Türkiye bu kaotik süreçlere dâhil edilmek isteniyor. Bu sürece adamakıllı girdikten sonra “çözülme” krizlerine evrilmek de kolaylaşacak. Bu senaryonun, Türkiye'nin iki kırılgan çizgisi üzerinden devreye sokulmak istendiği çok âşikâr. Bunların Kürt ve Alevî meseleleri olduğunu biliyoruz. Bu iki fay hattını birbirine yakınlaştırmak için elden gelen yapılıyor. Şimdilik durum o kadar dramatik değil; ama gelişmelerin bu istikamette olduğunu öngörmemiz gerekiyor.
Mezhebî ve etnik siyâsetlerin ilki hayli derin târihsel bir geçmişe sâhip. Diğeri ise daha modern bir oluşumun eseri. İlki hayli ağırlıklı olarak Türklüğün içinde; ama mezhebî olarak Sünnîliğin dışında. Diğeri ise mezhebî olarak Sünnîliğin içinde ama etnik olarak Kürtçülüğün ayrıştırıcı etkilerine açık. Artık anlıyoruz ki HDP oluşumunun ifâde ettiği “Türkiyelileşmek” tasarımının muhtevâsı, safdil demokratizmin iyimser bir bakışla beklediği üzere etnik sorunu yumuşatmak ve aşmak değil, reelpolitik olarak bu iki fay hattını birleştirmekti. Buna çok dikkât etmek; izlenecek siyâsetlerin çift değişkenli olmasına gayret etmek gerekiyor.
Sünnî konsolidasyon üzerinden Kürt sorunu geriletilebilir mi? Bunun objektif şatları var gözüküyor. Kürtlerin kâhir ekseriyetinin Sünnî hassasiyetlerinin hayli etkili olduğunu biliyoruz. Ama burada cevaplanması gereken, belki de hassas bir şekilde “ölçümlenmesi” gereken soru şudur: Kürtlerin Sünnî hassasiyetleri ile Kürtlük hassasiyetleri arasındaki ilişki nedir? Acaba varolduğunu bildiğimiz Sünnî hassasiyetleri, Kürt kamuoyundaki etnik hassasiyetleri aşmalarına yetecek midir?
Modern ideolojik yapılanmalarda “din” ve “milliyetçilik”, kâğıt üzerinde elbette rakiptir. Ama hayâtın akışı içinde bu böyle olmuyor. Zaman içinde bu iki ideoloji arasında çok güçlü bağlar ve senkretik oluşumlar ortaya çıkıyor. Din ile milliyetçilik arasındaki bağların, geleneksel hayatlar içindeki Ortodoksi-hetorodoksi dengelerini kırdığını; özellikle hetorodoksinin içerdiği çeşitliliği organik bir târihsel-ilâhiyâta taşıdığını düşünüyorum. Leonard Binder'ın milliyetçiliği târif ederken kullandığı “târihsel panteizm” kavramının da bu îtibârla isâbetli olduğu kanâatindeyim.
Meselâ Türkiye'de 12 Eylül'ün de resmî ideolojisini oluşturan Türk-İslâm Sentezi -aslında senkretizmi- bu bağı ortaya koyuyor. Kürtlerin siyâsal dünyâsında bunun simetrisini görüyoruz. PKK'nın ideolojisi, tıpkı Türkiye Cumhûriyetinin kuruluş döneminde olduğu üzere lâikçi, neo-pagan bir saflıkla kurgulandı. Zaman içinde, adı bu kadar çıplak ortaya konmasa da sendromları îtibârıyla, tıpkı Türk milliyetçiliğinin evrildiği çizginin; Türk-İslâm Sentezi çizgisinin simetrisindeki Kürt-İslâm senkretizmine oturdu. Dolayısıyla etkin bir Sünnî kardeşliği siyâsetinin, bu sorunu ortadan kaldırıp kaldırmayacağı hayli tartışmalı olsa gerekir.
Din ile milliyetçilik arasındaki senkterizmlerin şöyle bir avantajı da var: İçerdiği tematikleri farklı konjonktürlerin icâplarına göre seferber edebiliyorlar. Meselâ Kürt-İslâm Senkretizminin sendromlarını gösteren PKK; içeride İslâmla barışık gözükürken neo-pagan seküler yüzüyle de Batı'ya çok şirin gelen fotoğraflar gönderebiliyor. Bu çifte standart üzerinden diğer fay hattını, Alevî fay hattını da zorluyor.
Bütün bunlar neden mi oldu? Saygı gösterip üzerine spekülasyon yapmayalım; ama adacıklarına rastlayan bilir, bir zamanlar muamelât olarak hayâtın, mutâdın içinde olan Rûm sırrının modernitenin hırpalamalarına dayanamayarak, adına uygun olarak sırra kadem basmasından.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.