Târihi efendiler-köleler, zenginler - fakirler, ezenler-ezilenler ve benzeri dramatik uçlar (maksimler) üzerinden değerlendirmenin bir basitleme olduğunu düşünürüm. Târih, aralarda seyreden çok daha karmaşık ilişkileri ihtiva ediyor. Meselâ antik târihte belirleyici olan çelişkinin, efendi-köle çelişkisi değil, daha çok, efendi olan patricilerle , köle olmayan, hür, ama doyurulmazsa çok tehlikeli olabilecek olan plebler arasında cereyan ettiğini düşündüren çok sayıda alâmet vardır. Buna kabaca
Avrupa’daki somurtkan bürokrat kafalı sınıfdaşlarının hilâfına kompleksiz ,rahat, hiçbir iç ve dış engele çarpmayan ,serbest , mütemâdiyen gülümseyen ABD’nin orta sınıfları 1950-1980 arasında altın günlerini yaşadı. Hollywood filmlerinde taçlanan , bahçe içinde bağımsız, garajlı bir konut, süspansiyonlu iri kıyım bir araba, hemcinsleriyle sık sık buluşan tatlı tatlı dedikodu yapan ve partileyen ve alışverişe çıkan tatlı, mazbut lâkin içi fıkır fkır, hep gülen kocaman ağızlı, bembeyaz dişli cilveli anneler; başarılı birer iş adamı olan, dişlerinin arasına sıkıştırdığı piposunu tüttürürken biteviye espri patlatan yakışıklı babalar, çilli, cıvıl cıvıl “golden” çocuklar ve nihâyet evin neş’esine neş’e katan köpekler… Pazar günleri kilise , hayır işleri vb..Sonra eşli dostlu barbekü partilemeleri…Doğrusu bu orta sınıf masallarını tekmil dünyâya pazarladılar ve zihinleri bu orta sınıf imge ve simgeleriyle doldurdular.
ABD, ABD’li orta sınıf olmak isteyen herkese bunun fırsatlarını sunan “eşsiz” bir coğrafyadır. Burada özgürlük tek bir mânâya sâhiptir: Fırsatçılık. Şansını dene..Kaybedersen bu senin sorunundur… Marx’ın sözünün burada bir karşılığı olamaz. Kaybedenler, meselâ milyonlarca evsiz , çöp karıştırarak yaşayan insanın şikâyet etmek hakkı yoktur.(Zâten etmezler de). Oyuna girmişler, ya hatâ yapmışlar, ya fırsatları değerlendirememişler veyâ tâlihsiz olmuşlar ve kaybetmişlerdir. (Nothing to do)...