Mimesis (2)

04:0015/01/2018, Pazartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Süleyman Seyfi Öğün

Geleneklerin baskın olduğu dünyâlarda, mimesise konu olan örüntüler “içeridedir”. “İçeriden ve yakından gelir” ve topluluk ahlâkları tarafından sıkı sıkıya korunur. Büyükler, yaşlılar, bilgeler, kahramanlar taklit süreçlerinin başat örüntülerini verir; arkadan gelenlere bilişsel haritalar kazandırır; hayât kılavuzluğu yaparlar.Süreç içinde mukallide yüz verilmez; acemiliklerine ise kelimenin tam anlamıyla “göz yumulur”..Olgunlaşma, taklid edilenlerin sindirilmesidir. Artık mimesis aşaması tamamlanmış,

Geleneklerin baskın olduğu dünyâlarda, mimesise konu olan örüntüler “içeridedir”. “İçeriden ve yakından gelir” ve topluluk ahlâkları tarafından sıkı sıkıya korunur. Büyükler, yaşlılar, bilgeler, kahramanlar taklit süreçlerinin başat örüntülerini verir; arkadan gelenlere bilişsel haritalar kazandırır; hayât kılavuzluğu yaparlar.


Süreç içinde mukallide yüz verilmez; acemiliklerine ise kelimenin tam anlamıyla “göz yumulur”..Olgunlaşma, taklid edilenlerin sindirilmesidir. Artık mimesis aşaması tamamlanmış, bir zamanlar üzerimizde eğreti duran roller yakışmaya başlamış; bizleri, başlangıçta içinde sırıttığımız senaryoların mütemmim cüzleri hâline getirmiştir.

Modern dünyânın doğurduğu sıkıntı, geleneklerin özgün çevrimlerini; dolayısıyla bizatihi olarak toplulukların varlıklarını sürdürmeyi zora sokmasıdır. Artık mimetik örüntüler “dışarıdan” ve “uzaktan” gelmektedir. Bunun öznel karşılığı bizzat “yabancıdır”.. Yabancının eski Türkçe'deki karşılığı bilindiği gibi ecnebîdir. Yâni cünub olan; yani kirli …

Geleneksel dünyâda “yabancı”, ertelenebilir, ötelenebilir bir riskin öznesidir. Geleneksel dünyâda yabancıyı yabana atmak mutaddır. Hâlbuki modern dünyâda “yabancı” ne ertelenebilir ne de ötelenebilir. Yabancı her yerdedir; her taşın altından çıkar. Dahası, “yabancı” artık gücü tanımlamaktadır. Elbette siz de onun gözünde “yabancı”sınızdır. Ama, “o”, sizin yabancılığınızı sâdece bir farklılığı anlatmak bâbından yabancılık olarak görmemekte; size aşağılayıcı bir sıfat yakıştırmaktadır: “Yabânî”.

Modern dünyâ, güçlü, mağrur ve küstah “ecnebîler” ile ezik “yabânîler”in türlü türlü karşılaşmalarından ibârettir. Bu karşılaşmaların acıması yoktur. Elbette, bir dizi direnç oluşmuştur. Ama bu dirençlerin netice verenini görmedik. Sistem karşıtı hâreketlerin sistem içinde yer bulmakla âlâkalı olduğunu; sistemin tornasından geçmeyi anlattığını burada defâlarca yazdık.

Modern dünyâda mimesis; normları, ölçüleri dışarıda konulmuş olan örüntülerin temrinlerini ifâde eder. Yâni sürecin öznesi “ecnebî”, nesnesi ise “yabanîdir”. Hâsılı; yabanî ecnebîyi taklid edecektir. Bunu kolaylaştırmak ; yabânîyi medeniyete hızla kazandırmak için bir dünyâ seferberliğine girişilmiştir. Çeşitli kültürel programlar üzerinden medeniyetin normları, emperatifleri, usûl ve erkânı, zihniyeti o coğrafyadan bu coğrafyaya zerkedilmiştir. Sözde öyle söylense de amaçlanan, dünyânın “aydınlatılması”, “medenîleştirilmesi” değil; çıkar temelli kontrolün sağlanmasıdır.

Bahsedilen karşılaşmalarda bir terim daha dikkât çeker: Yabancılaşma. Yabancılaşma ise “yabanî”nin migreni gibidir. Müthiş bir şikâyet edebiyâtı çıkar ortaya. Topluluğun içinden çıkan, ecnebîlerle yakın temasta olan ve onların “Zeligleri” olan unsurlara, içeriden gelen tepkilerin bayrağı olan bir kelimedir bu. “Siz onları taklid ederek, içinden geldiğiniz coğrafyaya, çevreye, kültüre yabancılaşıyorsunuz” söylemidir bu. Haksız değildir bu söylemin taşıyıcıları. Ama tuhaf olan bir husus var: Bu şikâyette bulunanların bugüne kadar yapabildikleri, mukallitler tarafından aşırılaştırılmış olan ne varsa onları yumuşatmak ve kısmîleştirilmekten ibârettir. Merhum Nureddin Topçu’nun esaslı bir kavrayışlı reddettiği mâhut kültür-medeniyet tasnifi buna misâldir. Kültürü muhafaza ederek Batılılaşmaktır bu aslında. Japonya’nın Batılılaşmasını numune göstermeyi pek sever. Bunun tam bir yalan olduğu artık biliniyor. Modern dünyâda kimse kültürünü muhafaza edemiyor. Yok böyle bir şey.. Diğer taraftan kurucu irâdenin pek sevdiği “Batı’ya karşı Batılılaşmak” iddiası bunu anlatır. Bu formülün gereği olarak, Batı’nın hem medeniyeti alınacak; hem de kültürü didik edilerek en temiz ve saf tarafları seçilecek; bu meyânda bizim kültürümüz “tarihsel kirlerinden”, yâni Osmanlı, İslâm geçmişinden arındırılacak; Batı’nın saf ve yüce kültürel değerleriyle ; saf kültürümüz melezlendirerek ortaya bir “şaheser” çıkarılacaktır. İlki Türk sağının, diğeri ise Türk solunun bayraklaştırdığı Batı taklitçiliği, kendi aralarında didişseler de ortaya sıfır toplamlı bir tablo çıkarıyor. Ama herkes, yek diğerini aşırı bularak, kendi Batı taklitçiliğini meşrûlaştırabiliyor. Akıl tutulması da zâten burada; bunu görememekte….

#Modern dünyâ