Uluslararası istihbarat örgütleriyle örgütlü ilişkiler ve coğrafyanın geleceği

04:003/06/2019, Pazartesi
G: 3/06/2019, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

İslam dünyasında adı terörle özdeşleşen örgütlerin uluslararası istihbarat kurumları ile ilişkileri derinlemesine bilinmez fakat bu ilişkilerin varlığını inkâr eden de yoktur. Yakın siyasî tarihimizde farklı siyasî görüşlere sahip örgütlerin aynı merkezlerle bağlılık düzeyindeki ilişkileri sır olmaktan çıkmıştı. Bu örgütler meşreplerine göre Almanya, Amerika, İngiltere, İsrail veya Fransa’nın güdümünde hareket edebiliyordu. Hatta anılan ülkelerin dış politikasına göre görüşlerini beyan eden aydınlar

İslam dünyasında adı terörle özdeşleşen örgütlerin uluslararası istihbarat kurumları ile ilişkileri derinlemesine bilinmez fakat bu ilişkilerin varlığını inkâr eden de yoktur. Yakın siyasî tarihimizde farklı siyasî görüşlere sahip örgütlerin aynı merkezlerle bağlılık düzeyindeki ilişkileri sır olmaktan çıkmıştı. Bu örgütler meşreplerine göre Almanya, Amerika, İngiltere, İsrail veya Fransa’nın güdümünde hareket edebiliyordu. Hatta anılan ülkelerin dış politikasına göre görüşlerini beyan eden aydınlar da vardı. Asıl endişe verici olan ise bu tarz ilişkilerin ve görüş beyanlarının kanıksanmış bir davranışa dönüşmesiydi. Dikkat edilirse burada iki ayrı durumun varlığı görülür: uluslar arası istihbarat örgütleriyle kurulan ilişkiler ve bunun kanıksanmış bir davranışa dönüşmesi.


Örgütlü ilişkiler, içinde barındırdığı polisiye öğeler itibarıyla daha çok ilgi çekiyor. Bunu da bir dereceye kadar makul bir davranış olarak görmek gerekir. Fakat bu ilişkilere meşruluk kazandıran zihnî dönüşümü daha çok önemsememiz gerekir. Örgütlü ilişkilerin ortaya çıkarılması, önleyici tedbirlerin alınması, yakalama ve yargılama gibi hususlar olayın bir boyutunu oluşturur. Bu süreçte emniyet, güvenlik ve yargının aktif rol alması beklenir. Bu süreçte hukukî hassasiyetlerin öne çıkması da ortak sorumluluklarımızdandır. Buna karşılık sivil yapıların yabancı istihbarat kurumları ile ilişkilerinin kanıksanması, ahlakî ve fikrî bir mesele olarak kabul edilmelidir. Yabancı istihbarat örgütleriyle kurulan ilişkiler her zaman gayr-i meşrudur ve herhangi bir gerekçe bu davranışa meşruluk kazandıramaz.

Millîlik vasfını hiçbir zaman yitirmemiş Kemal Tahir gibi edebiyat ve fikir adamlarının her dönemde eserleriyle kendini tekrar kabul ettirmesini önemsemeliyiz. Kemal Tahir, hangi görüşe sahip olunursa olunsun toprağa bağlılığın vazgeçilmez bir haslet olması gerektiğini gösteren en iyi örneklerden biriydi. Aydın yabancılaşması bizim için yüzyılları aşan bir meseleye dönüştü. Başka kültür ve medeniyetlerin, ülkelerin, devletlerin adına kendi milletine “ayar verme”; onları yücelterek kendini hakir görme üzerine kurulu bir zihniyet biçimi oluştu ve bu zihniyet her dönemde farklı bir kimlikle karşımıza çıktı. 15 Temmuz’da yaşadığımız darbe ve işgal girişiminin çok dar bir açıdan ele alınmasını da aynı gerekçeyle aydın yabancılaşmasının derinliği gösteren örnek olarak görmek gerekir.

Geçmiş yıllarda ideoloji adına hareket eden örgütler yabancı ülke istihbarat kurumlarıyla ilişki kuruyordu şimdi de din adına hareket edenler. Bu, bahsi geçen ilişkilerin bir ağ şeklinde genişlemekte olduğunu gösterir. Bu da bir zihniyet biçimine işaret eder. Darbe ve işgal girişiminden sonraki duruma odaklanıp birtakım kavramları öne çıkarmak sürecin parçası olmak gibi bir tehlikeyi beraberinde getirdi. Çünkü öne çıkan kavramlar, yabancı istihbarat örgütleriyle kurulan örgütlü ilişkilere bir olabilirlilik statüsü kazandırdı.

Herhangi bir yanlış anlaşılmaya fırsat vermeden bir hususu açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Adalet, hukuk, adil yargılama vs kavramlar herhangi bir şekilde ihmal edilemez. Allah korusun, savaşta bile hukuku vazgeçilmez kılan bir dinin mensubuyuz.

Yabancı istihbarat örgütleriyle kurulan ilişkiler neticesinde güçlenen örgülerin salt örgütsel ilişkilerle, para ve silah gibi unsurlarla ayakta durması mümkün değildir. Bu örgütleri ayakta tutan ve onları güçlü kılan, taraftar toplamalarına imkân sağlayan en önemli faktörlerden biri de sahip oldukları görüşlerdir. Elbette başka faktörler de belirleyicidir fakat sahip olunan görüşlerin önemi inkâr edilemez. Küresel ilişkileri meşrulaştıran fakat yerli ve millî hassasiyetleri aşındıran görüşler manzumesini önemsemek gerekir. FETÖ’cü ya da başka bir terör grubunu kendi ülkesine karşı hareket etmeye sevk eden esas faktörler üzerinde durmak gerekir. Birkaç günlük gelip geçici olaylar içinde değiliz.

Din veya ideoloji adına hareket ettiği zannedilen örgütlerin bundan sonraki dönemlerde aktif bir şekilde kullanılacağı açıktır. Küresel güç mücadelesi şiddetini gittikçe artırıyor. Uluslararası güç odakları uzun vadeli çalışmaların neticesi olarak coğrafyamızda köklü ilişkilere sahiptir. Bu ilişkilerin derinliği hakkında çok şey bilmediğimiz 15 Temmuz’da anlaşıldı. Derinliği hakkında çok bilgiye sahip örgütlü ilişkiler, din ve ideolojiyi de bir örtü gibi kullanabiliyor. Yerlilik ve millîlik herhangi bir ideolojinin, grubun, dinin tekelinde olmaksızın bu topraklara ait genel bir duruşa dönüşebilir. Bu duruş, Batı emperyalizmine ve diğer emperyalist ilişkilere karşı önemli bir kazanım olacaktır.

#FETÖ
#15 Temmuz