Çoğu siyasetçi, bürokrat, akademisyenin 15 Temmuz’u anlamlandıramadığını söyleyebiliriz. Darbe ve İşgal Girişimi’nden çok önce, 17-25 Aralık sürecinden itibaren Türkiye’yi açık açık tehdit eden terör yapılanmasını sessizlikle geçiştirme yönünde bir eğilim vardı. Terör yapılanmasının vatan, millet ve din için oluşturduğu tehlikeyi görmezden geliyorlar ve bu tehlikeyi gündeme getirenler üzerinde de baskı kuruyorlardı.
Aynı kişilerin FETÖ’yü ve benzer bağımlı yapıları görmezden gelme, yok sayma tutumundan vazgeçmediğini söyleyebiliriz. Hâlbuki 15 Temmuz da dâhil olmak üzere Amerika ve Batı Avrupa devletlerinin güdümündeki bağımlı yapılar tarafından icra edilen küresel saldırılar herhangi bir gizlilik perdesiyle örtülmüş de değildir.
Bir benzerine rastlamak için epeyce bir zamanın geçmesi gerekli olan küresel saldırıların, çok uzun zaman dilimlerinde hazırlanacağı izaha muhtaç olmayan bir durumdur. FETÖ benzeri başka bağımlı yapılardan da bahsediliyor. Farklı ideolojik örtüler altında; doğduğu topraklara yabancılaşan ve dolayısıyla vatan, millet ve dine yabancılaşan çevreler üzerinde durulmayı hak eder. Üzülerek belirtmeliyim ki başbakanlık yapmakla övünen şahıslar bile farklı şekillerde bağımlılık durumunun sorunsallaştırılmasını istemiyor. 15 Temmuz’dan bir buçuk ay sonra bazı etkili şahıslar mağduriyet ve masumiyet söylemi ile FETÖ olayının başka mecralara sürüklenmesini sağladı. Türkiye’nin her tarafından FETÖ elemanı çıktı, ne yazık ki İç Anadolu’nun büyük şehirlerinden de çıktı. Millî bekamızı ilgilendiren bu kadar geniş çaplı bir olayı basit tartışmalara kurban edemeyiz.
Emperyalizm sadece siyasî ve iktisadî boyuta indirgenemez. Çok erken zamanlarda emperyalizmin dinî ve kültürel boyutuna dikkat çekilmişti. Balkanlar, Anadolu, Arap yarımadası ve Kuzey Afrika’da emperyalist ilişkiler dinî ve kültürel alanı da önemli ölçüde etkilemiştir. Alyans okulları hem dinî hem de kültürel alanın dönüşümü açısından çok önemli bir örnektir. İzmir Yahudileri adlı kitapta, 1880’lerde Akdeniz’in tarihî şehirlerinde yaşayan Yahudi nüfusun değişimi çok güzel anlatılır. O dönemde İzmir’de yaşayan Yahudi cemaati iktisadî anlamda çok alt düzeyde bir hayat sürmektedir. İzmir Yahudileri adlı kitaba göre Alyans okulları çok kısa bir zaman içinde Yahudilerin hayatını değiştirmiştir. Çok önemli bir zenginleşme süreci yaşamışlar ve zamanla yaşadıkları semti de değiştirmişlerdir.
Henri Nahum, Yahudi çocuklarının aile ortamından alınarak okul ortamına dâhil edildiklerini ve ailelerin okul ortamına dâhil edilen bu çocuklar üzerinde söz hakkının olmadığını belirtir. Alyans okullarının Yahudi yaşamını değiştirme yönündeki başarısının temelinde de bu değişmez kural yatmaktadır. Yahudi çocuklarının aile ortamından kopartılması Alyans okullarının başarısı olarak gösteriliyor ama bu başarının Siyonizm ile alakası izah edilmiyor. Henri Nahum bu konuya bir açıklık getirmiyor. Fakat bahsedilen okul sistemi çoğu kimseye şaşırtıcı gelebilir. FETÖ okul sisteminde de Alyans okullarında olduğu gibi çocukların aile ortamından kopartılması çok önemliydi. Yalıtılmış bir hayat sosyal temassızlığa yol açıyor ve bu sayede ötekileştirme süreci işliyordu. Böylesi hayatlardan katil üretmek çok da zor değildir. İsrail terörünü bu açıdan izah edebiliriz.
Akdeniz’in etrafındaki tarihî şehirlerde yaşayan Yahudi nüfus ile sınırlı olmayan değişim farklı Hıristiyan cemaatleri için de geçerliydi. Siyasî ve iktisadî nüfuzun kurulması ve sürdürülmesi açısından yereli temsil eden şahısların bağımlı hâle getirilmesi sömürgecilik ve emperyalizm açısından önemliydi. Bu süreçte dinî alanın kullanıldığı açıktır. Fakat bu sistemin de bir yerden sonra yeterli olmayacağı açıktı. Müslüman cemaat içinden eğitim yoluyla devşirmelerin söz konusu olması önemli bir gelişmeydi. Bunun da zaman içinde sistemli hâle getirilmesi gerekiyordu. FETÖ gibi bağımlı yapıları ancak bu şekilde izah edebiliriz. Post kolonyal dönemin temel karakteristiğini bu yeni okul sistemleri oluşturur. Yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi gayesiyle Müslüman inancına mensup olan kitleler arasından bağımlı yapılar oluşturuldu. Bunun için yerelin bağlarından koparılması ve yabancılaşması gerekiyordu. Bunu da başardılar. 15 Temmuz’da karşımıza çıkan terör zihinleri uyandırabilirdi.
15 Temmuz’dan çok kısa bir zaman sonra “mağduriyet ve masumiyet” söylemi ile bağımlı yapıların tartışılması ve sorunsallaştırılması engellendi. FETÖ konusunu millî ve yerli bir bakış açısına göre takip etmeye çalışan gazeteci, aydın, akademisyen, siyasetçi ve bürokrat sayısı bir elin beş parmağını geçmeyecek kadardır. Fakat bağımlı yapılarla mücadele konusunda devleti suçlayarak “yok öyle bir şey” diyenler epeyce bir yekûn teşkil ediyor. Bu da konunun derinliği hakkında fikir verir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.