Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanı’na göndermiş olduğu mektup basına sızdı. Bilindiği üzere küçük bir kıyamet kopardı. Kanâatimce Türkiye Cumhûriyeti üzerine düşeni yaptı. Mektubu yok sayarak, çöpe attı. Bâzılarının ileri sürdüğü üzere, diplomatik mekanizmaları harekete geçirerek bu mektubu usûlünce kınamak gerekir miydi? Bencileyin hayır. Çünkü bu, mektubu şu veyâ bu seviyede ciddiye almak olurdu. Mevlâna’nın çok hoş bir şiiri vardır. Aklıma geldi. Şöyle söylüyor o büyük hakim: ““Düşman saçma sapan
Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanı’na göndermiş olduğu mektup basına sızdı. Bilindiği üzere küçük bir kıyamet kopardı. Kanâatimce Türkiye Cumhûriyeti üzerine düşeni yaptı. Mektubu yok sayarak, çöpe attı. Bâzılarının ileri sürdüğü üzere, diplomatik mekanizmaları harekete geçirerek bu mektubu usûlünce kınamak gerekir miydi? Bencileyin hayır. Çünkü bu, mektubu şu veyâ bu seviyede ciddiye almak olurdu. Mevlâna’nın çok hoş bir şiiri vardır. Aklıma geldi. Şöyle söylüyor o büyük hakim: “
“Düşman saçma sapan lâflar eder;
Duyar can kulağım.
Benim için kötü şeyler düşünür,
Görür can gözüm.
Üzerime köpeğini salar,
Isırır köpek ayağımı.
Köpek değilim onu ısıramam,
Isırırım dudağımı..
Trump’a tepkiler sâdece Türkiye’den gelmedi. Tekmil dünyâ kamuoyu, husûsen de Trump karşıtı çevreler, hiçbir siyâsal-diplomatik teamüle sığmayan, ABD Başkanı imzâlı bu mektuba tepki gösterdiler. Ya alay ettiler; veyâ kızdılar. Amerika’daki rafine çevreler, derin bir utanç yaşadıklarını, ABD’nin bu düşük seviyeli adam tarafından idâre edilmeyi hak etmediğini dile getirdiler. Meselâ bunlardan birisi de, Trump’ı akıl hastası olarak gören meşhûr sinema oyuncusu Robert De Niro’ydu.
Ama şimdi duygularımızı biraz kenara alarak biraz düşünelim. Târihin en kaba saba ABD lideri olmak sıfatını binlerce defâ hak etmiş olan Trump’a kızan Robert De Niro, milyonlarca Amerikalının tâkip ettiği bir konuşmasında İngilizcenin-yoksa Amerikanca mı?- en galiz küfürlerinden birisini etmemiş miydi? Mesele Trump meselesi değil. Mesele siyâsal dilin dönüşümü.
Diller lûgatlerde durduğu gibi durmuyor. Dil dinamik bir olgu. Hayli karmaşık süreçler bunlar. Dil, dünyâ yıkıyor, dil dünyâ kuruyor. Dönüştürdüğü kadar dönüşüyor da. Biz bir dil konuşuyoruz; ama dil filozofu Wittgenstein’ın vurucu iddiasıyla; aslında o dil bizi konuşuyor.
Siyâsetin dili eski zamanlarda çok seçkin, edebî bir dildi. Bu dil, günlük konuşmaların çok dışındaydı. Havass işiydi; avam işi değil. Çünkü bizzât siyâset seçkinlerin; saray toplumlarının veyâ saray kamusallığının (court society) işiydi. Burjuva demokratik devrimleri, siyâseti havass’ın elinden aldı ve avâma açtı. Bu, devlet-ulus gerilimlerinin yaşandığı çok sancılı bir süreçtir. Burjuvaların dünyâsı, seçkinlerin dünyâsı kadar ince bir işçilik taşımıyordu. Ama yeni fikirler, görece bir sâdelik kazanmakla birlikte edebî iddiadan vazgeçmiyordu. Hattâ Habermas, saray kamusallığının karşısına çıkan burjuva kamusallığını “edebî kamusallık” olarak târif etmekten imtinâ etmez. Bu dil, neresinden bakarsak bakalım “kitâbî” bir iddiadır. Kitap, yazılı kültür, dili olduğu gibi bırakmaz. Kendi tornasından geçirir. 19.Asrın ideolojik metinleri bile edebîdir. Diğer taraftan hitâbetin târihsel mevkii de sarsılmış değildir. “Mazrûf” tabiî ki değişmiştir, ama “zarf” hassasiyetle muhafaza edilmiştir. 18-20.Asır arasında şekillenen modern demokratik siyâsetin dili, kadim seçkinci siyâsetten sâdece “sâdelik” seviyesinde ayırd edilebilir. Kritik dönüşüm, Jacques Ellul’un hârika kitabında işâret ettiği gibi,”Sözün Düşüşü” noktasında zuhûr etti. Kanâatimce, Sözün Düşüşü”, ilk elden çağrışımı gibi, onun yok oluşu anlatmaz; süreç, sözün kitâbî-edebî çerçevesini kırıp ,kontrolden çıkmasıdır. Burjuva demokratik devriminin popülerleşme ve popülistleşme üzerinden bir “aşırılık fenomenine” dönüştüğü; Ong’un belirttiği gibi, “yeni sözellik” devridir bu. Yazar (Author) ile okur (Reader) arasındaki farkın silindiği, avâmîleşmenin en ileri ve en yıkıcı safhasını idrâk ediyoruz. Artık kitapların bile makbûlü, konuşur gibi yazılmış olanlarıdır. Dijital temeldeki haberleşme (information) devrimi herkesi yazar yaptı. Kontrolden çıkmış muazzam bir eşitlik ve düzleşme; o derecede de sığlaşma ve kabalaşma… Sâdelik olarak başlayan bir sürecin basitliğe ve kabalığa evrimi; kısaca dejenerasyonu. “Edebî” kamuoylarının yerini “gayrı edebî “ kamuoyları aldı. (Edebîliği her iki manasıyla alabilirsiniz). Siyâsetin “medenîlik”, yâni bir bastırma iddiası bugün sâdece bir seraptır. Siyâseti bunun yerine bastırılmamışlık, bir “hınç” duygusu yönetiyor; hani o baldan tatlı gelen, ama kimyâsı sirke olan duygu.Siyâsetin dilinin dönüşmesini yadırgamamak; Trump’ı bir istisna, bir üretim hatâsı olarak görmemek gerekiyor. Mal bulmuş Mağribî gibi Trump’ın mektubuna saldıran köşe yazarları, bir nebze soluklanıp kendi yazdıklarına baksınlar. Bakalım ne görecekler?