Türk dış politikası, kabûl etmeliyiz ki, Arap Baharı sürecinde, o günlerdeki yetkililerin büyük hatâları neticesinde ağır bir hatâlar zinciri olarak başladı.
Demokratizasyon dalgasının büyüsüne kapıldık.
Bu dalga aslında yanıltıcıydı. Arap kardeşlerimizin maalesef, Türkiye ve İran’dan farklı olarak bir devlet tecrübesi yoktu. Eli sopalı BAAS rejimleri
oluşumlardı.
Demokrasinin sürdürülebilir olması, sâdece toplumsal taleplerin açığa çıkması ile sınırlı değildir. Bu taleplerin seküler kurumsal yapılarla ilişkilendirilmesi, karşılığını bulması elzemdir.
Bunun için de evvelemirde bu yapıların mevcût olması gerekir. Arap Baharı’nı yaşayan toplulukları, bilhassa Mısır’ı kendimiz gibi zannettik.
Arap demokratizasyonun zaman içinde istikâmetini kaybedeceği, savrulacağını
hesap edemedik. Başka bir husus da, aslında bu
dalgayı başlangıçta kışkırtanın Batı olmasıydı.
Onların niyeti ise Saddam ve Kaddafi gibi, petrol-dolar sistemine îtiraz eden oyun bozanlardan kurtulmaktı. Niyetleri,
BAAS’çıları Bahar’da açığa çıkan toplumsal dalga ile tasfiye edip, ikinci perdede ise onu, kendi güdümlerindeki kadrolara kurban etmekti.
Mısır’da ve son olarak Tunus’da bunu başardılar. Libya ve Sûriye ve büyük oranda Irak’da ise kaos devâm ediyor.