Çocukların meselelere bakışlarına bayılıyorum; arı duru, saf, tertemiz. Kir değmemiş bir zihin ve kalple seyrediyorlar hayatı. Günümüzde televizyonlar, internet, çevre gibi dış etkenler daha bebekliklerinden idlal etmeye başlasa da zihin ve kalp dünyalarını, onlar yine de masum bakıyorlar hadisata. Tarkovski kesinlikle haklı.
Geçen gün çocuk düşe kalka büyür demişler bizimkinin yanında, kapmış hemen. Düştü, diyor ki “Baba, çocuk düşe kalka büyürmüş, yani bir kere düşüyoruz biraz büyüyoruz, kalkınca biraz daha büyüyoruz” patlattım kahkahayı, şaşırdı. Bir başka zaman çok çikolata yeme dokunur demişler, beni ikna etmeye çalışıyor çikolata almam için “Baba çikolata bize nasıl dokunacak ki, onun elleri yok bir kere...”
Derviş gönlü nedir deseler, çocuk gönlü derdim herhalde. Tasavvuf, tasaffi, saflaşmak dediğiniz süreç aklınız erdikten sonra yüklendiğiniz bütün masiva yükünden kurtularak, kalbin tozunu, kirini, pasağını tezkiye ve tasfiye ile pırıl pırıl ederek eşyayı bir çocuk gibi hissetmek, algılamak, seyretmek değilse nedir? Şâh-ı Nakşibend hazretleri bir çocuğa şeker verip sormuş, “İsmin nedir evladım?” Çocuk neşeyle cevap vermiş “şeker efendim.” Büyük veli tebessüm ederek buyurmuşlar: “Bu çocukta istidad var; kendisini meşgul olduğu şey zannediyor.” İdraki acze düşüren hikmet!
Çocuklardan öğreneceğimiz çok şey var. Bebekler mesela acıktıkları vakit acıktım demekten bile acizdirler ama aç kalmazlar hiç. Rızık peşinde ömür tüketip Rezzak’ı hatırına getirmeyen aç büyüklere çok şey anlatmaz mı bu hal? “Avam rızık peşinde koşar, havas Rezzak peşinde buyrulmuş” anlayana! Fakirlikten değil fakirliğin Rabbinden, musibetten değil kaderin sahibinden, hastalıktan değil hastalığın Rabbinden kork buyurmuşlar, bu da anlayana! Kendilerini savunmaya takatleri yoktur bebeklerin ama anne babaları, ama kardeşleri, ama melekler kanat gerer onlara ve büyür giderler düşe kalka, bir şeycikler olmaz. Tevekkülün lafını edip kendisinden habersiz olan tedbir budalası büyüklere bir şeyler anlatmalı değil mi bebeklerin bu halleri? “Tedbirine verme keder tedbiri de takdir eder” demiş irfan ehli. Tefviz talimini var git bebeklerden öğren.
Ben yaparım, ben bilirim, bu iş bensiz olmaz diyen nicelerimiz vardır ki, yapamaz, bilemez ve o işin onsuz da olacağını çoğu zaman ağır bedeller ödeyerek öğrenir. Ben bilmem diyemeyecek kadar bile bilmeyen, ben yaparım demekten dahi aciz bebeklerin ise anası, babası, dadısı, ninesi eliyle cümle işlerini Allah görür. Fark yurduna varıp sebepler âlemini terk edişin eşiğine baş koyan dervişler gibidir bu haliyle bebekler. Konuşabilseler belki de ilk cümleleri “lâ fâile illallah” olacak, belki de konuşuyorlar ve biz duymuyoruz. Hatta şayet konuşmak hali ile anlatamayan kişinin mecburen başvurduğu ve irfan ehlinin nazarında pek de öyle muteber olmayan bir şey ise bebekler kâle ihtiyaç duymadan hâl ile tevekkül ve rızayı ifade etmenin zirvesinde dolaşırlar. Her bebek, aklı erene kadar bir velidir ve her veli aklı terk edişiyle birlikte mananın hakikatli birer bebeği. Merhum Fethi Abi (Gemuhluoğlu) çocukların ellerini öpermiş ama bizim gibi değil. Biz sevgiyle, şefkatle, yanağından ısırmaya kıyamadığımızdan öperiz, bilenler diyor ki Fethi Abi çocukların ellerini hürmet ve saygıyla öperdi, sadece sevgiyle değil! O saygı ve hürmetin elbet bir sebebi var, var ama bizim gibi bilmeyenler nereden bilesi?
İmam Suyûtî hazretleri “Ebdâldan olmak istesen çocuklar gibi ol” buyurmuşlar; “çünkü onlar da beş haslet vardır ki, onlar büyüklerde olsaydı evliya olurlardı: “Rızık için endişe etmezler. Hastalandıklarında Allah’ı kimseye şikâyet etmezler. Yemeği birlikte yerler. Korkunca hemen gözlerinden yaş dökülür. Kavga ettiklerinde kin tutmaz hemen barışırlar.”
Çocuklara bildiklerimizi öğreteceğimize çocuklardan bir şeyler öğrensek keşke. Çocuk öğreniyor çünkü bilmediğini biliyor, hatta bilmediğini bildiğini bile bilmiyor çocuk. Hal böyle olunca öğrenmesin, ezberlemesin, anında kaydetmesin de ne yapsın? Biz öğrenemiyoruz, çünkü bildiğimizi zannediyoruz. Bilinebileceğin yanında bildik zannettiğimizin bir hiç bile olmadığını bir bilebilsek biz de öğrenirdik belki. Saf, masumane, hassas bir tavır gördüğümüzde hani hep “çocukluk etme!” deriz. Demesek, dahası her birimiz biraz çocukluk etsek keşke. Öğrenmeyi öğrenmeden hiç bir şeyi öğrenemeyiz ama biraz çocukluk edersek öğreneceğimiz ilk şey bizzat öğrenmenin kendisi olacak gibi geliyor bana. Düşünsenize, topraktan öğrenir çocuk, çiçekten, buluttan, kar tanesinden, kediden, duvardan, karıncadan; neyle temas ederse ondan öğrenir. Öğrenir çünkü bilmez, öğrenir çünkü dikkat kesilir, öğrenir çünkü şaşakalır çocuk. Dikkat edin bizim asla görmediğimiz detayları fark eder çocuklar; biz bütünü görmeye çalışırken detayların körü oluruz; çocuklar detayı seyretmenin zevkiyle bütün derdini unuturlar. Veliler de hakikatin çocuklarıdır; ümmidirler, okuma (!) bilmezler, varlığı seyrederler ibret nazarı ile. Onun içindir Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin kovulduğu dergâha gerisin geriye dönme sebebinin bir çoban köpeği oluşu, onun içindir Bistamlı Bayezid’in rabıtayı bir kediden öğrendim buyuruşu, onun içindir Bizim Yunus’un “Canım erenler yolu inceden ince imiş/Süleyman’a yol kesen şol bir karınca imiş” deyişi...
Biraz çocuk olabilsek dostlar, kâinat serilecek önümüze bir kitap gibi ve okumayı bilmediğimizi itiraf ettiğimiz an başlayacağız okumaya belki de. Kalbinden öpelim mi Hafız’ın: “Kimse giremez yazıp astım kalbimin kapısına. O gül yüzlü girip oturdu başköşeye. Güldü, ben okuma bilmem dedi.” Bilenlerin geri döndüğü nice kapılar vardır ki bilmeyenlerin önünde açılır ardına kadar. Ben bilmem ama sanırım bilmeyenlerin bir bildiği var bilenlerin asla bilemeyeceği!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.