Fakirin parası zenginin duası

04:0014/02/2019, Perşembe
G: 14/02/2019, Perşembe
Serdar Tuncer

Kurban Bayramı’nın üç gün kadar öncesinde Konya’da bir meczup, bayramlık birkaç parça kıyafet almak için çarşının yolunu tutar. Parası yoktur ama önceki bayramlardan tecrübe ettiği kadarıyla esnafın cömertliğine itimadı vardır. Selamın aleyküm deyip bir dükkânın kapısından girer, meramını anlatır mahcubiyetle. Aldığı; “İş yok güç yok evladım bir başka zaman belki” cevabıyla gerisin geri çıkar dükkândan. Bir sonraki mağazaya girer umutla ama hem başı kalabalıktır mağaza sahibinin hem vermeye gönlü

Kurban Bayramı’nın üç gün kadar öncesinde Konya’da bir meczup, bayramlık birkaç parça kıyafet almak için çarşının yolunu tutar. Parası yoktur ama önceki bayramlardan tecrübe ettiği kadarıyla esnafın cömertliğine itimadı vardır. Selamın aleyküm deyip bir dükkânın kapısından girer, meramını anlatır mahcubiyetle. Aldığı; “İş yok güç yok evladım bir başka zaman belki” cevabıyla gerisin geri çıkar dükkândan. Bir sonraki mağazaya girer umutla ama hem başı kalabalıktır mağaza sahibinin hem vermeye gönlü yoktur.



“Allah versin evladım, haydi bakalım, haydi” diyerek uğurlar o da meczubu. Canı sıkılır, yüzü düşer ama yitirmez umudunu, bir başka mağazaya girer ama nafile. Çaldığı bütün kapılar kapanır birbiri ardınca. Ne garipte umut biter ne esnafta bahane... Daha da eyvallah edesi kalmaz kimseye, “Amaaan” der, “Varsın bu bayram da böyle geçiversin, bunlara ne minnet edeceğim.” Tam çarşıdan çıkacakken son bir mağaza takılır gözüne, girmek istemez pek, bayram sabahı gelir aklına, cesaretini toplayıp dalar içeri, kekeleyerek: “Selamın aleyküm hacım, bayramlık birkaç bir şey bakacaktım, param da yok gerçi.” “Ve aleyküm selam” deyip gülümser hacı abi. Görmüş geçirmiş adamdır, halden anlar, “Bayramlık kolay” der “Gel hele otur bakalım, aç mısın?” Açım der bizimki mahcubiyetle. Hacı Abi seslenir çırağına: “Oğlum oradan iki tandır söyleyin, birer buçuk olsun.” Yüzü güler garibin, yemek bitince bir daha seslenir çırağına hacı: “İki sac arası söyleyiver oğlum, sıcağından şöyle.” Bayramı etmiş kadar olur bizimki, tatlının ardı sıra sade kahveler keyifle höpürdetilir, evet der hacı abi, “Elbise mi diyordun evlat, neydi?” “He hacım, malum önümüz bayram...” Cümlesini tamamlamasına gerek kalmaz, seç der hacı abi, istediğini alabilirsin. Şaşırır bizimki, “Nasıl yani buradan mı, istediğimi mi?” Başını sallar mütebessim; “Tabi evladım, ya nereden seçeceksin?” Bir kat daha şaşırır, alışmıştır zira kendisine deponun yolunun gösterilmesine; malum satılmayan eskiler de depoda olur, defolular, iadeler de.

Sevinçle gezinmeye başlar elbiseler arasında, tezgâhtarlar paralı adamlarla ilgilenir gibi yardımcı olurlar, yüzü güler, bir kat elbise seçer, teşekkür etmek için kasaya doğru yönelir, mutluluktan havaya uçacak gibidir. Hacı Abi çatar kaşlarını babacan; “Ah be oğlum” der, “Bayram üç gün, haydi üzerine bir şey döktün, ne giyeceksin sonra? Seç bakalım bir elbise daha!” Kalbi tebessüm eder, yüzü ışıldar, gerisin geri dönerken, o arada ettiği dualar buradan Kâbe’ye yol olur. Tezgâhtarlar iki elbiseyi de güzelce paketler, poşetleri kaptığı gibi soluğu kasada alır, eve gidip giyecektir elbiselerini, kim bilir kaç defa çıkartıp çıkartıp giyecektir hem de. Hacı Abi’nin keyfi gelir onun gülen yüzünü görünce sarılır boynuna, kaşla göz arasında cebine bir kaç kuruş harçlık sıkıştırır, kapıya kadar uğurlar.

Gözleri dolar garibin, döner hacıya, şöyle gönülden, gökleri sarsacak kadar gönülden, Hacım der; “Allah senden razı olsun.” Âmin der Hacı Abi, cümlemizden...

Meczup çatar birden kaşlarını, açar ağzını, yumar gözünü: Cümlesinin ta…! Senden razı olsun.

