Kelimeler

03:0016/05/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Süleyman Seyfi Öğün

Türk erkeğinin, Yeşilçam filmlerindeki jönlerde çok sık karşımıza çıkan hayli ilginç bir bakış, mimik ve jest dünyâsı vardır. Burada bakışlara, kaşların altına yerleştirilerek bir derinlik verilir. Dişler ritmik bir şekilde sıkılır ve hareket alttan alta yanaklardaki kaslara yansıtılır. Bu duruş, kelimelerin sonunu; daha beylik bir ifâdeyle “sözün bittiği” yeri anlatır. Duygular o kadar derindir ki; artık “söylenecek bir şey kalmamıştır”.



Bu memleketin insanlarının “kelimelerle” sorunlu olduğu kanaâti bende artık derinleşiyor ve yerleşiyor. Konuşmayı sevmiyoruz. Bizde kelimelerden daha mühim olan “kelimelerin bittiği yerdir”. Bu, zâten geleneğin içinde, âdap ve erkân tarafından teşvik de ediliyor. Çok konuşan insanlar gelenekte dâima ayıplı sayılmıştır. Sayısız atasözü ve deyim bununla alâkalıdır. En fâzıl durum, bilenlerin sustuğu durumdur. Faziletin ve hikmetin basamaklarında konuşma değil, susma öğretilir ve öğrenilir. Osmanlı'da Ocak ve Enderûnda derin bir sessizlik işlenir. Kelâm sanatından daha mâhir sayılan suskunluk sanatıdır. Modern dünyâya doğru evrilen ve geleneksel kurumları bozulan Osmanlı'da, mâziden âtiye sızan, bu birikimin ilginç deformasyonu olmuştur. Meselâ suskunluğun işlendiği Ocak kültürü, yavaş yavaş kuralsızlığa doğru evrilip, külhanbeyliği, kabadayılık, mahalle delikanlılığı olarak kendisini yeniden üretmiş; suskunluk fazileti de işte o Yeşilçam jönlerinin mimik ve jest dünyâsında ideal tiplerini ve formlarını oluşturmuştur.



Suskunluğun en olgun meyvası müziktir. Söz sanatında, meselâ şiir düşünüldüğünde fenâ sayılmayız. Ama İran düşünüldüğünde kabûl edelim ki o derecede bir seviye değildir bu. Ama müzik konusunda da İranlılar gereğini düşünsünler. Gerçekten de Osmanlı müziğinin benzeri bir düzeyi yakalamak için bayağı bir coğrafya atlamak gerekiyor. Bu müziğin ulaşılmaz zor seviyeleri, aslında târihsel suskunluğumuzun bir fonksiyonu olarak gözüküyor bana. Onu “sözel müzik” türü olarak görenlere katılmıyorum. Tam tersine, güfteyi ince bir şekilde kapatan ve unutturan müzik “cümleleriyle” bu müzik, kesin olarak bir melodik müziktir bence.



Bizler kelâma çok güvenmeyen, daha mühimi onunla ne yapacağını bilmeyen insanlarız. Söz bizim için dâima bir potansiyel fazlalıktır. Belâgatten, bunu yapanları yer yer takdir etsek de hiç bir zaman çok hoşlanmamışızdır. Konuşan insanın bir aşamadan sonra güvenilmez olmayı göze alması gerekir. Ona; “bakalım daha sonra ne söyleyecek?” diye değil; “ne zaman susacak” diye bakılır. Bizdeki anti-entelektüalizmin epistemolojik; yâni bilgi farkının doğurduğu kıskançlıklardan değil; varoluşsal ontolojik bir temeli olduğunu düşünüyorum.



Modernleşme ise “eşitliğe” ve “katılıma” geniş alanlar açarak “ifâdeyi” kutsuyor ve herkesi konuşmaya sevk ediyor. Kelâmın hegemonik düzeyde; yâni gönüllüğü de içeren bir şekilde “baskılandığı” bir kültürün buna uyum sağlamasının hayli zor olduğunu kestirebiliriz. Modernleşme serencâmımızda en fazla zorlandığımız hususlardan birisinin de bu olduğunu düşünüyorum. Dil devrimi aslında daha rahat konuşabilmesi istenen bir toplum semantik kolaylıklar sağlamak adına yapıldı. Ama netice tam bir felâket oldu. Osmanlı Türkçesinin imkânlarından da mahrûm kaldık. Sun'i ve kısır bir dile mahkûm olduk. Zâten kelimelerle meselemiz vardı. Buna bir de nesnel bir yoksunluk eklendi.



Kelimeler iletişimin ve ilişki kurmanın incelikli imkânlarını sağlıyor. Bu aynı zamanda, sorunların çözüme kavuşturulması için “dolaylılığa” açılan imkânları sunuyor. Kelimeye değer verdikçe, onun imkânları ile tanışıyor; bâzı meselelerimizi çözmenin “ince” yollarını düşünüp tasarlayabiliyoruz.



Bugün artık çok konuşuyoruz. Konuşmaya konulmuş bütün târihsel ambargolar kalktı. Ama “kelâmın hükmü” halâ yok. Kelâma hâla inanmıyoruz. Kaş altına gizlenmiş “afilli bakışlar”, yanaklarda seyiren “kenetlenmiş dişler” , derken kaslarda sıkışan enerjinin yumruk nâhiyesine yürümesi…Kelimelerin yegâne işlevi bu devr-i dâimi kışkırtmaktan, köpürtmekten ibâret. Diyorum ya; kelimeyi değil, onun bittiği yeri sevenlerin memleketi burası….


#Yeşilçam
#Modernleşme