Reina katliamı sonrasında, ağırlıklı olarak sosyal; bir tarafıyla da konvansiyonel medya üzerinden başlatılan tartışmalar eylemi bir tür “yaşam biçimine” saldırı olarak yorumladı. Aslında bu; Fransa'daki saldırılar sonrasında Hollande'ın yaptığı açıklamalarda kullandığı bir ifâdeye dayanıyor. Bilindiği gibi Hollande, IŞİD'in eylemini, Avrupa'nın kurucu değerlerinden çok, onun “yaşam biçimini” hedef alan bir saldırı olduğunu belirtmişti. Bu değerlendirme Avrupa'da çok sayıdaki otorite tarafından da paylaşılmış, tekrarlanmıştı. Şimdi düşünelim: Eğer Hollande saldırıyı “özlü insanlık değerlerine” yönelik bir saldırı olarak tarif etseydi daha manâlı, daha dünyâ kamuoyları itibârıyla daha kabûl edilebilir; içselleştirilebilir bir şey söylemiş olmaz mıydı? Ama öyle yapmadı; bunun “Avrupalıların yaşam biçimine” bir saldırı olarak değerlendirdi.
Geçmodernlik kültürel düzlemde, öz-biçim ilişkisini çok tuhaf bir hâle getiriyor. İlkini; yâni “öz”ü boşaltıyor; biçimi ise fetişleştiriyor. Öyle ki; artık “biçim” özün yerine geçiyor. Biçim, bir şeylerin biçimlenmesini değil; bizzat ve bizâtihî olarak kendisinin biçimlenmesini ifâde ediyor. Jean Baudrillard, simülasyon ve simülakr arasında yaptığı ayırım ile bunu anlatıyordu. Simülasyon, bir şeyleri simüle ederdi;bugün ise simülakr sâdece kendisini simüle ediyor. İçerik kaybı, yüzeyselleşme bu asrın en mühim karakteristiği olarak tezâhür ediyor. Yaşam biçimi dediğimiz alanlar ise bir simülakrlar yığınından ibâret kalıyor. Zâten hayâtın derinlikleri üzerine düşünenler de giderek azalıyor. Yazdıkları ve söyledikleri de hayatın çeperlerine itiliyor.
Bu geçişleri orta sınıfların kültürel dünyâlarında izleyebiliyoruz. Bir zamanlar, aristokrasinin yüzeyselliklerinden şikayet eden ve kendisine entelektüel derinlikler sağlayarak iddialı bir ontoloji geliştiren orta sınıflar artık bu meşakkatli işleri bıraktı. Bunun yerine, içinde her dâim saklı tuttuğu; ama kozmetik halkçılığı ile uzun zamanlar boyunca gizlediği “avam düşmanlığını” fâş etti. Kendi kendisini soylulaştıracak (gentrification) düşük mâliyetli kültürel yatırımlara girişti.
Burada esas olan “ne olmaya” değil; “ne olmamaya” dâir tercihlerdir. Geçmodern dünyâ , özellikle kışkırtılmış tüketim üzerinden “bir şey olmayarak bir şey olmanın” sayısız imkânı sunuluyor bize..İşin anahtarı burada yatıyor. Son derecede “ilişkisel” ve “kıyaslamalı” bir geçiş bu..Tipik olan, işin başında bir menfîleştirmeye gidilmesidir. Tercihler, yatırımlar hep birilerini eksiltmeye adanıyor. Bu müspet bir öz yatırım değil… Günlük hayat kavgaları da buradan doğuyor. “Bir şey olmamak için bir şey olmaya” adanmış hayatları yönlendiren ve eksiltmeye dayalı kazanımları meşrûlaştırabilen en etkili duygu ise “nefret ve hınç”…Bir zamanlar nasıl aristokratlar “köksüz” burjuvalara aşağılayıcı bir nazarla bakıyorduysa; bugün de yaygın burjuva nazarı avâma öyle bakıyor. Artık avâmı “adam etmek”, “aydınlatmak” gibi bir yönelişleri de kalmadı. Bunu neyle yapacaklar ki? Bunun için meşakkâtli bir kültürel süreç ve birikimden geçmek gerekir. Bunun yerine “bunlar zâten adam olmaz” demek daha kolay.. Küskün entelektüel rollerini oynayıp; ardından “dağıtmak” varken ne lâzım gelir.
Reina katliâmına verilen tepkiler ve bunun hemen ardından gelen Barbaros Şansal olayı tam da bunu anlatıyor. Bu tepkilerden anlıyoruz ki, meğer seküler olmak Reina'ya gitmekten ibâretmiş. Demek ki sekülerlik için yazılan tonlarca kitap, verilen entelektüel emekler , ödenen bedeller bunun içinmiş.. Barbaros Şansal'ın kin ve nefret dolu konuşmasını anlayışla karşılamak mümkün değil. Ama onu anlıyorum. O bir stilist. Hayâta biçimler olarak bakması ve galeyana gelip ağzına geleni söylemesi meslekî bir deformasyon olabilir. Ama ilâç için, aklı başında kalan ve hâlâ “derin sekülerliğin” ahlâkî erdemlerini savunan “derin sekülerler” kaldıysa; aralarından; “Yahu siz ne yapıyorsunuz? Sekülerlik dâvâsı bu kadar basit mi?” diyebilen birileri çıkacak mı?..
“Yaşam biçimi” hassasiyeti, sindirilmemiş, başarılamamış “ağır ev ödevlerinin” bunalttığı orta sınıfların firar gerekçesidir. Yaşam biçimi fetişizmi, hakkı verilmemiş hayatların afyonudur. Elbette kuru bir özcülüğün peşinde değilim ama bir lütuf olarak gördüğüm yaşamı biçimlere indirgemek; bununla da yetinmeyip onu fetişleştirmenin, kutsamanın nesi var Allahaşkına?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.