Batı’nın açıkça sorgulandığı ve bu sorgulamanın da eski hâkimiyet alanlarından yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bu, sadece bir sorgulama olsaydı ideolojik bir aşırılık (!) olarak değerlendirip üzerinde durmayabilirdik. Sorgulamanın fikrî bir arayış olmaktan öteye geçtiği ve gerçekten sömürgeci Batı için tehlike çanlarının çalmaya başladığı zamanlardayız. Orta ve Latin Amerika’dan Afrika’ya ve Asya’ya kadar çok geniş bir dünyada farklı güç merkezleri oluşuyor ve bu merkezler Batı karşısında direnç alanları oluşturabiliyor. Liberal düşünce ve uygulamaların kavramlarıyla bu yeni durumun anlaşılması mümkün değil.
Türkiye de Batı’nın etki ve nüfuz sahasında idi. Buna boyunduruk bile denilebilir. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettikten sonra bu boyunduruk zihin dünyamızı da işkâl etti. Bunun bir süreç meselesi olduğunu biliyoruz. Kişi ve dönemlerle ilgili birtakım değerlendirmeler yapılabilir elbette fakat bu, gerçekliği kavramamızı engelleyen körleştirici bir duruma dönüşebilir. Eğer bir devamlılık çerçevesinde ele alırsak gerçekliği daha iyi anlayabiliriz, kişiler ve birtakım uygulamalar önemli olmakla birlikte tek belirleyici olmaktan çıkar. Büyük bir savaşı kaybettik ve uzun bir süre tarih sahnesinden uzaklaştık.
“Dünya Beşten Büyüktür”, “Ey Avrupa!” ve “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” cümleleriyle özdeşleşen, yeni bir siyaset etme biçimidir. Batı’da yükselen İslamofobi’yi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan bağımsızlaşma sürecinin bir devamı olarak görmek gerekir. “İslamofobi” ve “yabancı düşmanlığı”nın birbiriyle örtüştüğünü söyleyebiliriz. Son zamanlarda Batılı hissiyatın birincisinde yoğunlaştığını görüyoruz. Bu düşmanlığın zamanla Müslüman ve Türk düşmanlığı şeklini alması şaşırtıcı olmayacaktır.
Sabah namazına giden bir grup cemaatin sözlü saldırıya uğradığı anlar sosyal medya aracılığı ile paylaşıma sunuldu. Paylaşan ile saldırıda bulunanların aynı kişiler olma ihtimali farklı yorumlara kapı aralayabilir. Hemen hemen aynı günlerde başörtülü bir kızın, örtülü olmak dolayısıyla tartaklanması ile birlikte ele aldığımızda Batı’da yaygınlaşan “İslamofobi”nin Türk ve İslam dünyasına yansımaya başladığına hükmedebiliriz. Bir zamanlar devlet içine öbeklenmiş birtakım unsurların yasakçı zihniyeti ile açıklanamayacak kadar sivil (!) bir durum söz konusudur.
İslamofobi çok kullanışlı bir araçtı. Batı’nın İslam karşısında konumlanması ve yeni bir kimlik inşa etmesi açısından önemliydi fakat bu düşmanlık aynı zamanda Doğu’ya askerî, siyasî, iktisadî vs müdahalelerin önünü açan bir araç olarak da kullanıldı. İslam dünyası açısından son otuz yılın ortaya çıkardığı acı tablo gerçekten ürkütücüdür. Devletler yıkıldı, şehirler harap oldu ve yüz binlerce, milyonlarca insan öldü, yerinden yurdundan oldu, fakirleşti. Bunlar sistemli bir sürecin sonuçlarıdır. Bundan sonra üç kıtanın farklı bölgelerinde yeni müdahalelerle karşılaşmamız şaşırtıcı olmayacaktır. Batı dışında kalan bu üç kıtada direnç alanları yeni merkezlerin oluşmasına imkân tanıyor. Türkiye’nin yaşamakta olduğu sürecin başka bölgeleri de etkileyebileceği açıktır. Batı’nın bu direnç hatlarını yok etmek istediğini kabul etmek zorundayız.
Amacımız herhangi bir şekilde yeni düşmanlık alanları oluşturmak ya da düşman tanımı yapmak değildir. Olan şeyleri görmek gerekiyor. İdeolojilerin ve dinî anlayışların Türkiye’yi bölemediğini gördük. Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri ile menfaat birlikteliği içinde olan kişi ve grupların, birtakım fikirleri, inançları, kimlikleri araç olarak kullandıkları çok açıktır. Nitekim geçmişte ve bugün farklı fikirlerden insanlarla aynı ortamlarda yeni fikirler etrafında birleşebildiğimizi ispat etmiş durumdayız. Her vesile ile düşmanlık üretmeye çalışanları gördükçe iç dinamiklerden bağımsız meselelerin içinde olduğumuz daha iyi anlaşılır. Sabah akşam Erdoğan düşmanlığı içinde olanların bu ülkeye yanlış yaptığını biliyoruz. Bu düşmanlığı sokağa yaymak istediklerini görmek gerekir.
Türkiye ne Batı ne de Amerika düşmanıdır. Türkiye sömürgecilik karşıtı bir siyaset takip ediyor ve bunun adı antiemperyalizmdir, sömürgecilik karşıtlığıdır. Erdoğan bu siyasetin temsilcisidir. Erdoğan’ın Peres’e söyledikleri, 1917’den sonra coğrafyamızın vicdanında oluşan bir duyarlılığı yansıtır. “One minute” bir öfke patlaması değildi. Erdoğan, Amerika’nın ve Rusya’nın karşısında bir coğrafyayı ayakta tutmaya çalışıyor. Kime düşmanlık gösterdiğinizi bilmeniz gerekir.
Düşmanlık gösterdiğiniz Türkiye’dir, coğrafyadır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.