesaretini gösteremediler.

Hz. Ali’nin ilahlığı temeline oturan Nusayrî inancı, 1970’li yıllara kadar ana akım Şia tarafından bile “sapkın bir mezhep” olarak görülüyordu. Lübnanlı Şiî lider Mûsâ Sadr’ın verdiği meşhur fetva ile Nusayrîliği “makbul bir Şiîlik yorumu” şeklinde tescilleten ve böylece “Müslümanlığa” adım atan Hâfız Esed, ölümüne kadar bir kısım Sünnî ulemâ ile sıkı bir ittifak kurdu, Suriye’nin Sünnî kodlarına da müdahale etmedi. Hatta -Şia’daki uygulamanın aksine- Hâfız Esed, medya önünde poz vererek kıldığı bütün namazlarda ellerini göbek hizasından bağlamayı tercih etti.

Babasına göre oldukça silik bir liderlik profili çizen Beşşâr Esed döneminde ise, İran, Suriye’nin Şiîleştirilmesi projesini adım adım hayata geçirmeye başladı. Ehl-i Beyt ve ahfadına ait olduğu iddia edilen mekânlar fiziksel olarak genişletildi, sayıları da artırıldı. Normalde tarih kaynaklarında hiçbir şekilde yer almayan çok sayıda ziyaretgâh ve türbe ihdas edildi. Şam’daki Seyyide Zeyneb Külliyesi ve muhiti, adeta İran’a bağlı müstakil bir vilayete dönüştürüldü. Ki iç savaş sırasında Afganistan, Irak ve Lübnan’dan on binlerce Şiî savaşçı Suriye’ye transfer edilirken, “Seyyide Zeyneb’in harimini korumak” bahanesi kullanılacaktı.

Savaştan sonra, bilhassa Halep’in yerli ahalisi tehcir edildiğinde, yüzyıllardır Sünnî Müslümanlara ait olan cami ve mescitlerde “pilot” uygulamalar başlatıldı; Hüseyniyyelerin açılmasına hız verildi. Onarım projelerinde, Şia’yı sembolize eden tasarım ve semboller öne çıkarıldı.

Bilâdüşşâm’ın Şiîleştirilmesi hedefinde, elbette demografik dengelerle oynanması kritik önem taşıyordu; bu da ihmal edilmedi. Beşşâr Esed’in ardı ardına imzaladığı kararnamelerle yabancı Şiî nüfus Suriye vatandaşlığına geçirilerek, Sünnîlerin terk etmek zorunda kaldığı mıntıkalara yerleştirildi. Eş zamanlı olarak Bağdat başta olmak üzere Irak’ın birçok şehrinde uygulamaya konulan bu proje, gelecekte Nusayrî-Şiî çoğunluğa sahip bir Suriye yaratmak içindi. İsrail’in son günlerde Şam’da nüfus, pasaport ve istihbarat binalarını özellikle vurmasını bu bağlamda düşününüz. Söz konusu saldırılar, Baas’ın meydana getirdiği tahribatı tespit edebilmeyi bile imkânsızlaştırmak amacına matuf. Beşşâr Esed’in kardeşi Mâhir’in, vurulacak hedefleri İsrail’e bizzat bildirdiği yönünde oldukça ciddi iddialar var.

Suriye’nin çiçeği burnunda yeni yönetiminin önündeki en önemli gündem maddelerinden biri, sözünü ettiğim -ve ancak bir kısmına yer verdiğim- bu tahribatı onarmak olacak. Zira toplumsal açıdan sağlıklı ve dengeli bir Suriye, ancak mezhepçilikle zehirlenmemiş bir içtimai şemsiye açılabildiğinde kurulacak.

***

Şu anda üç günlük kısa bir ziyaret için Mısır’dayım. Nasipse, çarşamba günü Kahire izlenimlerimle bu köşede buluşalım. Ardından yeniden Bilâdüşşâm’a döner, yakın tarihin ayrıntılarını konuşmaya devam ederiz.

#Suriye
#Baas Rejimi
#Beşar Esed
#devrim
#restorasyon