Garaudy, Siyonistlerin Yahudilerden farklı olarak 1941-42 yılına kadar Hitlerle işbirliği hâlinde olduklarını ayrıntılı bir şekilde anlatır. Önceki yazıda ifade ettiğimiz gibi Fransa’dan başlayarak Almanya ve ABD-İngiltere yasakçı zihniyeti temsil eden ülkeler olarak Siyonistlerin açtığı yoldan gittiler ve Filistin taraftarı öğrenci hareketlerini zor kullanarak bastırmaya çalıştılar. Sıralanan ülkeler Siyonistlerle birlikte öğrencileri antisemit olmakla suçladı. Hâlbuki Garaudy oldukça anlaşılır bir şekilde Yahudilik ve Siyonizm’i birbirinden ayırmıştı. Bugün öğrenci hareketlerine katılanlar da aynı yolu takip ederek Siyonizm ve Yahudilik arasına oldukça net bir çizgi çiziyorlar. Bu çerçevede İsrail’in varlığının kolonyalist bir ideoloji olarak Siyonizm’le ilişkilendirilmesi son derece önemlidir.
Garaudy ileri sürdüğü fikirleri belirginleştirebilmek için Martin Buber gibi Yahudi kimliği ile öne çıkan çok meşhur yazarlara atıf yapmıştı. Çünkü onlar da Siyonistleri kolonyalizmin ve emperyalizmin temsilcileri olarak görüyorlardı. Bu bakımdan Siyonizm hareketine bağlı terör örgütlerinin 1942’ye kadar Hitler ile işbirliği yapmalarında yadırganacak bir durum yoktur. Garaudy’ye göre Siyonistler, Yahudileri kurtarmakla uğraşmamışlar, bilakis kolonyalist ve emperyalist bir proje olarak İsrail devletini kurmak istemişlerdi. Yahudilerin çok önemli bir kısmının bu projeye karşı çıkmalarının asıl sebebi de buydu. Özellikle 1950’lerden sonra Siyonizm’e itiraz eden Yahudilerin sayısı azalsa da “İsrail’in kolonyalist ve emperyalist doğası” hiçbir zaman değişmedi.
İsrail’in 7 Ekim’den sonra Gazze’de ve bir bütün olarak Filistin’de sergilediği vahşeti ve işlediği savaş suçlarını yakından takip edenler Filistin taraftarlarının küresel eylemleriyle ilgili çok önemli bir özelliğin altını çizerler. Nitekim Filistin taraftarı öğrenciler de kolonyal bir ideoloji olarak Siyonizm karşıtı eylemlere katıldıklarını ifade ediyorlar. Bu ayrımın bir neticesi olarak İsrail tarafı Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BMGK’yı antisemitizm ile suçlayamadı. ABD üniversitelerinde başlayan Filistin taraftarı öğrenci eylemlerini antisemitizm suçuyla yaftalamak istediler fakat sıra uluslararası kurumların kararlarına gelince doğrudan mahkeme üyelerini tehdit etmeye koyuldular. Bu çerçevede “İsrail’in kendini savunma hakkı”nın öne çıkarılması tesadüf değildir. Filistin taraftarı öğrenci hareketlerini ve uluslararası kurumları aynı kavramlarla yaftalamanın mümkün olamayacağını anladıkları için iki farklı tutum geliştirdiklerini söyleyebiliriz.
Bu bakımdan bugünkü eylemlerle 68 olayları arasında benzerlik kurulmasına itiraz edenler haklı olabilir fakat aynı anda Nürnberg Mahkemeleri de gündeme geldi. Olayların bir dönüm noktasına işaret ettiğini söyleyenler haklıdır. “Uluslararası adaletin yalnızca başkalarına uygulanması şeklindeki tutumun kolonyal doğası daha önce hiç olmadığı kadar açığa çıkıyor”. Bu, temelde çok önemli bir değişimi daha önümüze kadar getiriyor. Hem Nürnberg Mahkemeleri hem de 68 olayları iki kutuplu dünyanın taşıyıcı sütunlarıydı. Bu olaylar hafızalara kazınmıştı ve yaklaşık yetmiş yıl süren ABD Avrupa emperyalizminin başarısını temsil etmekteydi. David Hearst’ın Middle East Eye’da yayımlanan “The ICC has suspended Israel’s licence to kill” (Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’in öldürme iznini durdurdu) başlıklı yazısından alıntıladığımız yukarıdaki cümle oldukça önemlidir. Olaylar “uluslararası adaletin yalnızca başkalarına uygulanması şeklindeki tutumun
kolonyal doğasını” açığa çıkarıyor.
Filistin taraftarı öğrencilerin Columbia Üniversitesi’nde başlayan eylemlerinin esasen bu üniversitelerin müstemlekeci doğasını açığa çıkarması da son derece önemlidir. Bunlar öğrencilerin eylemlerinin umutsuz bir çabanın yansıması olarak görülemeyeceğinin kanıtıdır. Aksi yöndeki bütün kışkırtmalara rağmen Filistin taraftarı öğrenciler, temsil ettikleri fikirden uzaklaşmadılar. Bu da onların umutsuz bir çabanın içinde olmadıklarının en açık göstergesidir. Onlar sözü edilen kolonyal ve emperyal doğanın ortaya çıkarılmasına yol açarak bütün dünyaya mesaj vermiş oluyorlar.
Hadiseler bir bütün olarak değerlendirildiğinde tarihî bir dönemden geçtiğimiz açıkça görülür. Gazze’de direniş devam ettikçe İsrail kaybetmektedir. İsrail’i destekleyenler de kaybetmektedirler. İsrail devlet başkanının Batı medeniyetinin kaybetmek üzere olduğunu söylemesi de oldukça önemlidir. Bilindiği gibi “medenîleştirme misyonu” on dokuzuncu yüzyılın kolonyal doğasının ayrılmaz bir parçasıydı.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.