Biden ve Demokrat Parti’nin neyi temsil ettiği anlaşılmadan ABD’de kasım ayında yapılacak seçimin derinlikli olarak kavranması pek de mümkün değil. Bunun üç ayağı olduğunu düşünüyorum. İlki ekonomik, diğer ikisi ise sırasıyla siyâsal ve toplumsal-kültüreldi. Ekonomik olarak bakıldığında Biden’ın iktidâr olduğu günlerde, zâten uzun bir zamandır verimlilik kaybına uğramakta olan ABD ekonomisi ayrıca pandeminin tesiriyle iyiden iyiye zora girmişti. Biden’ın önünde iki ihtimâl vardı. İlki Yeni Yeşil
Biden ve Demokrat Parti’nin neyi temsil ettiği anlaşılmadan ABD’de kasım ayında yapılacak seçimin derinlikli olarak kavranması pek de mümkün değil. Bunun üç ayağı olduğunu düşünüyorum. İlki ekonomik, diğer ikisi ise sırasıyla siyâsal ve toplumsal-kültüreldi.
Ekonomik olarak bakıldığında Biden’ın iktidâr olduğu günlerde, zâten uzun bir zamandır verimlilik kaybına uğramakta olan ABD ekonomisi ayrıca pandeminin tesiriyle iyiden iyiye zora girmişti. Biden’ın önünde iki ihtimâl vardı. İlki Yeni Yeşil Mutâbakat olarak bilinen topyekûn, kökten bir dönüşümü hayâta geçirmekti. Mutantan bir şekilde bunu ilân ettiler. Ama bu dönüşümün mâlî portesi inanılmaz bir kaynak gerektiriyordu. Zâten borçlanan ve sürekli finansal şişmelerle ayakta tutulmaya çalışılan ABD ekonomisi için böyle bir projenin hayâta geçirilmesine çalışmanın mutlak olarak yıkım demek olduğu âşikârdı. Kısa zamanda bundan vazgeçtiler. Geriye finansal dengesizliğin giderilmesi, Amerikalı tüketicilerin günlük hayatlarını zora sokan, bilhassa gıdada %30-40 arasında seyreden enflasyonla mücâdele meselesi kalıyordu. FED burada başrolü kaptı. Fâiz artışları üzerinden piyasalardan para çekme ve yakma(QT) uygulamaları hızla hayâta geçirilmeye başladı. Bu, kamuoylarına enflasyonla mücâdele olarak takdim edildi. Görünüşte belki öyleydi, ama esas gâye, enflasyonla değil, ABD dolarının küresel değer kaybıyla itibârından olmak, ticârî işlemlerden dışlanma tehlikesiyle mücâdele temekti. Eğer ekonominin deliklerini kapatmak ve ABD’nin dünyâdan artık çekmesinin esas damarını oluşturan dolarizasyon rejiminin devâm etmesi isteniyorsa, finansal varlıkların köpüklerini almak zorundaydılar. Ama burada bir çelişki kendisini kısa zamanda hissettirdi. Piyasadan para çekmek elbette enflasyonu şöyle böyle düşürür. Ama bu aynı zamanda, talebin daraltılması, ekonomik yatırımların azalması ve işsizliğin artması mânâsına gelir. FED bunu zâten ve son derecede fütursuz bir şekilde göze almıştı. FED yetkilileri verdikleri beyânatlarda, işsizliğin yeteri kadar artmadığından da şikâyet ediyorlardı. Hâsılı ekonomik meseleleri finansal bir mesele gibi görmenin bir dar görüşlülük olduğu bir defâ daha anlaşılıyordu. Tekleyen ekonomiyi canlandırmak için bir şeyler yapılması gerektiği çok âşikârdı. İşte tam da burada, ABD müesses nizâmının kalbini oluşturan savaş ekonomisi devreye girdi. NATO’nun canlandırılması, ABD-Avrupa ittifâkının gevşek vidalarının hunharca sıkıştırılması, Rusya-Ukrayna savaşının başlatılması, Pasifik’te Çin’in abluka altına alınması; hâsılı dünyânın savaş iklimine sokulması bu zincirin halkaları olarak anlaşılmak zorundadır. Bu aynı zamanda başta enerji ve makine kimyâ olmak üzere konvansiyonel sanayilerin güçleri ile finansal ve yüksek teknolojik güçlerin hatırı sayılır bir kısmının ittifâkı olarak anlaşılmalıdır.
