Ekonomi, siyâset ve nüfûs

04:005/08/2024, Pazartesi
G: 5/08/2024, Pazartesi
Süleyman Seyfi Öğün

70’li senelerin sonlarıydı. Artık hayâtta olmayan bir büyüğüm ile sohbet ediyordum. Elinde İngilizce yazılmış “Dünyâ Nüfûsu” başlıklı bir kitap vardı. Sorduğumda bana, “Önümüzdeki asrın en büyük sorunu bu olacak” demişti. O zaman çok yadırgamış, hattâ küçümsemiştim. Meğer ne kadar haklı ve öngörülüymüş.. Kapitalist toplumlar eşitsizliğin hüküm sürdüğü sınıflı toplumlardır. Dolayısıyla toplumsal hayâtlarda sınıf çatışmaları da kaçınılmazdır. Bu çatışmaların sermâye-emek çelişkisine dayandığı da


70’li senelerin sonlarıydı. Artık hayâtta olmayan bir büyüğüm ile sohbet ediyordum. Elinde İngilizce yazılmış “Dünyâ Nüfûsu” başlıklı bir kitap vardı. Sorduğumda bana, “Önümüzdeki asrın en büyük sorunu bu olacak” demişti. O zaman çok yadırgamış, hattâ küçümsemiştim. Meğer ne kadar haklı ve öngörülüymüş..

Kapitalist toplumlar eşitsizliğin hüküm sürdüğü sınıflı toplumlardır. Dolayısıyla toplumsal hayâtlarda sınıf çatışmaları da kaçınılmazdır. Bu çatışmaların
sermâye-emek çelişkisine
dayandığı da ezber bir bilgidir. Sınıfsal mücâdelelerin çok yoğun ve keskin yaşandığı 19. Asırda Marx’ın da içinde bulunduğu bâzı sosyalist ideologlar, bunun târihsel bir fırsat olduğunu düşündüler. Aşırı bir çıkarsamaydı bu. En başta da, tahlil seviyesinde hayâtın maddî yapılarına öncelik veren kendi metodlarına aykırıydı. Maddi unsurların belirleyiciliğini vurguladıktan sonra, târihin değiştirici gücü olarak ideolojik -siyâsal mücâdele gibi gayrımaddî yapıların seferber edilmesinden başarı beklemek gibi mantıkî bir hatâydı. Nitekim Paris Komünü’nde olduğu üzere, modern devletlerin bürokratik ve silâhlı güçlerini kullanan kapitalist sınıflar işçi sınıfı hareketlerini ezmekte son derecede başarılı oldular. Gâliba atlanan sermâye-emek çelişkisinde,
emeğin sistemin nesnesi olduğunun
atlanmış olmasıydı.
İkinci derin çelişki ise
Marx’ın antikapitalizminin zannedildiği kadar antikapitalist olmamasıydı
. Marx temelde, kapitalizmin üzerinde yükseldiği sanâyinin ve teknolojinin insanlığı geliştiren çok ileri bir târihsel adım olduğuna inanıyordu. Sosyalist bir toplum olsa olsa,
kapitalizmin bağrından,
onun sağladığı
târihsel bir fırsat
olarak tezâhür edebilirdi. Bu da yine mantıkî bir hâta olarak, sanayi ve teknolojiyi, o çok kaçındığı formel mantığa çok uygun olarak kapitalizmden ayrıştırması mânâsına geliyordu. Hâlbuki, eşyânın rengi nasıl ondan ayrılamazsa, sanâyi ve onu besleyen bilim ve teknolojinin târihi de kapitalizmden ayrıştıştırılamazdı. Nitekim kapitalist dünyâ ile bilim, teknoloji ve sanayileşme yarışına girişen pratik sosyalizmin, evvelâ Sovyetler Birliği’nde, daha sonra da Çin’de olduğu üzere kapitalizme kolayca evrilmesi de bu sebeple oldu. Marx, kapitalizmi, tekmil kurum ve kuruluşlarıyla toptan yıkmak isteyen Bakunin vd anarşistleri entelektüel olarak gelişmemiş buluyordu. Hâlbuki onların çocuksulukları bir tarafa, radikallikleri daha doğru bir teşhisi temsil ediyordu. Sosyalist bir toplum
kapitalizmin bağrından değil, olsa olsa toptan yıkımı
üzerinden gelişebilirdi. Hâsılı en azından nazarî olarak daha tutarlıydılar.
Kapitalizm, 19. Asır boyunca hırpaladığı, ezdiği işçi hareketlerini, II. Umûmî Harp sonrasında yatıştırarak nesneleştirme yolunu seçti. Yoz, lümpen bir
orta
sınıflaşma tam da bunu anlatır. İbn-i Haldun’un kavramıyla “ümranlaşan” işçi sınıfının târihi dönüştürmek iddiası da çöktü. Kapitalizmi içinden çıkılmaz sorunlara yuvarlayan süreçler
kapitalizmin
işçi sınıfını nesneleştirme gayretlerinin eseridir. Bilhassa orta sınıflaşma süreçleri sâdece işçi sınıfının siyâsal-ideolojik mücâdele azmini kırmakla kalmadı; kapitalizmin verimliliklerini de düşürdü. Palazlanan ve mâliyeti artan yeni orta sınıf işgücü zamân içinde bir de iş beğenmez oldu. 1960’ların ortalarından başlayarak kapitalist toplumlarda, o mâhut
tam istihdam eşiği
kırıldı ve işgücü açığı doğdu. Açık, artık iyi kötü siyâsal bağımsızlıklarını elde etmiş, lâkin halkları açlıktan kıvranan proleter uluslardan devşirildi. Son derecede düşük ücretlerle çalışmaya âmâde olan bu topluluklar, orta sınıflaşmış işçi sınıflarının beğenmediği en pis işleri yapıyorlardı. Zamân içinde bu nüfûs trafiği kontrol edilemez hâle geldi. Kendi içinde bir çevrimi oluştu. İlk gelenler orta sınıflaşıyor, yerleşik orta sınıfların refâhını eksiltiyorlardı. Onların bıraktıkları iş kollarına ise marjinaller, sonradan gelenler yerleşiyorlardı.
1990’lardan başlayarak
sermâyenin ucuz mâliyetlere
sâhip coğrafyalara kayması bu gelişmelere, deyim yerindeyse tuz biber ekti. İstihdam eksilmeleri ve neoliberal siyâsetlerle garantileri ve teşkilatlanmaları budanan, refaha alışmış orta sınıfları daha da sıkıntılı hâle düşürdü.

