İstanbul’da Libya ve Türkiye arasında imzalanan anlaşma, Doğu Akdeniz üzerine yapılan hesapları önemli ölçüde etkiledi. Bunu, anlaşma imzalandıktan sonra ortaya çıkan tepkilerden anlayabiliriz. Doğu Akdeniz kavramını özellikle kullanıyorum çünkü Libya ve Türkiye arasındaki anlaşma neredeyse İtalya-Libya hattından itibaren bütün Akdeniz’i etkileme kapasitesine sahiptir. Kuşkusuz bu geniş Akdeniz dünyasının önemini enerji ile sınırlandırmak doğru olmaz. Fakat bugün enerji kaynakları üzerinde çok sert
İstanbul’da Libya ve Türkiye arasında imzalanan anlaşma, Doğu Akdeniz üzerine yapılan hesapları önemli ölçüde etkiledi. Bunu, anlaşma imzalandıktan sonra ortaya çıkan tepkilerden anlayabiliriz. Doğu Akdeniz kavramını özellikle kullanıyorum çünkü Libya ve Türkiye arasındaki anlaşma neredeyse İtalya-Libya hattından itibaren bütün Akdeniz’i etkileme kapasitesine sahiptir. Kuşkusuz bu geniş Akdeniz dünyasının önemini enerji ile sınırlandırmak doğru olmaz. Fakat bugün enerji kaynakları üzerinde çok sert bir hâkimiyet mücadelesi yaşanıyor. Türkiye ve Libya arasındaki anlaşmayı enerji merkezli olarak değerlendirmek doğru bir yaklaşımdır. Bu anlaşmanın her iki tarafa başka alanlarda iktisadî menfaat sağlayacağı da aşikârdır. Fakat anlaşmayı Libya’daki siyasî karmaşanın bertaraf edilmesi bakımından da ele alabiliriz. Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin Libya’da öne çıkmaya başladığı görülüyor.
Bilindiği gibi Muammer Kaddafi’den sonra Libya büyük bir krize sürüklenmişti. Komşu Cezayir, 1990’ların hemen başında istikrarsızlaştırılmış ve Fransa’nın müdahalesi ile terör parantezine alınmıştı. Cezayir’den sonra Libya ve Mısır da istikrarsızlaştırılıp yönetilemez hâle getirildi. Bu müdahaleler postkolonyal dönemin sona erdiğini, yeni bir emperyalist düzen kurulmak istendiğini gösteriyordu. Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerine uygulanan baskılar yeni bir emperyalist sistem arayışının göstergeleriydi. 2013’te Mısır ve Türkiye’ye aynı aylarda müdahale edilmesi yeni emperyalizmin küresel niteliklerini kavramak açısından önemlidir. Her iki ülkenin maruz kaldığı müdahaleleri karşılaştırmalı olarak incelemek gerekir. Mısır’da başarılı olmalarına rağmen Türkiye’de hedefe ulaşamadılar. Türkiye, o zamana kadar bir değişim iradesi göstermesine rağmen iç ve dış müdahaleleri kavrayabilecek durumda değildi.
Katar’a yapılan emperyalist müdahalenin Türkiye’nin yardımlarıyla engellenmesi çok önemli bir gelişmeydi. Bu başarının siyaset etme anlayışında belirli bir değişikliğe yol açtığını söylemek abartılı bir yaklaşım olmaz. Eğer benzer bir destek Mısır için de geçerli olsaydı başka bir tarihî süreç yaşıyor olabilirdik. Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne verdiği destek Libya’da Hafter güçlerinin gerilemesinde etkili oldu. Bilindiği gibi Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail gibi ülkelerin gölgesinde BAE, Suud ve Mısır tarafından desteklenen Hafter güçleri Trablus’u kuşatmıştı. Bu aşamada Türkiye’nin aktif desteği konuşulmuştu ve Hafter güçleri öfkesini Türk vatandaşlarından çıkarmaya başlamıştı. Türkiye’nin Libya’ya aktif desteğini fiilî bir yakınlık ve çıkar hesaplarına indirgemek aldatıcı olacaktır. Yeni bir güvenlik anlayışından bahsetmek daha doğru olur. “Sınırların sıfır noktası” klasik dönemlerde bile terk edilmiş strateji idi. Cephe savaşlarının hükümsüz kılındığı dönemlerde daha küçük ve etkili imkânlarla büyük savaşları durdurmak ya da etkisiz kılmak mümkündür. Bu açıdan güç merkezlerinin veya güvenlikli alanların inşa edilmesi zorunludur. Libya ve Cezayir’in dağılmaması gerekiyordu ve bu, belirli ölçüde başarıldı. Sadece son otuz yılda Türk ve İslam dünyasına yapılan askerî, siyasî, iktisadî vs müdahaleleri göz önüne aldığımızda bu belirli ölçülerin kıymeti daha iyi anlaşılır.
Türkiye ve Libya anlaşmasında zaman tercihini belirleyen faktörler nelerdi, tam olarak bilinmiyor. Fakat bu anlaşmanın duyurulmasından Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin Libya’da hâkimiyet kurma yolunda mesafe kat ettiği sonucunu çıkarabiliriz. Zaman tercihi ile Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin Libya’daki kısmî başarısını teyit etmek istemiş olabilirler. Bundan sonra Hafter güçlerinin Libya’da kaybetmesi çok da şaşırtıcı bir gelişme olmaz. Hafter, emperyalizmin doğrudan desteklediği bir araçtı ve kaybediyor. Bu gelişmeler Ortadoğu bataklığı diyerek yakın coğrafyamızdaki gelişmelere sessiz kalmamızı isteyenlerin büyük yanılgısını gösterir. Libya’da Türkiye ile birlikte hareket eden meşru yönetim başarısız olsaydı bugün ilan edilen anlaşma söz konusu dahi edilmezdi. Libya, sınırlarımızın sıfır noktasında yer alan bir ülke değildir.
Fransa’nın ve Yunanistan’ın diğer ülkelerle birlikte Doğu Akdeniz anlaşması dolayısıyla Libya ve Türkiye’ye yönelik tepkiler göstermesi anlamlıdır. Hâlbuki “barış ve huzurun temin edilmesi” bakımından ileri bir adım olan bu anlaşmanın “demokrasi ve güvenlik” adına alkışlanması gerekirdi.
Yeni emperyalist dönemin çok iyi anlaşılması gerekiyor.