Gerçekler ve hakikatler

04:0014/11/2024, Perşembe
G: 14/11/2024, Perşembe
Süleyman Seyfi Öğün

Yıldızlı bir gecede tekmil çağrışımlarıyla berâber semâyı, fezâyı uzun uzun seyretmek, belki bir noktaya kadar zevktir. Ama bir noktadan itibâren çok ürpertici de olabilir. İnsan, varlığının ne kadar küçüldüğünü, ne kadar ezildiğini düşünmeye başlar. Semâ ve fezâ gizleri ve gizemleriyle büyümekte, biz ise küçülmekteyizdir. Keşke her şey âlemin gözümüzün önünde ve dışımızda büyümesiyle sınırlı kalsaydı. Fizikanın cilvesine yorar, bir çıkış bulabilirdik. Ama bu yetmezmiş gibi d ışımızdaki âlem

Yıldızlı bir gecede tekmil çağrışımlarıyla berâber semâyı, fezâyı uzun uzun seyretmek, belki bir noktaya kadar zevktir. Ama bir noktadan itibâren çok ürpertici de olabilir. İnsan, varlığının ne kadar küçüldüğünü, ne kadar ezildiğini düşünmeye başlar. Semâ ve fezâ gizleri ve gizemleriyle büyümekte, biz ise küçülmekteyizdir.

Keşke her şey âlemin gözümüzün önünde ve dışımızda büyümesiyle sınırlı kalsaydı.
Fizikanın cilvesine
yorar, bir çıkış bulabilirdik. Ama bu yetmezmiş gibi d
ışımızdaki âlem büyürken, biz herşeyi bir de içimizde büyütürüz.
Kimbilir, belki de dışımızda; üstelik irâdemiz dışında büyüyen âlemlerle, içimizde bir şeyleri; aslında kendi varlığımızı büyüterek eşlenmek arzusudur bu. Meselâ hâtıralar mâziyi, hayâller ise istikbâli büyütür içimizde. Geçmişi ve istikbâli, eşanlı olmasa bile çok hızlı geçişlerle yaşatabiliriz içimizde. Bu,
ânın büyümesidir.
Latin şâir Petrarkus’un “
genişletilmiş zamanlar
” dediği bu olmalıdır. Doğrusu ben biraz daha farklı bakıyor ve bu hâlleri daha çok sıkışmışlıkla açıklıyorum. Evet,
varlığımız, dışımızda büyüyen, içimizde de büyüttüğümüz âlemler arasında sıkışır kalır.

Kimileri bunları hoş bulur ve insanın zenginliği olarak selâmlar. Doğrusu buna iştirak edebilirim; meğer ki arkasındaki trajik ve travmatik derinlikleri ıskalamayalım..

