Şam’daki Saydnâyâ Hapishanesi’nden gelen görüntüleri izliyorsunuzdur. İşkence sebebiyle aklını yitirip kim olduğunu unutanlar var, tecavüze uğrayan kadınlar ve erkekler (evet erkekler) var, gardiyanların toplu tecavüzü sonucu doğurduğu çocuğunu -babasının kim olduğunu bilemeden- içeride büyüten kadıncağızlar var, ışık görmeden on yıllarını karanlıkta geçirenler var… Asit havuzlarında eritilen cesetler, “yer kaplamasın diye” preslenerek yok edilen bedenler, mahkemeye bile çıkarılmadan yeraltında senelerce bekleyen mazlumlar…
Bu gördüğümüz, Baas rejiminin Suriye halkına uyguladığı 61 yıllık mezalimin sadece ufak bir bölümü. İlerleyen zaman içinde, bütün dehşet verici ayrıntılar ortaya dökülecek, şahitler konuşmaya başlayacak, belki mahkemeler kurularak işkence ve katliamların faillerinin itiraflarına sıra gelecek. Keza son savaş sırasında öldürülen yüzbinlerce masumun gömüldüğü toplu mezarlar sırasıyla keşfedildiğinde, nice insanlık dramlarına ve acı hikâyelere tanıklık edeceğiz.
Bunca delil ve işaretten sonra hâlâ Baas-Esed çizgisine yakınlık duyan, yapılanları tevil ederek Müslümanların hunharca kıyılmasına kulaklarını tıkayan ve 40 küsur yıldır her şartta bu gaddar rejimin arkasında duran İran’a sempati besleyen, kalbini yoklasın.
“Kalbini yoklasın” dedim amma, Saydnâyâ ifşaatları ortaya çıkmaya başladıktan sonra sosyal medyada üstünkörü yaptığım bir gezinti bana şunu gösterdi: Bırakın pişmanlık duymayı veya insanlık adına bir özeleştiri yapmayı (hatta mahcubiyet hissedip sükûta bürünmeyi), aksine kendi kurdukları paralel evrende komplo teorilerinin içinde eşiniyorlardı. Aralarında dümdüz “Esed’in eline sağlık” diyenler olduğu gibi, “İşkence görüntüleri ve hapishane fotoğrafları uydurma; hepsi yapay zekâ işi” şeklinde saçmalayanlar da vardı. Fark ettim ki, yoklayacak bir kalpleri yoktu. İnsanlık ve vicdan trenini çoktan kaçırmışlardı.
Suriye’yi bilenler veya Suriye’de bir müddet yaşamış olanlar, Baas rejiminin gaddarlığına dair pek çok hikâyeye şahitlik etmiştir. Ancak Saydnâyâ’da ortalığa saçılanlar, Esed hanedanının zannedilenden çok daha zalim bir yönetim kurduğunu gösterdi. Böylece, ülkemize sığınan mazlumların nasıl bir canavarlıktan kaçtıklarını, canlarını kurtarmak için hangi bedelleri ödediklerini ve her seferinde salyalarını akıtarak “Bunları geri göndereceğiz!” diyen siyasetçilerin o mazlumlara ne kâbuslar yaşattığını görmüş ve hissetmiş olduk.
Bu vesileyle, Türkiye içindeki ırkçı, faşist ve insanlık düşmanı damarı besleyip azdırmak için, Suriye yönetiminin davetiyle Halep ve Şam’ın birkaç sokağına girip çıkan, gece kulüplerini ve diskoları gezerek oralarda yaptığı süflî çekimleri “Bakın, savaş var mı?” naralarıyla iç piyasaya pazarlayan bazı alçak Youtuber’ları da ifşa etmek gerekiyor. Söz konusu videolar sadece Suriye’de yaşanan buz gibi hakikatleri çarpıtmakla kalmadı, aynı zamanda ülkemize sığınan garibanların linç edildiği uğursuz atmosfere inanılmaz malzemeler sağladı çünkü. Kendi mezhebini Ortadoğu’ya yaymak için yüzbinlerce Müslümanın ölümünü hiçe sayan İran’ın desteklediği bir azınlık rejimi, ülkemizde sorgusuz sualsiz bir hayran ve destekçi kitlesi bulabildi böylece. Mezhepçilik taassubu ve dayanışması, insanlığı geride bıraktı.
Esed-İran cephesinin reklamını yapmaktan çekinmeyen veya bu cepheye hâlâ sempati duymaya devam edenlerin karşısına, en az onlar kadar inatçı ve ısrarcı biçimde dikilmek gerekiyor. Onların, insanlık suçunun ortakları olduğunu suratlarına haykırmak şart. Siyonizm nasıl övülemiyorsa, Baas da övülememeli. Siyonizm nasıl mahkûm ediliyorsa, Baas ve destekçileri de mahkûm edilmeli. Siyonizm ve Baas arasında herhangi bir fark olmadığının altı sürekli çizilmeli. Koskoca bir ülke kadın, yaşlı, çoluk-çocuk demeden yok edilirken, bunun adını “İsrail’e karşı direniş” koyan ve cahil tabanını böyle uyutan mezhepçi fanatizm, artık “yüz kızartıcı bir suç” olarak işaretlenmeli. Müslümanların canlarıyla ve mallarıyla oynanan bu ikiyüzlü oyun, artık son bulmalı. Ortadoğu, Siyonist yayılmacılıkla Şiî yayılmacılığın el ele harabeye çevirdiği bir coğrafya olmaktan kurtarılmalı.
Sözün özü:
Suriyeli muhalifler, farz-ı muhal hiçbir başarı kazanamasalar bile, zindanlardaki mazlumların özgürlüklerine kavuşması, bu süreci “zafer” olarak nitelemeye yeter.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.