Türkmen Beyi

04:0011/01/2018, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Serdar Tuncer

Kötü bir iktidarın varlığından daha kötü olan şey iyi bir muhalefetin yokluğudur. Daha vahimi, demokrasilerde iyi muhalefet diye bir şey yoktur. Ötesi, demokrasi dediğiniz şeyin mayası hepten bozuktur. İtiraz eden dostları Sokrates, Platon, Hegel ve Nitzsche ile çaya bekleriz. Kurabiyeler de Rousseau ve Hobbes’dan...Yazı aslında burada bitti ama bu yazı Sayın Devlet Bahçeli’yi ayakta alkışlamadan bitmesin diye meseleyi kısaca arz etmem lazım. Bizde muhalefetin iki asli vazifesi vardır: İktidarın

Kötü bir iktidarın varlığından daha kötü olan şey iyi bir muhalefetin yokluğudur. Daha vahimi, demokrasilerde iyi muhalefet diye bir şey yoktur. Ötesi, demokrasi dediğiniz şeyin mayası hepten bozuktur. İtiraz eden dostları Sokrates, Platon, Hegel ve Nitzsche ile çaya bekleriz. Kurabiyeler de Rousseau ve Hobbes’dan...


Yazı aslında burada bitti ama bu yazı Sayın Devlet Bahçeli’yi ayakta alkışlamadan bitmesin diye meseleyi kısaca arz etmem lazım. Bizde muhalefetin iki asli vazifesi vardır: İktidarın yanlışına yanlış demek; doğrusuna doğru dememek. Birinci vazife ile bir alıp veremediğim yok, derdim ikincisi ile çünkü yanlışa yanlış demek ne kadar doğru ise, doğruya doğru diyememek o kadar yanlıştır. İyi muhalefet olmanın yolu, doğruya yanlış demekten geçiyorsa ve bu yanlış bir şeyse bu yanlışı yapandan nasıl iyi diye bahsedebiliriz? İyi muhalefet diye bir şey yoktur derken kastım tam olarak budur. Diyeceksiniz ki; “Ama muhalefet partisi iktidarın doğrusuna doğru dediği vakit kendi varlığını inkâr etmiş olmaz mı?” Evet, kesinlikle haklısınız. Bendeniz de demokrasinin mayası bozuk derken işte bundan bahsediyor.

Geçenlerde TBMM’de tartışmaya sebep olan Necip Fazıl cümlesini hatırlayalım: “Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürmek şartıyla vatanı düşürmeye bile razıdır.” Acı ama maalesef böyle. Demokrasi tarihimizin kahrolası ezberi bu. Muhalefet partisi dediğin sadece iktidarın doğrusuna bile yanlış demekle kalmamalı, iktidar düşsün diye yanlışına doğru diyecek onursuzluğa da sahip olmalıdır. Hatta ülkeyi batırmak yahut karıştırmak gibi bir kötülüğü koordine için bizzat pozisyon alabilecek kadar karaktersiz ve şahsiyetsiz olmalıdır.

Demokrasilerde muhalefetin iyiliği, devlet ve milletine kötülük yapabilmekteki ustalığı ile ölçülür.
Bu saçma ölçüyle dönüp baktığımızda, demokrasi tarihimiz boyunca muhalefeti iyi yapanlar çoktur ama iyi muhalefet yok denecek kadar azdır. Fark nerede? Muhalefeti iyi yaptığınız vakit belki ülke elden gider ama size iktidar olma şansı doğabilir; iyi muhalefet yaptığınız vakit belki ülke kurtulur ama siz iktidar olma şansını hepten yitirebilirsiniz. Birincisini yapabilmek için çok kabiliyetli olmanıza gerek yok; omurgasız ve haysiyetsiz bir ihtiras budalası olmanız kâfidir. İkincisini yapabilmek öyle mi ya? Duruşunuz, ilkeleriniz, devlet ve millet sevdanız olacak; acımasızca eleştirilmeyi göze alacaksınız, bedel ödeyecek kadar yiğitliğiniz olacak, meselenin memleket olduğu yerde kendinizden vazgeçebilecek kadar gözü kara olacaksınız.

Sayın Devlet Bahçeli 15 Temmuz’dan bu yana yapmakta olduğu birbirinden kritik hamlelerle muhalefete dair klasik ezberlerimizi bozmuş, bütün Türkiye’yi şaşırtmış ve anlaşılan o ki şaşırtmaya da devam edecektir. Bu yeni ve demokrasinin mayasını dahi afallatan muhalefet anlayışı için kendilerine milletçe ne kadar müteşekkir olsak azdır, kendilerini hürmetle ayakta alkışlıyoruz.

