Batıların kavgası (2)

04:0030/12/2024, Pazartesi
G: 30/12/2024, Pazartesi
Süleyman Seyfi Öğün

II. Umûmî Harp sonrasında ortaya çıkan Avrupa manzarası, artık Angloamerikan olarak târif edilecek olan bir güç merkezinin kesin hâkimiyetini ifâde eder. İngiltere artık tek başına bir dünyâ hâkimiyetini devâm ettiremeyeceğinin farkındaydı. Bu sebeple, aralarında derin târihsel bağlar olan ABD ile ortak olmuştur. Yine de durumdan çok da memnun olduklarını düşünmüyorum. Aralarındaki derin bağlara, ilişkilere ve benzerliklere rağmen derin farklar da mevcuttu. Ama yapacak bir şey yoktu. Güçlü aristokratik


II. Umûmî Harp sonrasında ortaya çıkan Avrupa manzarası, artık
Angloamerikan
olarak târif edilecek olan bir güç merkezinin kesin hâkimiyetini ifâde eder. İngiltere artık tek başına bir dünyâ hâkimiyetini devâm ettiremeyeceğinin farkındaydı. Bu sebeple, aralarında derin târihsel bağlar olan ABD ile ortak olmuştur. Yine de durumdan çok da memnun olduklarını düşünmüyorum. Aralarındaki derin bağlara, ilişkilere ve benzerliklere rağmen derin farklar da mevcuttu. Ama yapacak bir şey yoktu.
Güçlü aristokratik geleneklere sâhip olan İngilizler ABD’yi,
kaba, hattâ hafif tertip bön
bir güç olarak görürler. İnce İngiliz mizâhındaki ABD imgesine çok dikkat etmişimdir. İngilizler, başta Amerikalıların konuştuğu İngilizce olmak üzere yaygın Amerikalı zihniyeti ve davranışları ile inceden inceye alay ederler. Amerikan zihniyetinin veri tabanları dışında bir dünyâ algısı ve değerlendirmesi olmadığını iyi bilirler. Hâlbuki kendileri dünyâ bilgi ve görgüsüne derinliğine sâhiptirler.
Evet
güç hiç şüphesiz ABD’dir; ama bu gücün İngiliz aklı olmaksızın bir
mânâ ifâde etmeyeceğinin bilincindedirler.
Hattâ bu farklılığı bir avantaj olarak kullanmayı da öğrenmişlerdir. Dünyâdan artık çekerken en pis işleri ABD’nin sırtına yüklemeyi, ama artıktan en fazla payı kontrollerinde tutmayı da çok ince tezgâhlamayı bilmişlerdir. Ama ortağının yönetilmesinin o kadar da kolay olmadığı ortadadır. Süveyş hâdisesinde kovboydan yediği tokadı İngiliz derin devletinin hafızasına kazıdığını düşünüyorum.
Kıt’a Avrupası, II. Umûmî Harp sonrasında ağır bir cezâya çarptırıldı. Bilhassa Almanya âdeta bir iş merkebine dönüştürüldü. (Pasifik’te Japonya’nın başına gelen de buydu). Avrupa deliler gibi çalışıp üretecek, Angloamerikan çekirdek ise onu adına dolar denilen kâğıt ile satın alıp tüketecekti. Bu aslında tam da bir ABD hesapsızlığıydı. ABD ürünlerine çok güveniyor, Avrupa ürünlerinin kendi standartlarıyla boy ölçüşemeyeceğini düşünüyorlardı. Ama tersi oldu. Silahlanma harcamalarının yükünden kurtulan Almanya üretimde, bilhassa
makine /kimyâ
sektöründe yüksek standartlar tutturmuş ve ABD piyasalarında çok büyük bir hisse sâhibi olmuştu. Otomotivde, Amerikan otomotivinin merkezi olan Detroit’i haritadan silecek kadar ileri gitmişlerdi. (Japon otomotivi de aynı şeyi yapmıştı).
Almanya 1950’lerden başlayarak Fransa ile anlaşmış ve adım adım Avrupa Birliği oluşturulmuştu.
Avro zone üzerinden dolar baskısını finansal bir müdafaa hattı da geliştirmişlerdi. 1990’lara gelindiğinde, Avrupa’nın performansları artık Angloamerikan çekirdek; bilhassa da İngiltere için alarmı çalıştırmaktaydı. En beter gelişme ise,
Almanya’nın Yumuşama süreçlerinin avantajını kullanarak ve bittabi AB’nin Avrasya ile kurduğu, bilhassa Rusya ile kurduğu enerji ilişkileriydi.
Brandt Doktrini tam da buna işâret ediyordu. Bu, Almanya’yı, İngiltere’nin hâkim olduğu Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına mahkûm olmaktan görece kurtarıyordu. Duvar yıkıldıktan sonra
Almanya, “özgürleşen” Doğu Avrupa’da ve Balkanlarda hâkimiyet sâhasını