Siyâsal düzlemde bunun yansıması, demokratlarla neoconların ittifak etmesi oldu. Yeşil gömlekliler ile kara gömlekliler tuhaf bir şekilde ittifak ettiler. Bunun siyâsal/kültürel ve ideolojik düzlemdeki meşrûlaştırıcı unsuru ise, hayli şablonik olarak medenîler-gayrı medenîler, demokrasiler-otokrasiler, medenî Batılılar (Atlantik-Avrupa) ile gayrımedenî Doğulular (Avrasya-Asya) arasındaki ezelî savaşlardı. Burada Yeşil/WOKE dekadans çok trajiktir. Samimî Yeşilciler, ittifâka kapı açanlar tarafından, sol içindeki dönüşümü formüle eden dinazorlaşma aşağılamasını hatırlatan bir şekilde Fundolar olarak gözden düşürüldü ve sessizce tasfiye edildi.
Toplumsal/kültürel düzlemde bu gelişmelerin tam bir orta sınıf yozlaşmasına işâret ettiğini düşünüyorum. II. Umûmî Harp sonrasında aşağıdakileri oluşturan işçi sınıflarına dönük transfer harcamaları onları burjuva hayât tarzına en azından tüketim seviyesinde paydaş kılmıştı. Ama bu dönüşüm kültürel -entelektüel düzlemde kitleleri burjuva yapmıyordu. Tam aksine, burjuva değerlerin sönümlenmesine yol açan bizzat bu amalgam, üst-orta buluşmasıydı. Adına orta sınıflaşma deniyordu. Orta sınıflaşmada, diri burjuva geleneklerin toplumsal açılımları olan felsefî, edebî derinleşmelerin yerini ilk olarak kuzulaşma (konformizm) , neoliberal dünyâda ise hırslı,bencil, bir ekonomizm ve teknolojizm aldı. (American Psycho filmi bunun çılgınlaşmış evresini anlatır). ABD’nin Batı ve Doğu yakaları bu ideolojiden hareket eden nesillerin merkez üsleri oldu. Ama bu olsa olsa bir tortusal bir nitelik gösteriyordu.. Orta sınıflaşmanın sonuna geliniyor, büyük kitleler orta sınıf gelir ve tüketim standartlarını kaybediyor ve hızla yeniden aşağıya yuvarlanıyorlardı. Tortu buradan, yine bencilce bir arınmışlık ve seçkinlik devşirdi. Bunu elbette burjuva değerler üzerinden değil, tarz-ı hayat ayrıcalıkları üzerinden yapılıyordu. Ne pahasına olursa olsun bir incelmişlik (refinement) gösterisiydi bu. Tortusal orta sınıflar arasında surfün gözde bir spor olmasına şaşmamalıdır. Onlar zâten hayâta bir surf olarak bakarlar. Yediklerinde, içtiklerinde, gezip gördüklerinde, hınzır ve hesaplı zekâ gösterilerinde, takıntılı bedensel/gizemsel kültleşmelerinde hep bir incelmişlik gösterisi..Buna mukâbil psişik dünyâları son derecede kırılgandır bu tortusal orta sınıfların. Takıntılar, korkular, vehimler peşlerini bırakmaz. Bunları fetişlerle aşarlar. Her takıntıya bir fetiş eşlik eder. İnsan korkusu cinsiyet düzleminde taşkın bir feminizm/LBGT fetişizmini, türler seviyesinde ise hayvan veyâ doğa fetişizmi doğurur. Bu kırılganlıkları onları, bilhassa tehlike zamanlarında müesses nizâmın kollarına düşürür.
Trump kitlesel düşkün orta sınıfların tortusal orta sınıflara karşı birikmiş nefretinin yücelttiği bir şahsiyet. Sermâyesi kabalığın içtenliği. Bu târihin neredeyse şaşmaz bir mekaniği. İçtenliğini ve inandırıcılığını kaybetmiş, kırılganlaşmış bir incelmişlik karşısında dâima kabalığın içtenliğini bulur.