Teröre dâir

04:006/01/2025, Pazartesi
G: 6/01/2025, Pazartesi
Süleyman Seyfi Öğün

Yeni seneye, çok sık rastlandığı gibi terörle girdik. 2017’de terör haberi Türkiye’den gelmişti. Bu defâ zincirleme olarak ABD’den geldi. Tuhaf olan teröristlerin eski askerler olmasıydı. Eylemlerden ilkinde, benzerine daha evvel Almanya’da rastladığımız üzere, bir otomobil kalabalıkların üzerine sürüldü. Daha sonra aynı kişi insanların üzerine rastgele ateş açtı. Silâhlı çatışmalar çıktı. 15 kişi öldü. Onlarca kişi ise yaralandı. Müslüman-Arap kökenli olduğu daha sonra anlaşılan terörist öldürüldü.

Yeni seneye, çok sık rastlandığı gibi terörle girdik. 2017’de terör haberi Türkiye’den gelmişti. Bu defâ zincirleme olarak ABD’den geldi. Tuhaf olan teröristlerin eski askerler olmasıydı. Eylemlerden ilkinde, benzerine daha evvel Almanya’da rastladığımız üzere, bir otomobil kalabalıkların üzerine sürüldü. Daha sonra aynı kişi insanların üzerine rastgele ateş açtı. Silâhlı çatışmalar çıktı. 15 kişi öldü. Onlarca kişi ise yaralandı. Müslüman-Arap kökenli olduğu daha sonra anlaşılan terörist öldürüldü. Aracından IŞİD bayrağı ve çok sayıda patlayıcı ve bomba çıktı.

Diğer saldırı ise, yine eski bir askerin, Trump Oteli’nin hemen girişinde, markası Elon Musk ile anılan bir elektrikli arabayı kendisi ile berâber içinde infilâk ettirmesiydi.