Sayın Bahçeli, bu hafta başında yaptığı açıklamalarla, Yenikapı ruhunun Yenikapı’da kalmadığını bir kez daha net bir şekilde ortaya koydu. Hatırlayalım mı? Özetle: “2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP olarak aday göstermeyeceğiz. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığını destekleyeceğiz. Bunun için herhangi bir talebimiz söz konusu değildir ve olamaz. 2019’dan sonraki 5 yılda da AK Parti’yi desteklemeye devam edeceğiz.”

Öyle sanıyorum ki bu cümlelerin bu netlikte bu katiyetle ve şimdiden ifade edilmesi sadece bizi değil Sayın Cumhurbaşkanı’nı ve AK Parti kurmaylarını da şaşırtmıştır. Peki, İyi Parti’nin ülkücü seçmene alternatif olmaya çalıştığı, Abdullah Gül’ün yeni bir muhafazakâr oluşum kuracağı söylentilerinin ortalıkta dolaştığı, AK Parti’ye AK Parti içinden dahi cılız seslerle olsa bile eleştirilerin getirildiği bir zamanda bu açıklamalar neden yapılmıştır, neyi göze alarak yapılmıştır ve ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Neden meselesine geleceğim ama önce diğer iki soruya cevap arayalım:

Açıklamanın muhtemel sonuçları ne olur?

Şayet söylendiği gibi yeni bir parti kurmak niyeti var ise Sayın Gül, bu kesin destekten sonra mutlaka bir kez daha düşünecektir. CHP başta olmak üzere diğer muhalefet partileri şimdiden 2019 planlarını gözden geçirmek durumunda kalacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hem kendi seçmeni, hem Türkiye ve dünya ölçeğinde güç ve itibarı bu açıklamayla iyiden tahkim edilmiştir. AK Parti iktidarının uzun soluklu planlar yapabilmesinin önü ciddi bir şekilde açılmıştır.

Açıklamayla neler göze alınmıştır?

MHP içinden ve ülkücü seçmen kitlesinden gelebilecek eleştiriler başta olmak üzere, İyi Parti ve CHP’nin MHP’yi yıpratmak için söyleyebileceği bütün argümanlar ve bunların sonuçları göze alınmıştır. Dahası; “Herhangi bir talebimiz yoktur ve olmayacaktır” demek suretiyle seçim barajının düşürülmemesi halinde MHP’nin TBMM’de temsil edilememesi pahasına bu açıklama yapılmıştır.

Açıklama neden yapılmıştır?

Sayın Bahçeli’nin bir bildiği var. Ülkücü kesimin bir kısmının zannettiği gibi MHP böylelikle tasfiye edilmemekte, bilakis Cumhurbaşkanlığı referandum sürecinden bu yana Türkiye’nin gündem belirleyen partisi sıfatıyla kilit bir konuma yükseltilmektedir.
Böyle derken bazı Ankara gazetecilerinin, Sayın Bahçeli’nin, bu çıkışları partisinin kilit konumunu güçlendirmek adına yaptığı yorumlarına katılmadığımı da ifade etmek isterim. Bir şeyi sizin bir sebeple yapmanız başkadır, o yaptığınız şeyden öyle bir netice çıkması çok daha başka.

Bildiğinin ne olduğunu konuşmasında söyledi MHP Genel Başkanı: “7 Ağustos’ta başlatılan ruha MHP sadıktır. Yenikapı meselesini de iyi anlamak lazımdır.”

Devlet Bahçeli’nin kritik hamlelerini doğru tahlil edebilmek için ihtiyacımız olan şifre bu cümlelerde gizli. Evet, 15 Temmuz’u kimin yaptığı, niçin yaptığı, neden yapamadığı, bundan sonra neler yapmak isteyeceği, istediğini başarırsa Türkiye’nin sonunun ne olacağı, başaramamaları için nelerin yapılması ve yapılmaması gerektiği sorularına cevap vermeden bu hamleleri anlamak ve doğru yorumlamak mümkün değildir.

Türkiye tarihi yazılırken isminin minnet gözyaşlarıyla anılacağına inandığım yiğit Türkmen Beyi’ni hürmet ve şükranla bir kez daha ayakta alkışlıyorum.

#AK Parti
#MHP
#Seçim