Orta sınıf târihi, bir
sürecinin içinden geliyor. Çileli yollardan geçerek
insanın kendisini başaran
(selfmade man),
kendi şahsiyetini vücûda getiren ve sınıfsal kültürlenmesini sağlayan, hatırı sayılır bir dünyâ görüşü olan
sosyal bir oluşumdu bu. Pek çok açıdan eleştirilebilir; ama özünde saygıdeğer olduğu teslim edilmelidir. Burjuva dünyâsı tarihsel-kültürel bir kategoridir. Ama zaman içinde, bilhassa konvansiyonel Marksizm’in tesiriyle burjuva kavramı dejenere olmuş,
. Bu maddîleşmeye, itaatkâr babyboomer nesiller üzerinden, yeniden bölüşüm süreçlerinin kapsamında,
sefil durumdaki aşağıdakilerin burjuva standartlarına eklemlenmesi
mânâsına gelen yaygın bir demokratikleşmenin eşlik ettiğini biliyoruz. Neticede, iddialı kültürel derinlikler taşıyan burjuvalaşma süreçleri yavan, nihâî tahlilde
tüketim örüntüleri temelinde , geçinme endeksleriyle ölçümlenen yavan bir orta sınıflaşma
tarafından teslim alınmıştır. Bununla da kalmamış, orta sınıfların büyümesinin istikrârın ve düzenin sigortası olduğunu imleyen yaygın bir bakış ortaya çıkmıştır. Modern sosyolojide yapılan orta sınıf analizlerinde bunları rahat bir şekilde tâkip edebiliyoruz. Hâsılı,
orta sınıflaşma maddî bir süreç ve kültürel olarak burjuvalaşmanın bastırılması, sönümlendirilmesidir.
Son krizlerle berâber bu sınıf da hızlı bir erime sürecine girdi. Mesele bunu nasıl karşıladıklarıyla alâkalı.. Hemen belirtilere (semptonlara) bakalım: Şaşkınlık, ne yapacağını bilmezlik, hiddet, yolsuz, yordamsız bir kıyam hâli..Demogog liderlikler, partilemeleriyle mâruf Sanna Marin’ler, donuk Magdelena Andersson’lar, Olaf Scholz’ler ..Kitleleri ise Sarı Gömlekliler ve türevleri.. İşte Avrupa’nın ayarının kaçtığı yerler…