|
Uluslararası kurumların etkisine açık olma, yabancılaşma ve terör

Pazartesi günü bu köşede yayımlanan yazımızda dini yorumlama biçimlerinin ve ideolojinin, kozmopolit ilişkiler çevresinde bir yabancılaşmaya yol açtığını belirttik. Bunun neticesinde millî olana karşı yenilenen bir karşıtlığın ortaya çıktığını vurguladık. Dinin ve ideolojinin kendisinin böyle bir yabancılaşmaya yol açmayacağını, bunun bir araca dönüştürülme meselesi olduğunu vurgulamamız gerekir. Örgütlü yapıları ve bireyleri yabancılaşmaya sürükleyen ilişkiler ve fikirler, din ve ideoloji araca dönüştüğü zaman ortaya çıkabiliyor. Her durumu izah eden ya da eylem üretilmesine imkân veren bu sözler, büyüleyici etkisini araca dönüştürülmenin neticesinde ortaya çıkan zihin yapısı üzerinde gösteriyor. Bu sözlerin herhangi bir bağlamda söylenmiş olması gerekmiyor. Hatta bahsettiğimiz etkiyi artıran bağlamın olmayışıdır. Klasik kurumların bu etki karşısında çözüm üretememesinin sebebi de bağlamsızlıktır. Uluslararası istihbarat kurumları ve onların güdümündeki sivil yapılar, örgütlü yapıların yabancılaşma ve teröre sürüklenme aşamasında belirleyicidir.


Dini yorumlama biçimi ve ideolojinin yabancılaşmaya yol açtığı bir durumda tartışılması gerekli olan en temel hususları belirlemek gerekiyor. Emperyalist ilişkiler çerçevesinde Türkiye gibi ülkeler sürekli olarak yabancılaşma ve teröre bulaşma sorununa maruz kalmaktadır. 15 Temmuz en uç örneklerden biridir. Ne yazık ki bu uç örnekten sonra bile suça bulaşmış kimselerin geçerli hukukî düzen karşısındaki konumu gündemin birinci sırasında yer aldı. Türkiye’nin karşılaştığı en büyük örgütlü saldırılardan biri yaşandığı ve konu çözümlenmediği hâlde konuyu hukukî bir sorun olmanın ötesine taşımak mümkün olmadı. Zaten bu çapta bir hadise haklar çerçevesine dâhil edildikten sonra sorunun boyutları gündemden düşüyor, hazır kalıpların hâkimiyeti başlıyor. Bu durumda sorun, “devlet” ve “muhalefet” gibi iki ayrı ve birbirine hasım olgunun zıtlığından doğan meşru çatışmaya doğru bir dönüşüm geçiriyor. Oysa FETÖ, DAEŞ, PKK-PYD gibi terör örgütleri söz konusu olduğunda aydın, muhalefet, devlet, hukuk vb. geleneksel kavramlar çerçevesinde düşünmenin yeterli olmadığı açıktır. Özellikle bu örgütlerin dâhil olduğu ilişki ağlarında uluslararası istihbarat örgütlerinin belirleyici bir rol oynadığı gerçeği geri plana itilmiş olunuyor.

Birkaç soru etrafında konuyu daha da somut bir meseleye dönüştürebiliriz. Uluslararası örgütler karşısında bireyin konumunu tartışan zengin bir literatürden bahsedemiyoruz. Hatta konuyu biraz daha ileri bir seviyeye taşıyalım: Küresel güç merkezlerinin belirleyici olduğu sivil toplum örgütleri çerçevesinde kurulan ilişkilerde bir dönüştürücülük etkisinden bahsedebiliriz. Dönüşümün karşılıklı ya da tek taraflı olup olmamasını önemsemek gerekir. Bu çerçevede bir zamanlar Türkiye’de meşhur olan birtakım cemiyetlerin dönüştürücü etkisi hakkında bir fikre sahip olduğumuz söylenemez. Dönüşüm hem toplumsal düzeyde hem de bireysel olarak yaşanabilir. Elbette doğal koşullar içinde yaşanan etkileşimlerden bahsetmiyoruz. Uluslararası istihbarat örgütlerinin ilgi alanına giren ve çoğunlukla onların yönlendirmesine açık olan gönüllü etkileşimleri tartışmaya açıyoruz. Örneğin Amerika Dışişleri Bakanlığı Türkiye’de temsilcilik yapan bir avukatla ilgili Türk yargı sisteminin kararını olumsuzlayan bir açıklama yapmıştı. Muhafazakâr muhaliflerin bahsi geçen avukatı savunmak için büyük çaba gösterdiğini biliyoruz. Aynı şekilde benzer ilişkilere yönelik “devlet” tepkisini mahkûm eden sivil inisiyatiflerin örnekleri fazlasıyla mevcuttur. Bu vesileyle Henry Barkey gibi bir CIA uzmanını bile Türk yargı sistemi karşısında savunanlar çıkmıştı.

Uluslararası sivil yapılar konusunda oldukça önemsenmesi gerekli iddialar varken “devlet”in suçlu görülmesi kozmopolit ilişkiler neticesinde yaşanan bir yabancılaşma mıdır, yoksa uluslararası sivil dayanışma örneği midir? Bu yapılara üye olmayı kültürler ve medeniyetler arasında münasebetler şeklinde mi ele almak gerekir, yoksa bu vesile ile kurulan kozmopolit ilişkilerin, toprağa bağlılıkla alakalı bir sorun yaratmadığına mı hükmetmeliyiz? Huntington, uluslararası kurumlarda alınan kararların Batı’nın çıkarlarına uygun olması bir zorunluluktur, aksi istikamette bir gelişmeye müdahale edilir, demişti. Huntington’un Batı’ya muhalif bir aydın olduğunu gösteren herhangi bir işaret söz konusu bile değildir.

Sorunlu bir konuyu gündeme taşıdığımız açıktır. Bireyler ve sivil toplum örgütleri özelinde uluslararası ilişkileri olumsuzlayan bir çerçeve çizildiği izlemine yol açmak istemiyorum. Burada sömürgecilik bağlamında ele alınması gerekli olan ilişkiler biçimini gündeme getirdiğimiz açıktır. FETÖ konusu çok önemli bir örnektir. Nereden bakarsak bakalım bu örgütlü yapının Amerika, İngiltere ve İsrail gibi devlerle ilişkisi epeydir biliniyor. Fakat bu tarz yapıların analiz edilmesi bakımından yaygın bir katılımdan bahsedemiyoruz.

#FETÖ
#DAEŞ
#PKK-PYD
#Henry Barkey
٪d سنوات قبل
Uluslararası kurumların etkisine açık olma, yabancılaşma ve terör
Erdoğan karşıtı ittifakın paradoksu
* Küresel terör karaborsası: Bu ihaleleri kim dağıtıyor? * AB terör örgütü kuruyor, asıl patron ABD ve İsrail. * BAE’li Muhammed bin Zaid, Suudi Muhammed b. Selman. * “Terör simsarı” iki veliaht, oyun bitti, sıra size gelecek.
Ülkelerin gelir grupları
Temmuz’da mahalli idarelerdeki memurların ilave ödemeleri arttı
Türkiye’ye karşı bu operasyonun bir bedeli var!