Adamlar adam değil

04:004/07/2019, Perşembe
G: 4/07/2019, Perşembe
Serdar Tuncer

Gevrek sesli, olgun yaştaki, hatırı sayılır bir sunucu abimiz haberleri veriyor radyoda. Türkiye’deki eğitim sistemine dair yapılan araştırmanın vahim sonuçlarından bahsediyor.Sekizinci sınıfların yüzde bilmem kaçı dört işlemi yapamıyormuş, on birinci sınıf seviyesindeki çocuklarımız harita okumayı bilmiyormuş, dördüncü sınıf talebelerinin büyük çoğunluğu Türkçe dersinde başarısızmış. Söz Türkçe’ye gelince otorite olduğu konuda yorum yapma ihtiyacı hissediyor: Demek ki anadilini doğru dürüst konuşamadığı

Gevrek sesli, olgun yaştaki, hatırı sayılır bir sunucu abimiz haberleri veriyor radyoda. Türkiye’deki eğitim sistemine dair yapılan araştırmanın vahim sonuçlarından bahsediyor.



Sekizinci sınıfların yüzde bilmem kaçı dört işlemi yapamıyormuş, on birinci sınıf seviyesindeki çocuklarımız harita okumayı bilmiyormuş, dördüncü sınıf talebelerinin büyük çoğunluğu Türkçe dersinde başarısızmış. Söz Türkçe’ye gelince otorite olduğu konuda yorum yapma ihtiyacı hissediyor: Demek ki anadilini doğru dürüst konuşamadığı için yarınlarda birbiriyle anlaşamayan, birbirine dert anlatamayan, daha çok kavga edecek bir nesil gelecek, eyvah!

Sıradaki habere geçiyor sonra: Adalardaki faytonlara konuşturulan zavallı atlara dair bir haberimiz var diyor, koşturulan değil yalnız, konuşturulan! Adam spiker.

Kahvelerimizi yudumluyor, iki çift lafın belini kırıyoruz dostlarla. Şehir ve mimariye geliyor mevzu. Kâh beylik cümlelerle ecdadın mimari anlayışının bizim tasavvurumuzun neresine nasıl denk düştüğünden dem vuruyoruz kâh büyüdüğümüz mahallelerin fakir ama yeşil, asfaltsız ama ahlaklı, yerden bir kat yüksekte ama göklere yakın oluşundan. Dikey mimarinin şehirlerin canına nasıl okuduğundan bahisle söze giriyor bir arkadaş, aslında nelerin, nasıl yapılması gerektiğinden söz ediyor uzun uzun, yakında gökyüzünü görmeye hasret kalacağız diyor. Bir yandan ona hak veriyor bir yandan birbirimize bakarak kıs kıs gülüyoruz gayrı ihtiyari. Adam yirmi iki katlı, iki blok bir rezidansın mimarı!

Havaalanında merhabalaşıp uçaklarımızın kalkış saatini beklerken ayaküstü laflıyoruz, nazikçe yaklaşıp kendisini tanıtan bir beyefendiyle. Selam, kelam derken söz sırası seçim sonuçlarına geliyor. Bakmayın orada burada çok konuştuğuma, dinlemeyi sever bendeniz ve susmayı. Hakkını veremediğim sözü söylemeyi zül sayar oldum kendime uzunca bir zamandır ve hak etmeyene söz söylemeyi israfların en büyüğü... Hazret anlatıyor, bu yüzden ben dinliyorum; Belediyeler diyor, hak-hukuk diyor, ehliyet-liyakat diyor, emanet-israf diyor, Allah korkusu-vicdan diyor... Darlanıyorum dinlerken, diyeceklerim var yutkunuyorum, gözüm ekranda, kulağım anons bekliyor. Fark ediyor sıkıldığımı, tokalaşmak için elini uzatırken sözlerini bağlıyor: Diyeceğim o ki azizim, herkes biliyor sıkıntının nerede olduğunu ama kimse dönüp kendisine bakmıyor. Eyvallah diyorum, çok haklısınız, vedalaşıyoruz. Adam belediye başkanı!

Abi diyor sitemle, sen söyle haksız mıyım? Bizim de ticaretimiz var sonuçta. Şimdi gelip benden borç para istiyor, tamam vereyim de, altı ay sonra verecek. Seçimlerden sonra çok yükselecek diyorlar, dolar alsam ciddi kâr edeceğim. Parayı çalıştırsam, alsam satsam bir şeyler, onun istediği para ikiye katlanacak altı ayda. Allah korkusu olan adamlarız abi, faiz filan Allah korusun. Ama diyorum ki zarar etmeyeyim ben de. Dedim ki sen benden şunu al iki yüz bin liraya. Borcunu ödeyeceğin zaman bana yüz altmış bin liraya geri satarsın. Tabii bir de dolardan zararım var; o gün geldiğinde dolar yükselirse farkını hesaplaşırız, düşecek olursa da zararımı tazmin edersin. Abi şimdi ben Allah rızası için bir iyilik yapıyorum, adımı tefeciye çıkarıyor sağda solda, olacak iş mi bu? Sen söyle abi, iyilik yapmanın adı ne zamandan beri tefecilik oldu?

