Levy’ye geçmiş olsun

04:0010/06/2020, Çarşamba
G: 10/06/2020, Çarşamba
Taha Kılınç

Koronavirüs salgını nedeniyle uzun süre İstanbul’da zorunlu ikametten sonra, bulduğumuz ilk fırsatta ailecek memleketim Anamur’a gittik. Yaz sıcakları henüz tam anlamıyla bastırmadığı için, önümüzde uzanıp giden Akdeniz’in derinliğini hissetmek ve ufukta öteleri görmek çok kolaydı. Bilenler bilir: Nemsiz ve duru havalarda, Anamur’un tam karşısında Kıbrıs bütün azametiyle arz-ı endam eder. Benim de çocukluğum, Beşparmak Dağları’nın görkemli siluetini izleyerek geçmiştir. Yıllar sonra Kıbrıs’a yaptığım

Koronavirüs salgını nedeniyle uzun süre İstanbul’da zorunlu ikametten sonra, bulduğumuz ilk fırsatta ailecek memleketim Anamur’a gittik. Yaz sıcakları henüz tam anlamıyla bastırmadığı için, önümüzde uzanıp giden Akdeniz’in derinliğini hissetmek ve ufukta öteleri görmek çok kolaydı. Bilenler bilir: Nemsiz ve duru havalarda, Anamur’un tam karşısında Kıbrıs bütün azametiyle arz-ı endam eder. Benim de çocukluğum, Beşparmak Dağları’nın görkemli siluetini izleyerek geçmiştir. Yıllar sonra Kıbrıs’a yaptığım seyahatlerde, bu defa oradan bu tarafı da seyretmişliğim vardır. Böylece, coğrafyanın yakınlığı ve birbirine eklenmiş konumu, zihnimde daha net canlanmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında radyolardan çalınan ve Mersin’de hemen herkesin ezbere bildiği o meşhur şarkıyı bu tabloya eklediğimizde, manzaranın son eksik parçası da tamamlanır: “Irkımın Akdeniz’de bir sevinci var / Yurdumun Mersin’den öte bir devamı var / Girne’den yol bağladık Anadolu’ya / Şanlı ordumun Kıbrıs’ta bir zaferi var…”

İş yoğunluğundan ötürü memlekete her zaman gelemeyince, Kıbrıs’ı açık havada tekrar karşımda görmek bana büyük keyif verdi. Ve bu defa, Akdeniz’den gelen bir başka zafer haberi daha eşlik ediyordu buna: Libya’da, Türkiye’nin desteğiyle, ayrılıkçı General Halîfe Hafter’in güçlerinin püskürtüldüğü, başkent Trablus’taki meşru hükümete bağlı birliklerin ilerlemeye devam ettiğine dair müjdeli havadisler… Sosyal medyada Libyalı kardeşlerimizin sevinçlerini, Türkiye’ye gösterdikleri samimi muhabbet tezahürlerini ve atılan adımların yerini bulduğunu gösteren olumlu yorumları da görünce, hamd etmemek mümkün değildi.

Karşımda Akdeniz ve Kıbrıs, Libya’dan gelen zafer haberlerini dinlerken, elimde de Fransız araştırmacı Olivier Roy’un söyleşi kitabı “Kayıp Şark’ın Peşinde” vardı. Özellikle Afganistan ve Asya ile ilgili eserleriyle tanınan Roy, dünyadaki İslâmî hareketlerle de ilgilenmiş bir isim. Onun “Siyasal İslâm’ın İflâsı” kitabı mesela, görüşlerine katılmayanların bile bir şekilde göz atmak mecburiyetinde kaldıkları bir inceleme. “Kayıp Şark’ın Peşinde”de Roy’u bu defa kendi hayat hikâyesi üzerinden okurken, kitapta bir pasaj bilhassa dikkatimi çekti. Roy, 1980’lerin başında, Sovyetler Birliği’nin işgali altında bulunan Afganistan’a gitme çabalarını anlatırken şunları söylüyordu:

“Vize alarak Kâbil’e gidebilirdim, ama oraya vardığımda diğer tarafa nasıl geçerdim? Otobüsten atlamak, dosdoğru gitmek ve bir gerilla grubuna rastlamakla mı? Orası şüpheliydi… Daha ziyade Pakistan’a, Peşaver’e gitmek ve direnişin bürolarıyla temas kurmak gerekiyordu. Ama onlara ne diyecektim? Beni de beraberlerinde götürmelerini sağlayacak ne olabilirdi? Aslında umurlarında değildi ve her geleni alıyorlardı, ama ben henüz bunu bilmiyordum. […] Sadece iki giriş yolu mümkündü: İnsanî yardım yolu ve askerî ilişkiler - bu durumda silah tüccarları. İnsanî yardım konusunda, tanıdıklarım rol oynadı: Bernard-Henri Levy, kısa süre önce […] Açlığa Karşı Uluslararası Eylem’i başlatmıştı…” (s. 97)

Bernard-Henri Levy ismini görünce, durakladım. “Buna daha önce nerede rastlamıştım yahu?” diye birkaç saniye düşününce, cevap aklıma yıldırım hızıyla geldi: Libya’da! 2011’de Muammer Kaddafi devrildiği zaman, hemen başkent Trablus’a üşüşen Batılılardan biriydi Levy. Fransız Yahudisi olmanın sağladığı güçlü bağlantılarla dünya basınında kendisine büyük önem atfedilen bu sözde filozof, tıpkı daha önce Afganistan ve Bosna savaşlarında olduğu gibi, Libya’da da sahnedeydi. Hiç gizlemediği amacı ise şuydu: Siyasal İslâmcılar ve radikaller yerine, işbirliğine hazır ‘ılımlı’ aktörlerin öne çıkarılması. (Evet, doğru tahmin ettiniz: Levy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da kindar bir hasmı. 2013’te verdiği bir röportajda, “Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin yeniden mükemmel seviyeye gelmesi için, Erdoğan sayfası artık kapanmalı” bile demişti.)

Kitaptan başımı kaldırdım. Akdeniz’e doğru bir daha baktım. Güldüm. Libya’nın batısında sadece Hafter hezimete uğramamıştı, onunla beraber -bütün eklenti ve uzantılarıyla birlikte- Levy’giller de kaybeden taraftaydı.

Libya’da terörist Halîfe Hafter ve destekçilerine ağır bir darbe indirilmiş olsa da, henüz tam anlamıyla kapsamlı ve kalıcı bir zafer kazanılmış değil. Koronavirüsün ekonomik dengeleri altüst etmesi sebebiyle Hafter’e askerî desteğin en alt düzeye inmesi ve Türkiye’nin meşru yönetime kararlı desteğiyle, sahada dengeler hızlıca değişti, ama bundan sonrasında da hâlâ ciddi riskler mevcut. Cumartesi günü, tam bu noktadan devam edelim, nasip olursa.

#Koronavirüs
#Libya
#Halîfe
#Akdeniz