Gezi Parkı Kalkışması son yıllarda Türkiye’ye karşı yapılan en büyük emperyalist saldırıydı. Bu kalkışma, 2013 öncesi ve sonrasındaki hadiselerin büyük bir bütünün parçaları olduğunu gösterir. Ne yazık ki Türkiye’de farklı yelpazeden birçok kişi ve grup Gezi Parkı kalkışmasını zamanında ya anlamadı ya da bilerek içinde yer aldı. Amerika’nın Adalet ve İçişleri bakanlarımıza yaptırım uygulama kararından sonra Başkan Erdoğan’ın büyük projelerini üstlenen firmalara da yaptırım uygulayacağı yönündeki haberler, Gezi Parkı Kalkışması’nda oluşturulan talep listesini hatırlatıyor. O zaman da Türkiye’nin büyük projeleri durdurulmak istenmişti. Gezi Parkı Kalkışması’nda günlerce devam eden yıkım faaliyetleri bu istekleri hayata geçirmek için yapılmıştı.
Gezi Parkı Kalkışması’nda FETÖ, sol, laik sol, radikal İslamcı, milliyetçi, burjuvazi, etnik ve dinî yapılar Alman vakıfları, İsrail, Amerikan, Alman, İngiliz, Fransız gizli servisleriyle bir araya gelmişti. Bu kirli birlikteliğin çok da bozulmadığını söyleyebiliriz. Bazen biri, bazen de diğeri öne çıkıyor. Fakat örtülü birliktelik devam ediyor. Özellikle 15 Temmuz sonrasında bu örtülü birlikteliğin kitlesel etkisi zayıfladı, çünkü basit heyecanların yönlendirmesiyle hadiselere dâhil olanlar geriye çekildi. Kitlesel destek zayıflamış olmasına rağmen örgütsel yapılar, kurumsal ağlar varlığını hâlâ güçlü bir şekilde sürdürüyor. Bu yapıların, kurumsal ağların ve bireysel bağlılıkların varlığını sürdürüyor olmasını önemsemek gerekir. Zira Türkiye’ye yönelik emperyalist müdahalelerin bir müddet daha içerideki uzantılar üzerinden devam edeceği anlaşılıyor.
Bu ülkede kendilerini sol siyasî hareket içinde görenlerin anlamakta zorlandığı ve dolayısıyla tarih dışında kaldıkları bir süreçten geçiyoruz. Bir zamanlar bu ülkede Amerika’ya ve emperyalizme karşı durmak adına insanlar öldürüldü, kitlesel gösteriler yapıldı. Kapitalizm karşıtlığı, siyasî düşüncelerin anlaşılmasını sağlayan sloganların çıkış yeriydi. Daha düne kadar 68 ruhuna övgüler düzülüyordu. O dönemlerin siyasî gerilimlerinde taraf olanların, yaşamakta olduğumuz sürece sessiz kalması ve de Türkiye’yi, Erdoğan’ı eleştirerek dolaylı ya da dolaysız olarak Amerika’yı desteklemeleri anlaşılacak bir durum değil. 1968 ruhunu ve sonrasında 70’lerin siyasî, ideolojik çatışmalarını bugün ortaya çıkan tablonun ışığında yeniden ele almak gerekir. Çünkü Amerika’nın örtülü olmaktan çıkan müdahaleleri karşısında Türkiye’yi suçlu bulmak, iktisadî alandaki hataları öne çıkarıp güya bilimsel yaklaşımlar sergilemek başka türlü izah edilemez. Aynı şekilde o dönemlerin siyasî çatışmalarına taraf olan başka kesimler de kendi pozisyonlarını yeniden ele almak zorundadır. Çünkü yaşamakta olduğumuz süreç, Türkiye’nin büyük bir mücadelenin tam ortasında olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin büyük mücadelenin tam ortasında olduğu temelsiz bir iddia değildir. Bu, Doğu’da ve Batı’da gelişmekte olan hadiseleri yorumlamaya çalışan birçok kimsenin üzerinde ittifak ettikleri bir durumdur. Türkiye emperyalizm karşısında; ezilenlerin, sömürülenlerin, kaybedenlerin yanında saf tutmuştur. Bu mücadele, emperyalistler açısından Türkiye’yi durdurulması gerekli bir düşman hâline getirirken; yüz yıllardır kaybeden, yenilen, paramparça olan milletler için, ülkeler için, coğrafyalar için Türkiye’yi bir fikir, bir umut hâline getiriyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sömürü düzenine karşı ilk defa bu kadar açık bir mücadele olduğunu söyleyebiliriz. İkinci Dünya Savaşı sömürgeciler arasında bir savaştı. Bu yüzden Birinci Dünya Savaşı’nın bitmediğinden bahsediliyor.
Türkiye kararlılıkla yoluna devam edecek, buna inanıyoruz. Bu elbette sıkıntılarla dolu bir süreçtir. Antiemperyalist bir mücadele içinde olduğumuz açıktır. Türkiye, kararlı tutumunu sürdürdükçe emperyalizmin içerideki uzantıları birer birer ortaya çıkmak zorunda kalıyor. Zaman emperyalistler ve onların içerideki uzantılarından yana değil. Yüz yıl önce bu böyle değildi, zaman onlardan yanaydı. İçerideki uzantıların çokluğu da hayal kırıklığına sebep olmamalı. Çünkü yüzyıllara varan bir geriye çekilme dönemi yaşadık. Bu kadar uzun bir zamanda bu kadar çok yabancılaşmanın yaşanması doğaldır. Yabancılaşanların, bu topraklarda derinliğe sahip olmadıklarını biliyoruz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.