Elimde telefon, şöyle en okkalısından öksüze bir kaftan giydiresim var, çıkarasım var ağzımdaki baklayı bir daha yerine asla koymamacasına, Allah ne verdiyse şöyle ağız dolusu saydırasım var ama dişlerimi sıkıyorum: “Siz bilirsiniz, ben anlamam bu işlerden, beni karıştırmayın” deyip kapatıyorum telefonu. Adam derviş!

Kahvesinden keyifle bir yudum alıp “çok canım sıkılıyor üstad” diyor, çok! Memleketin sonu nereye varacak bilmem. “O kadar çok yanlış var ki, hangi birini söyleyeyim. Ötekileştirme, hak hukuka riayetsizlik, adam kayırma, ihalelerde dönen dolaplar, rüşvet, torpil, ahlaksızlığın bini bir para olmuş. Kimse söylemiyor mu bunları Beyefendi’ye anlamıyorum doğrusu. Bilse böyle olmaz, inanın. Ama çevirmişler onun da etrafını, anca duymak istediklerini anlatanlar girebiliyor içeri. Cesur bir adam çıkıp hakikatleri söylese hâlbuki inanıyorum ki çok şey değişir.” Dinliyorum öyle, bir dostun işini ola ki halledebilir miyiz umuduyla geldiğim yerde maruz kaldığım bu sohbete, la havleleri salevatlara kardeş eyleyerek dinliyorum. “Dinlemeyi unuttuk üstad” diyor, “herkes anlatıyor, herkes şikâyetçi, yahu dur bir dinle vatandaşı, sen niçin şikâyet ediyorsun, şikâyetleri çözecek makamdasın, öyle değil mi.” Ayağını diğer ayağının üstünden indirirken yavaşça yüzüme yaklaşıp ses tonuna sahici bir hava vermeye çalışarak; “Bizim en büyük problemimiz tevazu” diyor, “tevazuu kaybettik.” Haklısınız diyorum ayağımı diğer ayağımın üstüne atarak, kaybettik. Masadaki telefon çalıyor, sıradaki kurbanın gelişini haber veriyorlar belli ki. Dostun işini biz elbet bir yol çözeriz, hele şuradan hayırlısıyla kaçayım diye düşünüyorum. Biz vedalaşırken bir başkası giriyor içeri, ona hoş geldin derken bana dönüp yarım ağız soruyor: “Sahi siz hiç konuşmadınız yahu, yapabileceğim bir şey var mıydı?” Şeytan diyor ki kaldır elleri iki dön şöyle, hem inceden mesaj ver hem Angaralılığın belli olsun: Şansıma tüküüürsemmm rüzgarr vuruur yine bana geliiirr... Adam milletvekili!

Evdeyim, vakit gecenin bir yarısı, uyumuş hane halkı, kahve yapmışım kendime, hafiften rüzgâr esiyor, mis. Aralanıyor balkon kapısı, geçip oturuyor karşıma. Tek başımayım ama yalnız değilim anlaşılan. Başlıyor fırçaya, her geçen gün daha kötüye gittiğinin farkında mısın, kırkı devirdin hâlâ kemâlâttan eser yok, hani sadıklardan olacaktın ölmeden önce? İddialarımı terk ettim diyorsun bir de, bundan âlâ iddia mı olur? Müslümanlık kaliteye mecbur olmakmış, külahıma anlat sen onu! Okunacak kitaplar vardı, yazılacak yazılar, yetişecek çocuklar vardı! Derdi yâr olanın sermayesi derttir diyordun hani, ne oldu? Evliya olacağım diye çıktığın yolda eşkıyalığa bir adım kaldı farkında mısın? Sus deyip yalvarıyorum, ne olur sus. Ben de biliyorum bunları, nasıl olacak sen ondan haber ver. Sen olmasaydım bilirdim belki diyor. Adam sende, diyorum! İnsanın kendine ettiğini yedi cihan bir araya gelse edemez. Dostu kendinden büyük olacak insan dediğinin; kendinden büyük düşmanı yok zaten. Kendime düşmanlıkta elime su dökemez kimse, dostuma itimadım var, medet diyorum, el aman. Gel gör ki aynada biri var, adam değil!

#Radyo
#Türkiye
#Fayton
#Mimari