|
Yabancılaşma muhafazakâr muhalifleri de dönüştürüyor

Batı, birtakım aşamalardan sonra kendi dışında kalan coğrafyaların büyük bölümünde hâkimiyet kurmuştu. Asya’da, Amerika’da ve elbette Afrika’da Batı egemenliğine son vermek için birtakım mücadele yöntemleri geliştirilmişti.



Batı karşısında Amerika, Afrika ve Asya’da bir mücadele tarihi söz konusu olsa da Batı’nın kendi dışında kalan dünya üzerinde büyük bir değişime sebep olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu değişimin derinliği, gücü, kalıcılığı vs. üzerinde zihin açıcı tartışmaları önemsemek gerekir. Bu değişimlerden biri Batı’nın daha derinlere sirayet etme gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Batı dışında kalan toplumların farklı görüşlere sahip üyeleri Batı olmadan düşünemez hâle gelmişlerdir. Sorunların tespitinde, incelenmesinde ve tanımlanmasında Batı’nın merkeze alınması farklı kesimleri birleştiren bir niteliğe dönüştü. Bunun önemli bir sorun olduğu açıktır.

Türk ve İslam dünyasında da Batı’nın Doğu’yu yok sayan görüş biçimine karşı epeyce bir mücadele verilmişti. Hatta sırf bu sebeple çok özel çalışmalar yapılmış, İslam’ın Batı’ya anlatımına özel bir önem atfedilmişti. Aynı şekilde farklı alanlarda İslam toplumları üzerine yapılan çalışmalara önem verilirdi. Bu çalışmalarda Batı’ya hitap ediyor olmak temel belirleyici faktördü. Batı’nın ihtiyaçlarını veya ilgilerini göz önünde bulundurarak yapılan çalışmaların İslam dünyasına yansımalarını ayrıca değerlendiren eserler de ortaya çıktı. Bu, sürecin ne kadar karmaşık olduğu gösteren güzel bir örnektir. Yeni fikirlere kapı aralamak bakımından sürecin faydalarından bahsedebiliriz fakat bunun aynı zamanda yabancılaştırıcı bir etkiye yol açtığını da kabul etmek zorundayız. Yabancılaşmanın boyutları zamanla ortaya çıkacaktır. Yabancılaşma kavramını kendi sorunlarından uzaklaşma, kendisi hakkında Batılı gibi düşünme, Batı’nın hakikatini bütün hakikatlerin yerine koyma, Batı’nın tarihi ile özdeşleşme gibi manaları kapsayacak şekilde kullanıyorum.

Bahsi Kuzey Avrupa ülkelerinde birtakım siyasî figürlerin İslam’a karşı düşmanlık gösterisinde bulunmak için Kur’an-ı Kerim’i hakaret içeren eylemlere konu edinmelerine getirmek istiyorum. Çok kısa bir zaman önce İslamîlik Endeksi adı altında eleştirmeye dahi değer görmediğimiz bir çalışma gündem olmuştu. Hatta muhafazakâr basından birtakım yazarlar, hangi amaca hizmet ettiği konusu tartışmaya açık olan bu çalışmadan hareketle Kuzey Avrupa ülkelerinin daha Müslüman bulunmasını ağzı sulanarak yazı konusu etmişlerdi. Bu tavır basit bir utanmazlık göstergesi midir, derin bir yabancılaşma mıdır yoksa ilişki ağları ile açıklanabilecek yanılsama mıdır; hâlâ cevaplanmış değil. Aksi yönde bir durum söz konusu olsaydı Kur’an-ı Kerim’e yönelik hakaret içeren eylemler önemsenirdi.

Doğu’nun ve İslam dünyasının olumsuzlanması söz konusu olunca tabiri caiz ise bir yarış söz konusu olabiliyor. Fakat Kur’an-ı Kerim’e ve Peygamberimiz’e hakaret gündeme gelince Batı’nın üstün değerleri öne çıkarılıyor. Hâlbuki bu türden hakaret içeren eylemleri haklı göstermeye imkân veren herhangi ortak bir değerden bahsedilemez. Batılı filozofların, siyasetçilerin, kanaat önderlerinin, din adamlarının Peygamberimiz’e ve Kur’an’a hakaret içeren eylemler karşısında en azından suskunluklarıyla teşvik edici bir rol oynamaları Doğu İslam dünyasının yaşadığı derin buhranı da gözler önüne serer. Sorunların tespitinde ve tanımlanmasında kendi gerçekliğimizden uzaklaşmanın boyutlarını bu türden olaylar vesilesiyle görmemiz mümkündür. Kuzey Avrupa ülkeleri örneğinde yaşanan bu ilkelliğe dikkat çekmek gerekirken İslamîlik Endeksi gibi bir uydurma ile aynı ülkeleri üst sıralara çıkarmak kendi kavramlarına, anlam dünyasına ve sorun tanımlama önceliğine yabancılaşmayı gösterir.

Geçen yüzyılda Doğu’nun geri kalmasına sebep olan faktörler bağlamında kütüphanelerin yakılması örneği üzerinde durulurdu. Doğu-Batı karşılaştırması bu türden örnekler üzerinden de yapılırdı. Buna benzer karşılaştırmalar çok fazla tekrar edildiği için sonuçlarının içselleştirilmesine şaşırmamak gerekir. Fakat en azından İslamîlik Endeksi gibi oryantalist araçsallaştırmalar karşısında ağzı sulananların Kur’an-ı Kerim’e hakaret içeren eylemlere sessiz kalmaması gerekirdi.

Siyasî figürlere, gelişmelere, gruplara, taleplere ve gerçekliğe karşı gösterilen tepkiler büyük kırılmalara yol açmıştı. Bu, büyük ve sarsıcı bir kimlik krizini ortaya çıkardı. Bu sürecin devam ettiğini söyleyebiliriz. FETÖ’cülerin Batı’ya kaçması basit bir olay değildir.

#Batı
#Doğu
#FETÖ
5 yıl önce
Yabancılaşma muhafazakâr muhalifleri de dönüştürüyor
Kara dinlilerle milletin savaşı
İhaleli işlerde yıllık ücretli izin
Tefrika ve tekfir (gavur oldun demek) ümmetin başına belâdır (2)
Amiral Gemisi ‘Okyanus Medyası’nı sevdi!...
Bir de utanmadan “demokrasi” demiyorlar mı?