büyütmekteydi. Nihâyet son olarak Rusya üzerinden yükselen yeni yıldız Çin ile yakınlaşmanın yollarını bulmaktaydı. Hâsılı,
AB’nin Doğu’ya açılma siyâsetleri
Angloamerikan çekirdeği son derecede rahatsız etmekteydi. Bardağı taşıran damla,
Saddam’ın, arkasından Kaddafî’nin avro üzerinden petrol satabileceğini
açıklamasıydı. Artık düğmeye basmak zamânı gelmişti.
İngilizler, yanlarına ABD’nin, evvelâ Cumhûriyetçiler daha sonra da Demokratlar arasında güç bulan Neocon kadrolarını alarak harekete geçti. Arap dünyâsı perişân edildi. İngiltere’nin AB’den çıkması ve hemen arkasından
Büyük Britanya Doktrinini
ilân etmesi ardışık hâdiselerdi. Avrupa (Almanya) ile Avrasya’nın (Rusya) yakınlaşması İngiltere için asla kabûl edilemez bir durumdu. Ukrayna çatışma sâhası olarak tâyin edildi ve MI6’in, muhtemelen CIA ile berâber yürüttüğü hazırlıklar neticesinde Rusya-Ukrayna savaşı çıkartıldı. Neocon hâkimiyetindeki Demokratlar, Biden önderliğinde bu projeye destek vererek Avrupa’nın üzerine çöreklendiler.
Kuzey Akım
havaya uçuruldu. Rusya yalnızlaştırıldı ve düşmanlaştırıldı. Hâsılı AB-Avrasya hattı berhâva edildi. Gelin görün ki, küreselleşme düşmanı kovboy ruhlu Trump Angloamerikan çekirdek için ciddî bir mesele olarak ortaya çıktı. Onun öncelikleri ile İngiltere’ninkiler arasında bir ayrışma doğdu. Trump, Rusya-Ukrayna savaşını bir şekilde, ama âcil olarak bitirmek ve enerjisini Pasifik’e, Çin’e karşı teksif etmek istiyor. Hâsılı,
Avrupa ile Avrasya arasına bir Pax Americana plânı giriyor.
Bu, İngiltere’nin asla istemediği bir şey. Onlar kurdukları poker oyununun devâmını ve Rusya’nın iyice zayıflatılmasını istiyorlar.
İkinci çatlak ise Sûriye üzerinden Ortadoğu’da zuhûr ediyor. Trump iflâh olmaz bir Siyonist olarak yayılmacı ihtiraslarla hareket eden ve Ortadoğu’da istediği haritalar çizilip kabûl edilmeden durmayacağı belli olan Netanyahu’ya dur diyebilecek mi? İngiltere’nin istediği,
Ortadoğu’ya bir Pax Britanica getirmek.
Sûriye bu sürecin kilit taşı. Avrupa’yı Ortadoğu ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına mahkûm etmek. Yatışmış bir İsrâil ile Hindistan’ı kavuşturmak, sâkinlemiş bir Sûriye, Irak, Körfez ile Türkiye’yi birleştiren Kalkınma Yolu vb yolları bir an evvel işlerliğe kavuşturmak.
Pax Britanica, Farsları oyun dışına iterek İbrânî, Arap ve Türk dünyâsı arasında bir kaynaşma arzusunda.
Tekmil tarafları iknâ edecek bir formülleri var mı, bilemiyorum. İşlerinin hayli zor olduğu muhakkak. İngiltere’nin ne kadar esnek ve pragmatik olduğunu biliyoruz. Eğer bir dizi beklenmedik hâdise yaşanır; Pax Britanica tasarımı çöpe atılacak; tehir veyâ tedbil edilecek olursa birilerinin ayağının boşa düşeceği ve bu oyundan düşeceği muhakkak.
2025 ve onu tâkip edecek zaman aralığında
Angloamerikan çekirdekte, İngiltere’nin öncelikleri ile ABD’nin öncelikleri arasında çatlamalar olabileceğini
düşünüyorum. (Hoş, neticede anlaşmayı da bilirler). Diğer taraftan, son gelişmeler karşısında alabildiğine ezilmiş olan Avrupa yeni senede nerelere evrilecek? Bunu da bilmiyoruz. Bildiğimiz Batıların arasındaki rekâbet buudlanarak devâm ediyor olması. Şu aralar herkes haklı olarak Sûriye’ye odaklanmış vaziyette. Sûriye’de
Türkiye-İngiltere-Katar
üçlüsünün artan gücü karşısında iki blok daha var. İlki, süreçten ürken
Körfez ve Mısır Araplığı.
Diğeri ise Kürt kartını hâlâ elinde sıkı sıkı tutan ve
ABD
-İsrâil ikilisi. Bilek güreşi devâm ediyor. 2025 ve sonrasında coğrafyamızda yaşanacaklar Batılar arasındaki rekâbet, gerilim ve öncelik farkları atlanarak anlaşılamayacaktır.
#Politika
#Süleyman Seyfi Öğün
#Siyaset