Yeni Şafak·SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN - İsrâil ne için Türkiye’nin kapısını çaldı?İsrâil Savunma Bakanı Türkiye ziyâretini tamamladı. İki devlet arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi, bakanlıklar seviyesindeki görüşmelerin başlaması elbette ki müspet hâdiseler. Devletler arasında gerilimler yaşanabilir. Ama bunun, belki dozu değil, ama sınırları mühimdir. Eğer bu gerilimler neticede siyâsal -diplomatik düzlemde bir kopmaya evrilirse manzara hiç de hoş olmaz. Kopukluğun kronikleşmesi ise aklen
İsrâil Savunma Bakanı Türkiye ziyâretini tamamladı. İki devlet arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi, bakanlıklar seviyesindeki görüşmelerin başlaması elbette ki müspet hâdiseler. Devletler arasında gerilimler yaşanabilir. Ama bunun, belki dozu değil, ama sınırları mühimdir. Eğer bu gerilimler neticede siyâsal -diplomatik düzlemde bir kopmaya evrilirse manzara hiç de hoş olmaz. Kopukluğun kronikleşmesi ise aklen kabûl edilebilir olmanın çok dışındadır. Bu sebeple, yaşanan gelişmeleri, normalleşme yolunda atılan adımları müspet karşıladığımı peşinen kaydetmeliyim.
Bu görüşmelerden aşırı beklentiler türetmek ise bahs-i diğerdir. Bu iş sokakta tartışıp, arkasından sarmaş dolaş olmaya benzemez. İlişkileri koparmak anlık ve kolaydır; ama tâmiri hayli zaman alır. Türkiye-İsrâil ilişkilerinin toptan düzelmesi ve bunun yerini yoğun bir işbirliğinin alması da bu şekilde değerlendirilmelidir. Nitekim İsrâilli Bakan yaptığı açıklamalarda
hayli temkinli ve mesâfeli bir duruş
sergilemiştir. Unutmayalım ki, İsrâil’de seçimler yaklaştı. Eğer tahminler doğru çıkar ve Netanyahu, daha evvel olduğu üzere siyonist aşırılıkları savunan diğer sağ partilerin de desteği ile yeniden iktidâra gelirse, yanan ümit ışığının, sönmese bile ferini büyük ölçüde kaybedeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Bu durumda Cumhurbaşkanı Herzog, Ganz ve Lapid üçlüsünün Türkiye’ye karşı sâhip oldukları nispeten ılımlı bakışının yerinde yeller esecektir.
Türkiye ile İsrâil arasındaki ilişkilerin en kötü seyrettiği on küsur senelik zaman diliminde en hayırlı iş,
ticâret hacminin bundan etkilenmeden dikkât çekici seviyelerde
seyretmiş olmasıdır. Sıhhatli olan ve ilişkilerin karşılıklı fayda üzerinden kapsamlı bir şekilde yeniden başlayabilmesine dâir ümitleri ayakta tutan da budur. Kopuşun eş anlı olarak hem siyâsal hem de ekonomik sâhalarda yaşanması çok tahripkârdır. Tâmiri de çok zordur. Eğer bugün iki devlet diplomatik ve siyâsal normalleşme adına bebek adımları üzerinden de olsa ilerleyebiliyorsa, bunu en tansiyonlu günlerde bile ekonomik ilişkilerin devam etmiş olmasına borçludur. Burada hiç şüphesiz,
ekonomi siyâsete saha açmıştır.
Akıllarda en çok sorulan sorulardan birisi de, Doğu Akdeniz’in tabiî kaynakları üzerinden yeni bir işbirliği sahası geliştirip geliştiremeyeceği sorusudur. Bu potansiyel yeni ortaya çıkmıştır. Onun, düz bir hesapla, gerilimlerden bugüne kadar etkilenmemiş olan ekonomik ilişkilerin mevcût hacmine eklenmesini beklemek; daha da ileri giderek, bu muhtemel anlaşmanın siyâsal anlaşmazlık konularını da aşmayı sağlayacağını düşünmek bana aşırı bir yorum olarak görünüyor. Burada ters bir denklem kuruluyor. Varolan ekonomik ilişkilerin siyâsete alan açması ile bunu karıştırmamak lâzımdır. Tam tersine, bu büyük işbirliğinin gündeme gelmesi ve işlemesi için
evvelâ siyâsetin ekonomiye sâha
açması gerekir.
İsrâil’in Doğu Akdeniz siyâsetleri, hâl-i hazırda batısında
, kuzeyinde ise
Güney Kıbrıs ve Yunanistan
üzerinde şekilleniyor. Türkiye-Mısır, Türkiye- Yunanistan ilişkilerinin ahvâli ortada. Dahası bu ilişkiler stratejik ve askerî bir derinlik kazanmış durumda. “Necip” Türk matbuatında, yine bilip bilmeden bâzı acul, yüzeysel ve sorumsuz yorumlar yapıldı; Ganz’ın Yunanistan ziyâretini erteleyip Türkiye’ye gelmesini, İsrâil devlet siyâsetlerinde radikal bir dönüşüm olarak niteleyenler, ibrenin Türkiye’den yana döndüğünü söyleyenler çıktı. Bunun aslı olmadığını Ganz’ın, İsrâil’in Güney Kıbrıs’a vermeyi tasarladığı Demir Kubbe savunma sistemi hakkında gazetecilerin kendisine sorduğu sorulara verdiği cevaplarda da berrak bir şekilde görebiliyoruz. Ganz bunun, Türkiye ziyâretiyle bir alâkası olmadığını, İsrâil’in
Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile kurmuş olduğu ilişkilerin apayrı bir fasıl
olduğunu söyledi. Hâsılı İsrâil siyâsal ve askerî yatırımlarını Türkiye ile husûmeti bulunan devletlere yapmakta kararlı ve kesin olarak bunu ayrı bir kompartımanda tutuyor.
O zaman şu sorulabilir: Ganz ne için Türkiye ziyâretini önceledi? Bu ziyârette ikili görüşmelerde Doğu Akdeniz, enerji meseleleri, muhtemelen Türk tarafınca dile getirilmiştir. Ganz’ın bunları dinlediği ve “bakarız” kabilinden geçiştirdiğini zannediyorum. İsrâil’in,
Türkiye ziyâretinde odaklandığı meselenin, Akdeniz değil Karadeniz ve Hazar Denizi;
somut olarak da
Rusya-Ukrayna savaşı, Kafkasya ve İran’da yaşanan ve yaşanması muhtemel olan
gelişmeler olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye ile kurmak istedikleri bir işbirliği varsa, bunun diğer hesaplardan apayrı bir hesap olduğunu tahmin ediyorum.
#İsrail
#Türkiye
#Yunanistan
#Güney Kıbrıs
#Doğu Akdeniz