Tabiî ki bu hâdiselerle alâkalı olarak çok sayıda senaryo üretildi. Ama dikkat çekici olan bu senaryoların arkasındaki varsayımın,
terörün güdümlü olduğu
yolunda olmasıydı. Evet, bu mühim. Terörist kendisini hangi niyet veyâ gâye ile açıklarsa açıklasın, yorumcuların kâhir ekseriyeti bunu pek de ciddiye almıyor.
Her terör eyleminin arkasında onu kullanan birileri olduğu, bir yerlere bir mesaj verilmek istendiği
noktasında hâkim bir kanaat var.
1970’lerde bile terör kelimesi kullanılmazdı. Daha çok
anarşizm
ve
anarşist
kelimeleri tercih edilirdi. Anarşizm bizzat bir dünyâ görüşüdür. Arkasında bir siyâet felsefesi yatar. Kelime olarak “iktidarsızlık” özlemini ifâde eder. Bunun için yerleşik her iktidar ilişkisi, her nereden kaynaklanıyorsa kaynaklansın, ister sermâye ister devlet olsun, behemehâl ve ayırım gözetmeksizin berhavâ edilmelidir.
Metotları çok yıkıcı olsa da anarşizm, nihâyetinde bir ahlâkî iddiaya ve öze dayanır.
Anarşizmi daha sonra başka ideolojiler de, dâvâlarına ilişkin kamuoyu oluşturmak için kullanmıştır. Bilhassa sömürgeciliğe karşı mücâdele eden kurtuluş hareketleri bunun başında gelir.
Anarşizm her şekilde Makyavelisttir.
Dâvânın ahlâkîliği ile metotların acımasızlığı; yâni amaç-araç çelişkisi anarşizmde çok derindir. Buna rağmen, şaşırtıcıdır, 1960 veyâ 1970’lerdeki eylemler yine de hatırı sayılır bir kamuoyu sempatisinin konusu olabilmiştir. Bunun sebebi de, sâdece dâvâlarının “yüceliği” ve “ahlâkîliği” değildir. Devletler ve müesses nizamlar bunların üzerine o kadar acımasız gelmiştir ki, anarşistlerin yıkıcı ve ölümcül eylemlerini gölgede bırakmışlardır. Bâzı kamuoyları, nihâyetinde bir avuç olan anarşistlerin karşısına orantısız bir şekilde askeri ve polisi, topu tüfeği ile çıkan ve onlara işkencenin her nev’ini uygulayan devletleri şüpheyle karşılamıştır. Baader-Meinoff hücresinin yaptıkları değil, onlara yapılanlar daha fazla gündem oluşturmuştur
. Anarşist eylemler ya kurban veyâ kahraman, belki de eşanlı olarak her ikisini birden doğurmuştur.
Che Guevera, Leyla Hâlid, Deniz Gezmiş, Mâhir Çayan böyledir.
Tabiî ki, Kızıl Ordu’dan Kızıl Tugaylar’a anarşist eylemler kuşağını da yöneten bir üst güç olduğunu bugün çeşitli çalışmalardan öğreniyoruz. Soğuk Savaş’ın başat gücü ABD’nin derin, gizli ve tekmil dünyâya yayılmış,
Opus Dei, Gladio
gibi odaklarının bu grupları nasıl kullandıkları artık bir sır değil.
Terör ise anarşizmden çok farklı bir gelişimin ürünüdür.
Anarşizm Soğuk Savaş’ın, Terör ise Soğuk Savaş sonrasının ürünüdür. Farkları şöyle sıralayabiliriz: Anarşizm bir şey için, bir şey adınadır; terör ise bizâtihî kendisidir ve kendisi içindir.
Dünyâ kapitalizmi, Soğuk Savaş sonrasında, anarşist mirâsı epikleştirdi. Onun kahramanlarını ikonlaştırarak piyasaya sürdü. Che Guevera bugün sâdece anahtarlık, t-shirt ve posterdir ancak. Diğer taraftan, Gladyo, P2 Locası, Opus Dei gibi örgütlerin üzerine giden Temiz Eller vb operasyonlara yol verildi. Bunun yerine daha Reagan devrinde terör olarak terör yeni düşman ilân edildi. Bunun üç türünü ayırt edebiliriz. Zaman zaman kalabalıklara delice saldıran, okullarda katliam yapan, sağa sola bombalı paketler gönderen
bireysel teröristler
türedi. Oklahoma bombacısı Timothy McVeigh bunun prototipidir. İkinci çeşidi ise,
uçuk mistik tarikatlardan gelen terör eylemleridir.
Bunun en bilindik hâdisesi, Japonya’da bir mistik gurunun, tarikat mensuplarını kullanarak Tokyo metrosuna saldığı Sarin gazıyla çok sayıda kişinin ölümüne, yaralanmasına ve binlerce kişinin hastalanmasına yol açmasıdır. Terörün üçüncü şekli ise gûya
dinsel/siyâsal/teşkilâtlı
olanlardır. Köktencilik bu hareketlerin müşterek paydasıdır. Her ne kadar başka dinlerin köktenciliğini temsil eden terörist hareketlere rastlansa da esasta İslâmcı terör bunun içini doldurur.
Kapitalizm hayâtın her sâhasını endüstrileştirdi. Kültürel ve zihinsel sâhalar bundan vâreste değil. Bilhassa Soğuk Savaş sonrasında kapitalizm,
sâdece zihniyetleri değil, ruhları da kolonize etti.
Bunu da
, çıkar temelli kumarcı bireyselleşmeler (yalnızlaşmalar) üzerinden toplumsalı çözerek, kamusal hayâtı ise kültürelleştirerek, dışavurumcu tüketim kamusallıklarına evrilterek
yaptı. Bunun faturası dar bir azınlığın zenginliklerini büyütürken, büyük çoğunlukların yoksullaşması oldu. Kapitalizm zihinleri kolonize etmek işini hanidir başarmıştı. İdeolojik dirençler buna mânî olamadı. Muktedirler ideolojik dünyâlarımıza sızarak onları yönlendirdi ve sönümlendirdiler... Ama bu yetmedi. ideolojilerin çözülmesinin ardından doğan boşlukta insanın itiraz etme potansiyelini açığa çıkaracak endüstrileştirmeleri de başardı. İdeolojilerimiz, fikirlerimiz, dâvâlarımız çökmüştü. Ama en azından ruhlarımız hâlâ bize âitti. Kapitalizm oraya göz dikmekten de geri kalmadı. Teknokültürel âletlerini kullanarak ruhlarımızı da yönetiyor.
Borçlarını ödeyemeyen, sağladığı hayat kalitesi tehlike altında olan, geçmiş ve gelecek duygusunu kaybetmişlerin ezik ruhları
bunlar. Ruhlarımızı yönetecek fikirlerden ve dâvâlardan yoksunuz artık. Elimizde sâdece hınç yüklü duygusal reflekslerimiz ve tepkilerimiz var. Byung- Chul Han günümüz insanlarının içlerinde dışarıya nasıl yansıtacaklarını bilemedikleri, isteseler de bunun karşılıklarını bulamadıkları, çok defâ iç yıkımlara mâruz kaldığı bir hınç birikimini taşıdıklarına işâret ediyor. (Herkesin bir guru, yaşam koçu, psikolog, psikiyatrist peşinde koşmasını, üniversitelerin psikoloji bölümlerinin hep full çekmesini başka nasıl açıklayacağız ki?). Yâni,
pek çok insan, içinde yüklü patlayıcılarla dolaşıyor.
Bu itirâzî birikim ise dışarıdan, onları kuşatan, toplayan, istediği gibi örgütleyen, her türlü itirâza uygun muhalefet endüstrileri ve onların teknokültürel âletleri tarafından çok kolay yönetiliyor. İntihâr bombacıları tam da bu kendisine yönelen iç birikimi ve onun nasıl dışarıya nasıl boşaltılabileceğini temsil ediyor. Onu idâre eden ne idiği belirsiz dâvası değil, eyleminden alacağı çifte netice...

Ne diyelim, herkes içindeki patlayıcılara bir baksın ve karar versin: Bunlarla mı yaşayacağız; değilse bunlardan kurtularak mı?

#Terör
#Toplum
#Süleyman Seyfi Öğün