Roma Avrupa Birliği’nin yeni başkenti mi?

04:0020/01/2025, Pazartesi
G: 20/01/2025, Pazartesi
Süleyman Seyfi Öğün

İtalya’nın Mussolini hayranı, faşizan düşüncelerini fazla gizleme gereği duymayan kadın lideri Meloni, heyecanlı bir tonda yaptığı konuşmasında Roma’nın Avrupa’nın başşehri olması gerektiğini iddia etti. Bu, târihsel olarak bakıldığında son derecede yanlış bir iddiadır. Yanlışın Meloni gibi faşizm yanlısı bir liderin ağzından çıkması yadırgatıcı olamaz. Çünkü târih faşistlerden öğrenilmez. Onlar, olsa olsa târihi kullanırlar. Üstelik çok kötü bir biçimde.. Avrupalılık ideolojisi ve kimliği nevzuhûrdur.

İtalya’nın Mussolini hayranı, faşizan düşüncelerini fazla gizleme gereği duymayan kadın lideri Meloni, heyecanlı bir tonda yaptığı konuşmasında
Roma’nın Avrupa’nın başşehri
olması gerektiğini iddia etti. Bu, târihsel olarak bakıldığında son derecede yanlış bir iddiadır. Yanlışın Meloni gibi faşizm yanlısı bir liderin ağzından çıkması yadırgatıcı olamaz. Çünkü târih faşistlerden öğrenilmez. Onlar, olsa olsa târihi kullanırlar. Üstelik çok kötü bir biçimde..
Avrupalılık ideolojisi ve kimliği nevzuhûrdur. Onun derin bir târihi yoktur. Bu eksikliğin farkında oldukları için Avrupalılar kendilerine bir târih anlatısı inşâ ettiler. Kadim Akdeniz târihinin derinliklerinde yatan
Grekoromen kültürü kökleri olarak
târif ettiler. Rönesans hareketinin bugünkü İtalya’da başlaması bu mirastan etkilenmesi tutarlı addedilebilir. Ama kıt’a sathında yaşanan diğer “Rönesansların” kendilerine Romalılık veyâ Greklik kimliği üzerinden bakması son derecede “yakışıksız”, eğreti bir durumdu. Evet, Roma İmparatorluğu’nun bugünkü
Fransa, Hollanda, hattâ Britanya’ya şöyle böyle bir dokunmuşluğu
, bu coğrafyalarda
garnizon merkezler
kurmuşluğundan da söz edilebilir. Ama bu kadarı, Akdeniz havzasındaki parlak Roma mirâsı ile mukayese edilemeyecek kadar zayıftır. Akdeniz Avrupa’sının bilhassa Doğu kısmıdır Roma mirâsının hakikî sâhibi.
Zeugma, Palmira, Petra
gibi muhteşem Roma şehirlerinden eser yoktur Avrupa’da. Mısır, Yunanistan Anadolu ile mukayese edildiğinde Avrupa’nın arkeolojik geçmişi gülünç kalır. Avrupa müzelerinin tıka basa Akdeniz’den kaçırdıkları eserlerle dolu olması tam bir komplekstir. Bergama sunağının Berlin’de esâret altında olduğunu aklı başında ,vicdan sâhibi herkes bilir. Bu manâdaki eserleri barındıran
Avrupa
müzeleri birer kültürel
cezâevidir
.
Ben sıklıkla Alpleri merkez alırım. Bu merkezden çizilen bir hat hakikî Avrupa’nın neresi olduğunu öğretir bize. Bu hattın aşağısında kalan coğrafya Akdeniz’dir . Balkanlar, ki biz orayı
Rûmeli
, yâni Roma diyârı olarak biliriz, Akdeniz’e dâhildir. Akdeniz dünyâsı aşağı yukarı Anadolu’nun ,ki burası da
Diyar-ı Rûm
olarak bilinir ve Fars hududû ile bitiştiği yerlere kadar uzar. Hâsılı
Cebel-i Târık’tan başlayan ve Ağrı Dağı’na kadar uzayan bir büyük coğrafyadır burası
. Elbette kendi içinde şaşırtıcı bir kültürel çeşitliliği mevcuttur. Lâkin müşterek paydası ,her köşesinin
Romalı ekümenik/imperium
bir geçmişten hatırı sayılır bir pay almışlığı, nasiplenmişliğidir.
Romalılar Akdeniz’e Mare Nostrum, Bizim Deniz derlerdi.
Roma’nın tekmil kurum ve kuruluşlarıyla bir imparatorluk hüviyeti kazanması MÖ.27 târihine gider. Bu mânâda
bânisi Augustus’
tur. MS .395’de ikiye bölünmesi, MS 476’da, “Batı Roma’nın” çökmesi Roma’nın sonu değildir. Roma, İstanbul’da küllerinden doğdu.
Konstantin onun ikinci bânisi
, Konstantinopolis ise onun ikinci başşehri oldu. Târihsel olarak biz Türklere çok büyük ağırlık kazandıran hususlardan birisi de Roma’nın üçüncü bânisi ve vârisi olmamızdır.
Fâtih Sultan Mehmed, Roma’nın üçüncü bânisiydi.
(Kendisine boşuna, ”Ben Kayser-i Rûm’um” demiyordu).
Roma 1453’de yeniden kurulmuş oluyordu: Bu defâ
Türk ve Müslüman olarak
ve bu
hâliyle de 1923’e kadar
