Trump: Belirsizlik kazandı

04:0010/11/2016, Perşembe
G: 16/09/2019, Pazartesi
Süleyman Seyfi Öğün

Amerika Birleşik Devletleri'nin siyâsal târihinin belki de gelmiş geçmiş en sıkıcı, bıktırıcı seçimi nihâyet bitti. Evvelâ seçimin neticesi ile alâkalı tespiti yapalım: Doğrusu pek çok kişi yanıldı. Ben de onlardan birisiyim. Bu konuyla bağlantılı olarak daha önce yazmış olduğum bâzı yazılarda önümüzdeki dönemin, Hillary Clinton ve ekibiyle berâber düşünmeyi gerektirdiğini ifâde etmiştim. Trump bir sürpriz olarak gözüküyordu. Hoş, son günlerde anketlerdeki dalgalanmalar böyle bir ihtimâli zihnimde bir sürpriz olmaktan çıkarmıştı ama; doğrusu yine de Trump'ın kazanacağına fazlaca bir ihtimâl vermiyordum.



Böyle düşünmemin bâzı sebepleri vardı. En esaslı sebeplerinden birisi; Trump'ın bizzat Cumhuriyetçi kanattan aldığı eleştirilerdi. Bu kanat, ağırlık taşıyan isimlerle; Trump'ın “ayarsızlığının” Cumhuriyetçi Parti'nin geleneklerinde karşılığı olmadığını sıklıkla ve hayli yüksek bir tonda vurguluyorlardı. O kadar ağır eleştiriler vardı ki; bir kısım cumhuriyetçi oy'un; sırf Trump gelmesin kabilinden Hillary Clinton'a kayacağını düşündürüyordu.



Ama öyle olmadı ve Trump seçimi kazandı. Bunu nasıl değerlendirebiliriz? Bu herşeyden evvel, Amerikan siyâsal kültürel târihinde bir kırılmaya işâret ediyor. Amerikan siyâsal kültüründe “aşırılıkçı” söylemler her zaman mevcuttur. “Midwest” veya “Bible Belt”i oluşturan eyâletlerde bu söylemin hayli ağırlıkta olduğunu biliyoruz. Ama girişimci Batı ve entelektüel Doğu Amerikalar, bugüne kadar işbu söylemi ve duyguları orta sınıf vasatlarda massetme kapasitesini göstermişlerdir. Trump'ın sert çekirdek desteğinin Bible Belt ve Midwest Amerikalardan geleceğini biliyorduk. Ama bunun sınırlı bir etkisi olacağını; taş çatlasın %40'ları fazlaca geçemeyeceğini ve genel tercihi etkilemeyeceğini de tahmin ediyorduk. Bu kırılmanın ne derinlikte olduğu; giderilip giderilemeyeceğini ölçümlemek gerekiyor. Bakılması gereken, Trump'a yatkın olup sandığa gitmeyenlerle, Hillary'ye yatkın olup sandığa gitmeyenler arasındaki farktır. Eğer ilk grup ağırlıkta ise durum sanılandan daha vahim ve etkileri ârızî olmaktan uzak demektir.



Trump'ın kazanması, Amerikan siyâsal sisteminin işleyişini sağlayan dengelerin ne kadar aşınmış olduğunu gösteriyor. Demokratlar; yâni “amerikan solu” Amerikan seçmenlerini heyecanlandıracak “yeni” şeyler üretemiyor. Cumhuriyetçiler ise vasatlarından kopuyor. Eğer yarış Cruz ile Sanders arasında geçmiş olsaydı, yaşanacak heyecan anlamlı olurdu. Bu; ”müesses nizam” (establishment) Amerikası ile “toplumsal” Amerika arasında mâkûl bir yarış olurdu. Öyle olmadı; yarış olanca bir siyâsal rüküşlük içinde, hırslı ve çılgın bir kadın ile kaba saba bir adam arasında geçti. Adaylar kendi taban ve partilerinin de vasatlarını zorladı.



Bu tablo aslında genel olarak küresel bir siyâsal kültürel dönüşümün merkezdeki tezâhürüdür. Mühimdi; çünkü çeperlerden yarı-merkeze başlayan bir siyâsal akıl tutulmasının merkezden dışlanması, siyâsal aklın küresel olarak yeniden standartlaşması yolunda bir şans olabilirdi. Ama tersi oldu. Bundan sonra küresel olarak siyasal aklın kendisine yeniden bir vasat bulması zorlaştı. Artık senaryo aşağı yukarı belli. Siyâsal dünyâ çoğulluğunu kaybediyor. Artık baskın eğilimler, merkezde güçlü veyâ en azından öyle bir izlenim veren liderlikler etrafında yoğunlaşıyor. Burada vurgu toplumsal katmanları birleştiren “derinliklerin yakalanması”. Yâni artık dünyâda toplumsalın karşılığı nesnelliğini hem ekonomik hem de kültürel alanda kaybetmiş ve tekil düzlemde alabildiğine öznelleşmiştir. Ne toplumsaldaki katmanlaşmayı kültürel farklılıklar üzerinden okuyan Hillary; ne ekonomik katmanlar üzerinden okuyan Sanders ne de düz müesses nizam sözcülüğü yapan Cruz kazandı. Kazanan; bütün bunların dışında, Trump'ın söyleminde karşılığını bulan sâde, basit Amerikalı'yı adresleyen neo-popülistik ifâdeler oldu. Trump'ın seçilmesine ilişkin olarak Çin ve Rusya'dan gelen hoşnut ifâdeler buna işâret ediyor. Derin Rusya'nın karizmatik lideri olan Putin derin Amerika'nın sözcüsü olan Trump'ı bir muhatap olarak bulmaktan son derecede memnun olsa gerekir. Ne de olsa kumaş aynı kumaş…



Önümüzdeki senelerde bu trendin Avrupa'yı sarabileceğini ve ağır metâl yorgunluğu geçiren siyâsal merkezleri yabancı düşmanı neo-popülistik liderliklerin ele geçireceğini düşünüyorum. Zâten süreç Doğu Avrupa'da başladı.



Toplumsalı yararak ve müesses nizamları baltalayarak ilerleyen bu tablo büyük bir belirsizlik taşıyor. Trump'ın gelişi, Pax Amerikana'nın çöktüğünün tescilidir. Bu ilk evrenin kapanma olacağını ve neo-popülistik hassasiyetlerin konsolidasyonu ile geçeceğini düşünüyorum. Bana kalırsa bu da çok uzun sürmeyecek. Avrupa'daki seçimlerin sonuçları burada çok belirleyici olacak. Eğer Avrupa da sürece eklemlenirse -ki gidişat odur- Pax Europana ihtimâli de çökmüş olacaktır. Varın, gayrısını siz hesaplayın…




#Hillary Clinton
#Donald Trump
#ABD seçimleri