Başlığa aldığımız ifade, yaşamak istiyorsan sus, şeklindedir. Bu, son yıllarda uluslararası ilişkilerde gittikçe artan dengesizliği, eşitsizliği ve kuralsızlığı anlatan çok çarpıcı ifadelerden biridir. Basına yansıdığı kadarıyla ifade, vahşice öldürüldüğü söylenen Cemal Kaşıkçı’nın katillerine aittir ve Suudî Arabistan Başkonsolosu’na tehdit amaçlı söylenmiştir. İfadeden anlaşılacağı gibi Cemal Kaşıkçı’nın akıbeti hakkında söylenenler bir iddia olmanın çok ötesine geçti. Tehdit dolu cümle, cinayeti işleyenlerin pervasızlığının cinayetin kendisi kadar dehşet verici olduğunu gösteriyor.
Cemal Kaşıkçı hadisesi, şimdilik, olay safhasının anlaşılması bağlamında ele alınıyor. Türkiye’nin olayın aydınlatılması için yetkilendirdiği şahısların bu süreçte çok önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Yerli ve yabancı basınla yakın temas içinde olunması ve gelişmelerin bütün dünyaya duyurulması yönünde kullanılan inisiyatif çok yerinde bir karar olarak gözüküyor. Zira cinayeti işlediği var sayılan kişi ve odakların amaçları konusunda henüz bir bilgi bulunmamaktadır. Eğer cinayetle ilgili dile getirilen vahşet, amaçlar için de geçerliyse, Türk yetkililerin soğukkanlı bilgi paylaşımı, tasarlandığını varsaydığımız amaçlara ulaşılmasına mani olabilir. Hadise, kendinden büyüktür fakat Türkiye’nin en baştan itibaren tasarı hâlindeki büyüklüğe çok büyük bir darbe vurduğu da açıktır.
Türkiye’yi ilgilendiren herhangi bir meselenin Türkiye şartlarında ele alınmaması gerektiğini söyleyenler yanılmıyorlar. Son yıllarda yaşanılan birçok hadise, Türkiye’nin kendi iç dinamiklerinin eseri olmadığı tezini doğrulamaktadır. Hadiseleri iç dinamiklerimizle izah çabalarının kamuoyunu bir kısır döngüye mecbur ettiği açık bir şekilde görüldü. Fakat en az bunun kadar önemli başka bir husus da gelişmeleri birbirini takip eden olaylar zinciri içerisinde görmektir. Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın vahşice öldürüldüğü anı takip eden günlerde Amerika ve İngiltere’den yükselen yardımlaşma isteğini anlamlandırabilmek için son yıllarda ülkemize ve coğrafyamıza yönelik saldırıları göz önünde bulundurmamız gerekir. Aynı şekilde vahşi cinayetin bütün dünyaya mal olmasından sonra İsrail’den yükselen hoşnutsuzluk seslerini de başka gelişmelerle irtibatlandırmadıkça anlamlı bütünü yakalamak çok kolay olamaz.
Şu ana kadar İngiltere, Amerika, İsrail, Fransa gibi ülkeler Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’yi devlet düzeyinde kullanarak coğrafyamızda çok kalıcı değişiklikler ve düzenlemeler yapmak istiyordu. Bunun için daha alt düzeyde PKK-PYD, DEAŞ ve FETÖ gibi birtakım terör örgütlerini de kullandılar. Hatta FETÖ’yü 17-25 Aralık ve MİT TIR’ları hadiselerinde açık büyük suçlara sokarak geri dönülmez bir aşamaya getirmişlerdi. Muhammed bin Selman’ın da büyük suçlara sürüklendiği bir vasat oluştu. Onu da geri dönülmez bir aşamaya getirdiklerini söyleyebiliriz. FETÖ, PKK-PYD arasındaki yakın ilişkinin coğrafya karşıtı bir kurgudan kaynaklandığı açıktı. Suudî Arabistan, Mısır ve BAE merkezli etkin güçlerin de bu oluşuma dâhil olması uzun süreli ilişkilerin neticesidir.
Açık bir şekilde söylemek gerekir: Muhammed bin Selman, Amerika başta olmak üzere İngiltere, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır için gelecek vaat eden bir lider adayıydı. Amerika Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Suudi Arabistan’a ayak bastığı anda Suudilerin 100 milyon dolar gibi çok önemli bir parayı PKK-PYD’ye verilmek üzere gönderdikleri haberlere yansıdı. Bir o kadar para daha önce Suudiler tarafından gönderilmişti. Buna mecbur kaldıkları, hareket edemez bir durumda oldukları, itiraz edemedikleri anlaşılıyor. Trump’ın biçtiği on beş günlük ömür ile mecburiyetler arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu söyleyebiliriz.
Pompeo ve diğer Amerikalı yetkililerin Muhammed bin Selman’ı kurtarma telaşına düştükleri yönünde bir kanaat oluşuyor. Gözde lider adayının bugüne kadar Kaşıkçı vahşetinden başka karanlık olayların içinde yer aldığı var sayılsa bile bunlar açığa çıkmadığı için kimse üzerinde duramamıştı. Çünkü Suudî Arabistan’da muhalif unsurların ortadan kaldırılması bir süreçti ve birçok kişi daha önce tasfiye edilmişti. Gözü pek davranışlarını bu süreçte karşılaşılan sessizliğe borçlu olmalılar.
Ama yakalandılar. Cehaletine ve ahmaklığına mağlup olmuş bir prensle buraya kadar. Şu ana kadar elde ettikleri başarılar da aslında böyleydi. Ne yazık ki güçlü bir karşı duruş yoktu. Şarlatanlarla ülke ele geçirmeye kalkmakla ne oldum delisi bir prensle yola çıkmanın neticesi budur.
Türkiye yine büyük bir müdahale ile coğrafya karşıtı ve yıkıcı oluşumlara önemli bir darbe vurdu. Yüzlerce yıllık devlet geleneğine sahip olmak böyle bir şeydir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.