Nihâyet, yeni sömürgecilik üzerinden kaynakları kurutulan, mütemâdiyen borçlandırılarak kan kusturulan sözde bağımsız uluslar, neoliberal siyâsetlerin dışında bir de gemi azıya almış neoconların gazâbına uğramaya başladılar. Savaşlar ve iç savaşlardan kaçan milyonlarca insan artık yasa dışı göç olarak târif edilen gayrı insânî bir trafik üzerinden kendilerini Avrupa ve Amerika’ya atmanın derdine düştüler. Ortaya korkunç manzaralar çıktı. Elyevm bu süreçlerin en âteşin evresindeyiz.

Bugün kapitalist merkez dünyânın başat meselesi, Yeni Kavimler Göçü olarak zikredilen bu dalgalardır. Orta sınıf lümpenleşme elyevm derinleşerek devâm ediyor. O kadar ki siyâseti artık doğrudan şekillendiriyor. Batı’da
sağ giderek yabancı düşmanlığı, sol ise yabancının himâyesi
mânâsına geliyor. Her ikisinin müşterek paydası
bönlüktür
. İlki nefret diğeri ise sığ bir saflık yüklü.

Birleşik Krallık’da son günlerde dalga dalga yayılan hâdiseler artık cerahatın patlama noktasına işâret ediyor. Endişem bu hâdiselerin Avrupa ve Amerika’yı da vurması. Bilhassa yabancı düşmanlığının Müslüman düşmanlığına evrilmesi ve Türkleri hedeflemesi.

Kapitalizm sistemik krizlerini yaşıyor. Onun bir sistem olarak çözülmesi ve çökmesi kendi derin çelişkilerinin eseri. Bu süreç tamamlanmadan insan irâdesi için yeni bir fırsat doğmayacaktır. Başat mesele ise bu fırsatın içini doldurabilecek bir hazırlığın olmaması. Korkarım ki bu fırsat idrak edilmeden sönüp gidecek..

#Ekonomi
#Siyaset
#Süleyman Seyfi Öğün