Güldüğünüzü görür gibiyim ama bu anlattığım bizim hikâyemiz. Var mı yok mu, şüyuu vukuundan beter mi bilmem ama ekonomik kriz sadece patatesin soğanın fiyatını yükseltmedi, bizim ipliğimizi de pazara çıkardı, haberiniz olsun. Vaktiyle bir Allah dostu, yalnız kalamamaktan şikâyet eden müridine; “Seninki de dert mi evladım” demiş, “tanıdığın zenginlerden borç al, fakirlere borç ver, bak bakalım etrafında kimsecikler kalıyor mu?” Biz de çok yalnızız 2019 Türkiye’sinde farkında mısınız? Kimsenin kimseye el uzatası yok, derdiyle dertlenesi yok, itimadı yok. Hâlbuki Ey Allah’a ibadet eden cimri kardeşlerim! Allah ibadet etmez -haşa- ama verir, isteyene vermek Allah mesleğidir ve ibadetin ta kendisidir! Hüseyin Kutlu hocam, Peygamber Efendimizin borç vermenin güzelliğinden bahsetmesinin akabinde sahabe efendilerimizin Medine çarşılarına çıkarak, yok mu borç isteyen diye nida ettiklerinden bahsetti. Özendiğimiz ahlak; borç vermek için adam ararken içinde bulunduğumuz ahval, borç alacağız diye etrafımızda adam bırakmadı, bu mudur? Sevdiğim bir dostum bu meselelerden konuşurken fıkra diye bir şey anlattı ama bana yaşanmış gibi geldi. Adam kendisinden borç isteyen arkadaşına demiş ki: “Gardaş para bu yahu, can mı ki verek?”

Böyledir bu işler can istesen herkes kardeşindir ama para isteyince herkes kendi babasının oğlu oluverir. Müslümanın parayla imtihanı bahsinde fena çuvalladık dostlar. Sol arka cebimizde değil kalbimizin üstünde taşıyoruz artık cüzdanlarımızı, sosyeteye karıştık. Ârifler parayı sol elle tutan adamları severlermiş. Necis bir şeyi, kendisinden kurtulunmak istenen, varlığı rahatsız eden bir şeyi tutar gibi, sol elinin ucuyla tutan adamları... Bir bakalım mı kendimize, bizde durum ne? Bir caminin giriş kapısının hemen yanına bir levha iliştirildiğini işitmiştim: “Bu cami zenginlerin duası fakirlerin parasıyla yaptırılmıştır!” Güler misin ağlar mısın? Şâh-ı velâyet buyurmuşlar ki: “Şaşarım o cimrilerin haline, dünyada fakirler gibi yaşarlar ahirette zenginler gibi hesap verirler!” Şimdi gül gülebilirsen!

En son ne zaman bir fakirin karnını doyurduk? Ne zaman giydirdik bir yetimi en son? Bir kardeşimizin derdiyle kendi derdimiz gibi ne zaman dertlendik? Bizden bir borç isteyene, bahane üretmeden, geri vereceği zamanı sormadan ne zaman verdik Allah’a borç verircesine? Bir öğrencinin bursu olabildik mi vara yoğa bakmadan? Sırtımızdakini çıkarıp üşüyen bir garibe kaçımız giydirebildik, tereddütsüz? Siz hiç cebinizde kalan son parayı bir ihtiyaç sahibine verdiğiniz anda kalbinize yayılıveren sımsıcak muhabbetle tanıştınız mı?

Yokumuz çok ama varımız da var Allah’tan. Faizin haramlığından kimsenin şüphesi yok mesela Müslüman yurdumda ama bankalar da bir yandan işliyor takır takır. “Banka soymak, banka açmak kadar büyük bir hırsızlık değildir” diyen gâvura da selam olsun buradan. Faiz alanlar da üçe ayrılır, kayıtlara geçsin bu da: “Sevabına-günahına bakmadan parasını bankaya yatıranlar, faiz haram ama Allah affetsin deyip kendine engel olamayanlar, faiz haram ama darül harpte bilmem ne diye başlayan bir cümleye Türkiye’nin neden darül harbe dâhil olduğunu anlatarak devam edenler. Birinciye karışmam, ikinciyi Allah ıslah etsin ama üçüncünün yatacak yeri yok!

Geçen hafta Göteborg Mimar Sinan Külliyesi’nden bahsedip hutbeden inmek üzere olan bir imam mahcubiyetiyle, sizin de bir tuğlanız olsun diye para istemiştim hatırlar mısınız? Yazıyla “yedi bin” küsur lira para yatırılmış hepsi hepsi ve ilginçtir elliye yakın kişi yatırmış bu parayı. Fakir ama cömert dostlar elini cebine atmış anlayacağınız, yedi bin lira kendisi için çiklet parası olan zenginlerimizin de ceplerinde akrep var, Allah cümlesinden razı olsun!

#Kurban Bayramı
#Çarşı
#Hacı abi
#Göteborg Mimar Sinan Külliyesi