devâm etti.
Hâsılı, biz Rûmî Müslüman Türklerin de bir parçası olduğu takriben 2000 senelik bir birikimdir bu. (Unutmayalım ki Fâtih İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya 900 yaşındaydı).
Avrupa târihi,
Katolik Kilisesinin hegemonik olarak merkezinde olduğu, adına
feodalite
denilen,
Roma’nın temsil ettiği imperium geleneğinin taban tabana zıddına
çok parçalı farklı yapıların hüküm sürdüğü ,
devletsiz
bir bir sürecin mahsulüdür. Kilise yeni Roma’yı asla tanımadı.
Roma’daki hayâlî Roma ile İstanbul’daki hakikî Roma
arasına kan dâvası girdi. İlki küçülüp kireçlenirken, diğeri hayâtiyetini asırlarca devâm ettirdi.
Modern Avrupa’nın târihi Roma sonrası bir târihtir.
Avrupa’da dâima bir
Roma olamamak kompleks
i hüküm sürmüştür. Voltaire Kutsal Roma Cermen imparatorluğu ile alay eder. “Ne Kutsal, ne Cermen ne de Roma’ydı” der. Bu kompleks Rus Çarlarında, ama daha baskın olarak Napolyon’da çok çarpıcı şekillerde nüksetmiştir.
Avrupa Birliği bir Roma hayâlidir.
Merkezinde Almanya ve Fransa olduğunu biliyoruz. Almanya Roma’dan nasiplenmemiştir. Fransa ise Akdeniz’e bakan coğrafyasıyla çok cüz’i olarak Akdenizlidir. Ama bu kadarı bile AB içinde çatlak oluşturmaya yetmiştir. Çünkü eğer ortada bir
Avrupa rûhû
varsa onun
katışıksız örüntüsü ve standartlarını koyan Almanya’dır.
İspanya yüzü Atlantik’e baksa da dâima Akdenizli kalmıştır. Buna mukâbil
Fransa bir yüzü Akdeniz’e baksa da ne Akdenizli ne de meselâ bir Hollanda kadar Atlantikli olabilmiştir.
Benzer bir durum İtalya için de vârittir. İtalya Alplere
yakın duran ve Avusturya tesirleri taşıyan kuzey tarafıyla AB’ye ancak bir dereceye kadar uyum sağlayabildi.
Ama asla Almanya, Avusturya, Hollanda, Danimarka , Belçika gibi hakikî Avrupa devletlerinin disiplin standartlarında değil. Fransa ve İtalya melez Avrupalardır. Atlantik ile Akdeniz arasına sıkışmış,
her ikisi de olamamışlıktan hasıl ne olduysa
o Fransa’dır. İtalya ise Torino ile Napoli arasında bölünmüştür. İlki Avusturya’ya yakın hisseder kendisini. Diğeri ise serâpa Akdenizidir. İtalya ve Fransa hâricinde kalan Akdenizli AB devletleri; İspanya, Portekiz ve son olarak Yunanistan AB standartlarıyla şu veyâ bu derecede uyuşumsuz performanslarıyla tanındılar.
Artık
Avrupa Birliğinin en sancılı devrini
idrâk ediyoruz. Bunun en akılcı ve tutarlı neticesinin Akdeniz dünyâsının, içinde eğreti durduğu AB’den kopmasıdır.
Akdeniz’i sönümlendiren
süreçler, Atlantik üzerinden
Avrupa’yı inşâ eden süreçlerdi.
Şimdi tersi işliyor.
AB’nin sönümlenmesinin Akdeniz’in yeniden yükselmesi
olduğunu düşünenlerdenim.(Bizim Batılılaşma târihimizi çarpıklıktan ve sığlıktan kurtaracak ve ona derinlik ve tutarlılık kazandıracak olan da budur). Bu târihsel bir fırsattır. Olgunlaşmasının iki şartı var. İlk şart
siyonizmin Akdeniz coğrafyasından kesinlikle kovulmasıdır.
İkinci şart ise siyonizmin yerini alacak
alternatif teopolitik ihtiraslar ve etnosantrizmlerden uzak durulmasıdır
. Değilse bu fırsat yeniden târihe gömülecektir.
Meloni Hanımefendi, yanılıyorsunuz..
Roma’ya AB başkentliği yakışmaz.
Koca bir Roma olarak kendinizi o yeni yetme ve ne idüğü belirsiz Brüksel ile denk mi tutuyorsunuz?
Avrupa’daki yegâne polis Roma’dır.
Gayrısı sonradan olmadır.
Roma’ya olsa olsa Akdeniz şehirlerine başşehirlik yapmak yaraşır. Tabiî ki eş başşehir İstanbul ile berâber.
Ama faşizmin zedelediği bir zihin evreninde bunlar görülemez. Meloni hanımefendi, Trump ve Netanyahu’ya sempati dağıtacağınıza başınızı kaldırın ve görün. Çok farklı siyâsal meşreplere sâhip olan
Türk Erdoğan ve İspanyol Sanchez
’in Akdeniz işbirliği ve dayanışması adına nasıl bir mesâî geliştirdiklerine bakın. Her ikisinin Gazze’de ölen Filistinli, Müslüman, ama bir o kadar da Akdenizli çocuklar için nasıl gayret gösterdiğinden ders çıkarın….
#politika
#roma
#Süleyman Seyfi Öğün