Büyütmek çok defâ yorumlar mârifetiyle olur. Yorumlar bizi gerçeklerden hakikatlere taşır. Hakikat, gerçeklerin gerçekler olarak kalmasına izin vermez. Onları kuşatır ve içine alır.
Hakikati olmayan gerçekler düpedüz ve en kestirmeden bakıldığında ölümcüldür.
Çünkü, daha en başta gerçeklerin gerçeği bizatihi ölümdür ve insan onu bile bile yaşamak zorundadır. Hakikatsiz kaldırılacak bir durum değildir bu.
Kimileri hakikati, en hafifinden bir mübalağa olarak görür. (Onu yalancılıkla suçlayanlar ve gayrı ahlâki bulanlar da vardır). Evet, bâzen hakikatler o kadar varlıktan koparılır ki, inandırıcılığını kaybeder.
Gerçekçilik savaşları
tam da orada ortaya çıkar. “Abartmayalım, büyütmeyelim, yalanlarla yaşamayalım, gerçeklere dönelim” çağrıları uçuşur havalarda. Mesela yüzlerce senelik bir yalanı kurumsallaştırmaktı kilisenin yaptığı..Gerçekçiliğin soğuk duşu bir süreliğine bizi kendimize getirir. Ama çok kısa devam eder bu. Çünkü gerçeklerle yaşanmayacağı ortadadır. Ya, yeniden kadim hakikatlere dönülecek , veyâ kadim hakikatler, New Age kültlerde, meselâ daha basit olarak modern astrolojide olduğu üzere gerçeklerle melezlendirilip yeniden üretilecektir. Çünkü yeni bir hakikat bulmak o kadar da kolay değildir. Nitekim Kilisenin yalanlarına isyan eden gerçekçilik dalgası ya terk edildi, veya
gerçekler üzerinden yeni yalanlar
üretildi. Osho’nun mistisizmi aslında ne kadar gerçekçidir. Beyaz Yakalıların Osho hayranlığı gerçeklerden yılmak, onlardan kaçmak, arınmak için değildi. Hesaplayıcı akıl gerçekçiliğiyle kodlanan Beyaz Yakalılar, “Tanrı en büyük yalandır” diye başlayan Osho’nun hikmetlerinde gerçekçiliği mistisizm ile daha da güçlendirmenin yollarını bulmalarıydı.
Yorumlar ya ihtiyaçların yâhut çıkarların ekseninde yapılır. Eğer
hakikat olarak hakikat varsa; yâni gerçek bükücü hakikatçılığın öngördüğünün dışında, ona vâsıl olmak için bu iki eksenin dışında, çok başka bir eksende hareket etmek lâzım gelir.
Bu, nedret kânununa tâbidir. Konvansiyonel hakikatçilik, beklenebileceği ve kolaylıkla anlaşılabileceği üzere ihtiyaç ve çıkar eksenlidir. Mesele, inanç ile hakikat bağının kopmasıdır. Büyüttüğümüz hakikatlerle kurduğumuz ilişki inanç temelinde hep sorunlu olagelmiştir. Ama modern dünyâlarda çok daha özgül başka bir meselemiz var.
Hakikatlerin nesnellikle kayıtlanması.
Gâliba yeni olan, hakikatin gerçeği kuşatması sarıp sarmalaması değil; tam aksine
gerçeğin hakikati kuşatıp kucaklaması.
Hakikatin gerçeği bükmesine alışkınız. Farklı olan artık gerçekler de hakikati bükebiliyor. Hakikatin izini gerçeklerde aramak..Gerçekte tınlamayan bir hakikatçiliği şüpheli bulmak. Kadim zamanlarda, gerçek ile hakikat , hakikat ile inanç arasındaki mesâfeyi mesele etmek mümkündü. Bugün gelinen aşamalarda hakikatlere gerçekler üzerinden bakılıyor. Hakikat ile inanç arasındaki açıkları sorgulamaya mâni olan retorik hiçbir zaman bugün olduğu kadar totaliter olmadı.
Böyle bir aşamada, hakikatin izi artık maskeli balolarda aranmalıdır.Orada herkes maskelidir ve hiç kimse diğerinin maskesini düşürmeye yeltenmez. Gerçekçilik dalgasının doğurduğu en büyük kırılmalar da buralarda yaşanır. Mesela
vintage
derinliğini kaybeder;
antikada
nesneleşir;
retroda
, Çin malı antika görünümlü radyolarda olduğu gibi
kitch olur. bayağılaşır
. Evet, retro, herşeyi içine alan, lâkin herşeyin içini boşaltan tam bir kırılmadır.

Bu, bir gazete makâlesine sıkıştırılan düşünceler ve tespitler, son 29 Ekim ve 10 Kasım törenlerinde yaşananları anlamak adına bir denemedir. Şimdi soralım bakalım: Meselâ, tekmil medyada, beşinci sınıf edebiyatların patlatıldığı iç gıcıklayıcı metinlerle, necip Türk müteşebbislerinin yaptığı iki günlük reklamasyon Cumhuriyetimizin gerçeği midir, hakikati mi? Cumhûriyetçi olmakla bisküit üretmenin bağı nedir? Sonra gelsin 10 Kasım.. Ulu Önderin vefâtıyla, mesela turistik oteller zincirinin ne alâkası olabilir? Yoksulluk, çâresizlik, ümitsizlik ile başlayan kara tabloların, elinde Ata’sının resmi ve bayrağını taşıyan çocuk mâsûmiyetiyle aydınlanıp birden üretime, bolluğa evrilmesindeki hikmet nedir? Nedir o siyah beyazlardan renkli karelere geçişteki esrar? Cumhûriyet ve Mustafa Kemal Atatürk’ün belediyeler mârifetiyle pop şarkıcılarına peşkeş çekilmesinin gerçeği ödenen bol sıfırlı paralarsa, hakikati nedir?…

#siyaset
#gündem
#Süleyman Seyfi Öğün