103 emekli amiralin bildirisi gündemi sarstı. Bu süreci iç siyâset üzerinden uzun uzun tartışmak mümkün. Ayrıca değerlendirilebilir. Ama bana kalırsa, mesele sâdece iç siyâset ile sınırlı değil. Peşinen söyleyelim; dolaylı olarak güncel olarak yaşanan Karadeniz gerilimleriyle alâkalı.Biden, umutsuz bir siyâsetin içinde. “Desperate Housewives” dizisi belki de erbâbının elinde “Desperate Politicians” olarak çekilebilir. Başrol de Biden’a yakışır. ABD, içeride alabildiğine kaotik bir noktaya doğru
103 emekli amiralin bildirisi gündemi sarstı. Bu süreci iç siyâset üzerinden uzun uzun tartışmak mümkün. Ayrıca değerlendirilebilir. Ama bana kalırsa, mesele sâdece iç siyâset ile sınırlı değil. Peşinen söyleyelim; dolaylı olarak güncel olarak yaşanan Karadeniz gerilimleriyle alâkalı.
Biden, umutsuz bir siyâsetin içinde. “Desperate Housewives” dizisi belki de erbâbının elinde “Desperate Politicians” olarak çekilebilir. Başrol de Biden’a yakışır. ABD, içeride alabildiğine kaotik bir noktaya doğru sürükleniyor. Hem reel hem de finansal ekonomide tam bir kötüye gidiş var. “Kurumları ayağa kaldıracağım” şiarıyla yola çıkan Biden, ABD kurumlarının üzerine oturduğu karmaşık ve ince dengelerin işlerliğini kaybettiği, bir başıbozukluğun içinde yol almaya çalışıyor.
Dış siyâsette ise Çin’i durdurmakta tam bir başarısızlık devâm ediyor. Çin, Pakistan ve İran’ı tam mânâsıyla bir kontrol altına aldı. Yavaş yavaş Körfez ve Ortadoğu’ya doğru hamlelerini arttırmaya başladı. Alaska görüşmeleri karşılıklı restleşmelerle diplomatik olarak başarısız oldu. ABD bu gelişmeler karşısında, Çin’i “rakip”, Rusya’yı ise “düşman” ilân etti. Yâni Çin karşısında geri bir adım attı. Pasifik NATO’sunu istediği hızla geliştiremiyor. Ortadoğu NATO’sunun kurulmasında da çok ciddî engeller var. Bu olumsuzluklar ABD’yi eski NATO gücüne yüklenmeyi; bu sûretle de Çin-AB, Çin-Rusya bağlarını zayıflatmaya sevk etti. Hâsılı, Çin’i açıktan hedefe koyamıyor.
Ama ABD’nin meseleleri bununla sınırlı kalmıyor. AB; bilhassa Almanya üzerinde istediği kontrolü sağlayabilmiş değil. Fransa ise ABD’yi, eğer Fransa lehine bir Afrika açılımı yapmazsa PESCO’yla tehdit ediyor. Hâsılı ne Almanya ne de Fransa, hâl-i hazırda Rusya’dan kopmak istiyor. ABD, Transatlantik ittifâkının tahmin ettiği gibi çantada keklik olmadığını acı acı görüyor.
Bu gelişmeler üzerine ABD yeni adımlar atıyor. İlk adım Rusya ‘ya karşı alenen yeni bir Soğuk Savaşı başlatması oldu. Evvelâ Yunanistan’ı üs yaparak Adalar Denizi’ni kontrol etmeye başladı. Diğer yandan Bulgaristan ve Romanya’ya ağır askerî yığınaklar gerçekleştirdi. Biden, Putin’e kâtil sıfatını kullandı. Apsenin patlayacağı yerin Karadeniz; daha somut olarak ortaya koyacak olursak Ukrayna ve ikinci derecede de Gürcistan olacağı âşikârdı. Karadeniz ve Ege’de ABD’nin başını çektiği yüksek yoğunluklu bir seri tatbikat çok dikkât çekiyor. Ukrayna’da başlayan gerilim hemen bunların ardından geldi. Ukrayna’nın seçilmesi elbette tesâdüf değil. AB’nin, bilhassa Almanya’nın daha evvelde kendi yayılması için Ukrayna’ya yaptığı siyâsal yatırımlar belliydi. (Muhtemelen şu aralar Almanya bu adımından pek de memnun değildir). Bunun bir geri dönüşü olmayacağı belli. Rusya ile kopmak istemeyen Almanya ve AB’nin, muhtemel bir Ukrayna-Rusya geriliminde derin bir çelişki yaşayacağı gün gibi ortada. Anlaşılıyor ki bu, ABD’nin AB’yi NATO disiplini altına almak için kullanacağı bir âlet gibi çalışacak.
Rusya’nın ne yapacağı ise belli. Ukrayna’yı bedeli ne olursa olsun bırakmayacaktır. Çünkü Ukrayna ve Beyaz Rusya’yı kaybetmenin Moskova’yı kaybetmek mânâsına gelebileceğini çok iyi biliyor. 1871 Fransa-Rusya Savaşı ve II. Genel Savaş esnasında Almanya-Rusya cephesinde yaşananlar, Rusya’nın bu yumuşak karnını açık bir sûrette ortaya çıkarmıştı. Bu gerilim eğer tırmanırsa, Rusya’nın Ukrayna’yı işgâl etmesi kaçınılmazdır. Eğer öyle olursa kaybeden yine ABD ve AB olacaktır. Çünkü böyle bir işgâlin cevâbı III. Genel Savaş olur ki, bunu ABD’nin göze alabileceğini hiç sanmıyorum. Rusya, başta süpersonik füzeler olmak üzere pek çok kalemde geliştirdiği yeni silâhlarla ABD’nin daha hantal kalan askerî gücü karşısında bir hayli caydırıcı görünüyor. Hâsılı bu meydan okuma eğer tırmanırsa Rusya’yı daha güçlü kılacağa benziyor.
Tabiî ki bir de NATO’nun ,“başına buyruk davranan yaramaz çocuğu” Türkiye var. Karadeniz’de Türkiye olmaksızın ABD’nin yol alması hemen hemen imkânsız. Rusya, NATO ile arasına mesâfe koymuş olan Türkiye’yi bu pozisyonda tutmak istiyor. Bunun için İdlib’de bayrak gösteriyor. Diğer taraftan Türkiye-Ukrayna ilişkileri son senelerde alabildiğine güçlenmiş durumda. Türkiye’nin elbette Ukrayna’yı, uluslararası eksende destekleyeceğini ama bu gerilime doğrudan dâhil olmayacağını düşünüyorum. Esas mesele Boğazlar ve Montreux sözleşmesinin geleceği. Bir de Kanal İstanbul meselesi var. Bunlar Türkiye’nin pozisyonunu çok kritik bir hâle getiriyor. İç siyâsal gündemde yaşananlar; 15 Temmuz sonrası kurulan dengeler, Karadeniz üzerinden derin bir imtihan geçiriyor. 104 emekli amiralin yayınladığı bildiriye imzâ atmayan bir Cihat Yaycı var… Cihat Yaycı’nın söylediklerine ve yazdıklarına dikkât edelim…